İstanbul’da Sarayburnu sırtlarında yaklaşık 400 yıl Osmanlı Devleti’nin idare merkezi olan saray, İstanbul’un fethinden (1453) sonra ilk Osmanlı sarayı Bâyezîd’de bugünkü İstanbul Üniversitesi’nin bulunduğu yerde yaptırılmıştır. Kısa bir süre sonra kaynaklarda Saray-ı cedîd-i âmireolarak geçen ve hem Marmara’ya hem de Boğaziçi’ne hâkim bir konumda yer alan Yeni Saray, bugünkü adıyla Topkapı Sarayı inşâ edildi (1468-1478). 1478’den sonra Osmanlı Devleti’nin idare merkezi olan Topkapı Sarayı. 1853’de bu görevini Dolmabahçe Sarayı’na bırakmış; burada yalnızca eski pâdişâhların aileleri oturmuştur.
Fâtih Sultan Mehmed sarayın tek binadan değil bir çok köşk ve dâirelerden meydana gelmesini istiyordu. Saray inşâatına bu istek üzerine başlandı. Nitekim sultan İkinci Bâyezîd, Yavuz Sultan Selîm ve Kânûnî Sultan Süleymân devirlerinde ilâve ve eklemeler devam ederek şehir gibi bir saray manzumesi ortaya çıktı. Kanunî Sultan Süleymân’ın 1520’den 1566’ya kadar devam eden saltanatı burayı adetâ dünyânın idare merkezi hâline getirdi. Buradan çıkan kararlar dünyânın her köşesinde etkileri duyulan hükümler oldu.
Sultan İkinci Mahmûd Han zamanında (1808-1839) burada Topkapı Sarayı adı ile yeni bir bina inşâ edildi. Bundan sonra bütün Yeni Saray, Topkapı Sarayı adı ile anıldı. Yangın, deprem ve demiryolu inşâatı gibi sebepler ile tahrîb olan saray, bir çok defa tamir gördü. Topkapı Sarayı 3 Nisan 1924 târihinde müze hâline getirildi.
Tamamlanması ile Türk saraylarının en güzeli ve en muhteşemi olan Topkapı Sarayı yaklaşık 700.000 m2’lik bir alanı kaplamaktadır. Avlular, köşkler, kasırlar, câmiler, dîvânlar, kütüphâneler, koğuşlar, devlet dâireleri, mutfaklar, çeşmeler ve bahçelerle dolu olan Topkapı Sarayı; Bîrûn, Enderûn ve Harem olmak üzere üç ana bölümden meydana geliyordu.
Bîrûn bölümü: Sarayın dışı olup Bâb-ı hümâyûndan Bâbüsseâdeye kadar uzanan, birinci ve ikinci yer diye anılan kısımları ihtiva eder.
Birinci yer; Bâb-ı hümâyûn ile Ortakapı da denen Bâbüsselâm arasındaki sahadır. Bugün Topkapı Sarayı’na buradan girilir. Bâb-ı hümâyûndan girilince sağ tarafta Mâliye Nezâreti’nin binası vardı. Bunun yanında şimdi mevcûd olmayan Çizme Kapısı’ndan yokuş vasıtasıyla Cebehâne meydanına inilirdi. Çizme Kapısı’ndan Orta Kapıya kadar olan kısımda ise Has Fırın ile Fodla Fırını ve iki kapının ortasında Siyâset Çeşmesi vardı. Orta Kapı’nın önünde Seng-i ibret denilen ibret taşı bulunurdu. Sol tarafta silâh anbarı ve askeri müze olarak kullanılan Aya İrini Kilisesi vardı. Bununla sur arasında, dîvânda hizmet eden Sim Sakalar ile Hasırcılar’ın koğuşları vardı. Askerî Müze’nin yanında, 1716’da nakledilen Darphâne yer aldı. Darphâne’den Soğukçeşme’ye inen yolun ortasında Darphâne kapısı, Darphâne yanındaki yokuş ile orta kapı arasında da Deâvî Kasrı vardı. Kubbealtında dîvân toplandığı zaman, kubbe vezirlerinden birisi nöbetle buraya gelerek verilen dilekçeleri toplar ve müracaat sahiplerini dinleyip, dâvalarını hülâsa ederek dîvâna bildirirdi. Deâvî Kasrı, bugün mevcut değildir. Orta Kapı’nın iki tarafında iki kule ve bunların altında kapıcılara mahsus odalar bulunurdu. Orta Kapı geçilince Bîrûn’un İkinci yer tâbir edilen mahalline gelinirdi.
