8 Kasım 2019 Cuma

TUĞRA


Pâdişâhın, ismini ve lakabını hâvî alâmeti. Tuğranın Farscası nişan; Arapçası tevkî’dir. Tuğra, bütün İslâm hükümdarları tarafından kullanıldı ve ferman, berât vesâire ile paralarda, pâdişâhların nişan ve alâmetleri olarak tuğraları çekildi.
Türk İslâm devletlerinde en gelişmiş tuğra numunelerine Osmanlılarda rastlanmaktadır. Osmanlılar tuğrayı, Anadolu Selçukluları ve devamı olan Anadolu beyliklerinden aldılar ve geliştirdiler.
Osmanlı pâdişâhlarında ilk tuğra, Orhan Gâzi tarafından kullanıldı. Orhan Gâzi’nin kullandığı yazılı tuğralardan ilki 1324 (H. 724 Rebiulevvel) diğeri 1348 (H. 749 Rebîulâhir) tarihli olup, Orhan bin Osman ifâdesinden ibarettir. Sultan birinci Murâd’ın tuğrası da aynı şekilde olup, Çelebi Sultan Mehmed’den îtibâren “Han” sıfatı ilâve edilmiştir.
Bundan sonra tuğralara duâ cümlesi olarak “el-muzaffer dâima” ibaresi konulmuş olup, bu şekle ilk önce sultan İkinci Murâd’ın tuğralarında rastlanmaktadır. Yavuz Sultan Selîm’in tuğrasında ilk defa “Şâh” ünvânı ortaya çıkmaktadır. Yavuz’un tuğrası “Selîm Şâh bin Bâyezîd Han el-muzaffer dâima” şeklinde idi. Kânûnî’nin tuğrasında bu ünvân baba ismine de eklenerek “Süleymân Şâh bin Selîm Şâh Han el-muzaffer dâima” şeklini aldı. Sultan İkinci Mahmûd Han’dan îtibâren ise tuğralarda “Şâh” yazıları kaldırıldı.
Fâtih Sultan Mehmed Han devrinde standart düzeye eriştiği kabul edilen tuğranın yazılması şu şekilde olurdu.
Hükümdarın ismi tuğranın en altına yazılır ve bu ismin son harfinin az yukarısından başlayarak sola doğru gidip bir kavis teşkil eden “ibin=oğul” kelimesi ve hükümdar isminin üzerine de, babasının adı konur ve “han” kelimesinin nûn’u da ikinci bir kavis teşkil ederdi. En üste gelen İslâm harfleriyfe yazılı “el-muzaffer” kelimesinin a harfi sağdan sola ve kavisin ortasına doğru bir kol teşkil ederek uzanır ve bunun üzerine de yine İslâm harfleriyle “dâima” ibaresi konurdu. Alttaki birinci kavisin genişliği daha büyük ve ikinci kavis onun içerisinden dönmekte olup her iki kavisin uçları sağda ve en sonda darala darala nihayet birbirleriyle bitişirlerdi.
Osmanlılarda tuğra çekmek yalnız pâdişâhlara mahsûs bir hak değildi. 1594 (H. 1003) târihine kadar Çelebi Sultan adıyla eyâlet ve sancaklarda vâlilik eden Osmanlı şehzâdeleri, kendi eyâletlerine âid işler için pâdişâh tuğrası gibi tuğra çekerler ve hüküm yazarlardı. Çelebi sultanların tuğraları da aynen hükümdar tuğraları gibi üç flamalı ve iki kavisli olurdu.
Ayrıca lüzumu hâlinde, hududlardaki eyâletlerde bulunan vezirlerin, aradaki mesafenin uzaklığına ve siyâsî duruma göre mühim mes’elelerde tuğra çekmelerine müsâade olunmuştur. Tuğrakeş vezir denilen bu eyâlet vâlilerinin tuğra çekmek selâhiyetleri, Kemankeş Kara Mustafa Paşa’nın sadâretine kadar devam etmiş ve ondan sonra kaldırılmıştır.
Hükümdar ve şehzâde tuğralarından başka, vezîriâzamın ve eyaletlerdeki vezir ve beylerbeyi ile sancakbeylerinin, mütesellimlerin hükümet ve eyâlet işlerine âid yazışmalara imza yerine geçmek üzere pençe ismi verilen ve tuğraya benziyen alâmetler kullanılmıştır.
İlk zamanlarda berât, menşur, ferman ve paralar ile defterhâne defterlerinin başlarına çekilen tuğra zamanla; senetler, pullar, bayrak, nüfus tezkeresi ve damga resmi kâğıdı üzerinde de yer almıştır. Osmanlılarda tuğrayı; ilk devirlerde dîvân-ı hümâyûn dâiresinin âmiri olan tuğrâî, daha sonraları ise, nişancı ve tevkiî denilen kimseler çekerdi. On altıncı asrın ilk yarısından sonra tuğrâî tâbiri kullanılmamış ve on sekizinci asırdan îtibâren tevkiî ıstılahı yaygınlaşmıştır. Bu târihlerde muvakkı-i sultanî, tuğrakeş-i ahkâm, hizmet-i tevkiî tâbirleri kullanılmıştır.
Nişancılardan başka icâbında ona yardım etmek üzere kubbe vezirlerinin bâzıları ve ekseriyetle en kıdemsizi, nişancının kendisine gönderdiği hükümlerin üzerine tuğra çekerdi. Nişancı, devletin bütün kânunlarını bilir ve lüzumu hâlinde dîvân hey’etini îkâz eder ve mühim bir mes’ele karşısında kânunun tâdil ve tefsiri için yol gösterirdi. Bundan dolayı nişancılar müftî-i kânun idiler.
Tanzîmât’tan sonra nişancılık kaldırılmış, tuğra çekme vazîfesi tuğrakeş denilen me’murlar tarafından devam ettirilmiştir.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilâtı; sh. 237-238
2) Tuğra ve Pençeler ile Ferman ve Buyruldulara Dâir (İ. H. Uzunçarşılı, Belleten-V); sh. 101-157
3) Rehber Ansiklopedisi; cild-17, sh. 5-6
4) Tuğra (Z. Orgun, Türk Târih Ark. ve Etn. Dergisi); sayı-5, sh. 204 v.d.