İkinci yer; yüz seksen metre uzunlukta ve yüz otuz metre genişlikte idi. Buraya, bayram alayları merasimi yapıldığı için, Alay meydanı da denirdi. Dört tarafı mermer direkli, revaklı olan meydanda dört yol vardır. Sağdaki yol, sağdaki sarayın mutfağı Matbah-ı âmireye, ortadaki Enderûn’un kapısı olan Babüsseâde’ye, soldaki dünyâ siyâsetine yön veren Kubbealtı’na, en soldaki de Meyyit kapısı denilen kapıya giderdi. Meyyit kapısından sonra mescit ve bunun karşısında has ahır me’murlarına mahsus uzun bina vardı. Uzun bînâ kısım kısım; Harem ağalan hastahânesi, Bahçıvanlar koğuşu, Yakalı Baltacılar ocağı olarak kullanılırdı. Sol taraftaki revakların sonunda ise Harem Dâiresi’nin kapısı vardır. Bu kapının yanındaki kapıdan ise, Zülüflü Baltacılar’ın koğuşlarına gidilirdi. Zülüflü Baltacılar koğuşunun duvarları güzel çinilerle süslü idi. Sarayın dış kısmı olan Bîrûn, herbiri birer hizmet için yapılan bu binalardan meydana geliyordu.
Enderûn bölümü: Sarayın iç kısmı olup, saray üniversitesi mahiyetindeydi. Hânedân mensupları ve özel testlerle seçilen ülkenin en zeki ve kabiliyetli şahsiyetlerinin eğitim-öğretim müessesesiydi. Çok muazzam teşkîlât ve seçme kadroya sahipti. Enderûn, Bâbüsscâde diye anılan Akağalar kapısıyla başlar. Bâbüsseâde iç içe iki kapı olup, burada Akağalar vazife yaptığından Akağalar kapısı da denir. Kapının ön kısmında mermer sütunlara dayanan bir revak vardır. Pâdişâhın tahta geçiş merasimi olan cülûslarda, ayak dîvânı gibi fevkalâde hâllerde ve bayramlarda, pâdişâhın tahtı buraya çıkarılırdı. Sefere çıkıldığında, Sancak-ı şerifin sadrâzama bu kapının önünde verilmesi âdetti. Sancak-ı şerifin konması için yerde bir delik açılmıştı. Bâbüsseâde’nin iki kapısının arasında sağda Kapıağası dâiresi, solda Akağalar koğuşu vardı. Bâbüsseâde kapısından üçüncü yer denilen meydana girilir, kapının karşısında Arz odası yer alırdı. Pâdişâh, dîvândan sonra vezirleri ve gerektiğinde elçileri Arz odasında kabul ederdi. Arz odasında; sultan üçüncü Mehmed Han (1593-1603) tarafından 1596’da yaptırılan taht, tunçtan bir ocak ile iki tekneli bir çeşme vardır. İçerideki konuşmaların duyulmaması için çeşme yapılmış, suyun çağıltısından faydalanılarak konuşmaların dışarıya sızmaması sağlanmıştır. Arz odasının duvarları güzel çinilerle süslüydü ve arkasında sultan üçüncü Ahmed Han (1703-1730) tarafından yaptırılan kütüphâne yer alırdı. Üçüncü yer meydanının alanı dört bin metrekaredir. Sağ kenarında Enderûn odalarından Seferli koğuşu ile Hazîne dâiresi vardır. Karşı kenarında Kiler odası ve Hazîne kethüdâlığı odası vardır. Bunun solunda Hazîne koğuşu ve İkisinin arasında dördüncü yer meydanına inen üstü kapalı bir merdiven bulunmaktadır.
Üçüncü yer meydanının sol kenarında Hırka-i saadet ile diğer mübarek emânetlerin muhafaza olunduğu dâireyi ihtiva eden Hasoda koğuşu ile Akağalar mescidi ve üst tarafında Kuşhane mutfağı ve Harem kapısı vardır. Hırka-i saadet dâiresi pek muhteşem olup, duvarları kıymetli çinilerle süslüdür. Topkapı’daki Hırka-i saadet dâiresinde 25 Temmuz 1518’den, halîfeliğin kaldırıldığı 3 Mart 1924 târihine kadar dörtyüz altı seneden fazla hiç durmadan aralıksız Kur’ân-ı kerîm okunmuştur.
Hırka-i saadet dâiresi: Mukaddes emânetlerin muhafaza edildiği odadan başka büyük bir salon ile arzhâne adlı diğer bir salonu, bir de Silâhtarağa hazînesini ihtiva eder. Bugün bu dört odadan üçü ziyaretçilere açık olup, Hırka-i saadetin bulunduğu oda kapalıdır. İçi aydınlatılmış olan bu odayı ziyaretçiler ancak dışarıdan Hacet penceresinden görebilirler. Hırkai saadet Peygamber efendimizin hırkası olup, bir başka hırkası da Hırka-i şerif Câmii’ndedir. Bu ikincisini ayırmak için Hırka-i şerîf denilmektedir. Mukaddes emânetlerin en değerlisi Hırka-i saadet sayılmaktadır. Burası, Yavuz Sultan Selîm’den sonra dört yüz yıl belirli günlerde, pâdişâh tarafından, büyük bir hürmetle ziyaret edilmiştir. Hırka-i saadet dâiresinde ayrıca Kabe’den getirilen tevbe kapısı, hazret-i Ömer’e ve hazret-i Osman’a âit birer kılıç, Peygamber efendimize âit bir yay, hazret-i Ali’nin el yazması Kur’ân-ı kerîmi, hazret-i Fâtıma’nın seccadesi, imâm-ı a’zam hazretlerinin cübbesi ile İslâm büyüklerinden yirmi birinin kılıcı bulunmaktadır. Hırkâ-i saadet dâiresinin Harem’e açılan bir de kapısı olup, pâdişâhlar Harem’den, doğru buraya gelirlerdi. Hasoda’da bir koğuş, bir yemekhane, ayrıca silahtarağa, hasodabaşı ve diğer ileri gelen ağaların ve sır kâtibinin dâireleri vardır. Bâbüsseâde’den girilince sağ tarafta bugün nakışhâne olarak kullanılan Büyükoda, Kuşhane mutfağı ile Hasoda arasında küçükoda vardır.
Dördüncü yer, Boğaziçi’ne bakar. Sağda doğu köşesinde Sofa Câmii bulunur. Boğaz’a ve Marmara’ya bakan merdiveni de olan sultan Abdülmecîd Han köşkü ise, uzun bir binadır. Lâle Bahçesi’ne mermer merdivenden çıkılır. Lâle Bahçesi’nin yanındaki seddin sağında Hekimbaşı odası, bundan sonra da Sofa Köşkü gelir. Lâle Bahçesi’nin iç tarafına doğru olan yönde sultan dördüncü Murâd Han’ın yaptırmış olduğu Revan Köşkü yer alır. Murâd Han tarafından yaptırılan ve Sarık odası da denilen Revan Köşkü, geniş saçaklı ve dışı pek zarîf çiniler ile kaplı bir binadır. Revan Köşkü’ne bitişik güzel fıskiyeli bir havuz, sonra bir set, sol tarafta da sünnet odası vardır. Seddin kenarında İftariye Köşkü olup, yaldızlı bakırdan yapılan kubbeli bir kameriyedir. Seddin sağ tarafına, sultan dördüncü Murâd Han, Bağdâd seferi hâtırası olarak, Bağdâd Köşkü’nü yaptırmıştır. Bağdâd Köşkü’nün içerisi pek kıymetli mavi çiniler ile kaplıdır. Köşkün önündeki mermerlikten bir kapı ile Hırka-i saadet dâiresine girilir. Dördüncü yerden, üçüncü kapı da denilen bir kapıdan Sarayburnu’na çıkılır.
Enderûn, sağlam temeller üzerine kurulan, yüksek kadroya ve geniş, muazzam teşkilâta sahip bir müesseseydi. Burada yüksek din ve fen bilgileri, İslâm ahlâkı, yabancı diller, kültür dersleri verilerek, talebeler tam bir müslüman olarak yetiştirilirdi. Enderûn’da çok sıkı bir intizâm ve teşrifat vardı. Burası, Osmanlı kültür ve medeniyeti ile teşkilâtının beşiğiydi. Üç kıt’aya hâkim olan Osmanlı Devleti’nin mülkî, askerî, adlî ve diğer bütün sahalarda yükselmiş en mümtaz şahsiyetlerinin vazife yapıp, devlet adamlarının yetiştirildiği eğitim ve öğretim müessesesiydi. Fâtih’den sonraki Osmanlı sultanları; birinci Selim Han’dan sonraki İslâm halîfeleri, pek çok sadrâzam, vezir, kumandan, devlet adamı hep Enderûn’da yetişti (Bkz. Enderûn-ı Hümâyûn).
Harem bölümü: Sarayın asıl ikâmet yeridir. Harem-i hümâyûn da denir. Pâdişâhlar; zevceleri, câriyeleri, hizmetkârları, şehzâdeleri, sultanları ve varsa anneleri ile beraber burada kalırlardı. İkâmet yeri yanında bütün zarurî ve sosyal ihtiyaçları en güzel şekilde karşılayan bölümleri mevcuttur. Harem mensuplarının yetiştirilmesi için bölümler ile küçük yaştaki pâdişâh çocukları, yeğenleri ve amcaoğullarının eğitim gördükleri Şehzâdeler Mektebi burada yer alırdı. Harem’de mahremiyet ve ahlâk kaidelerine çok dikkât edilip, burada yüzyıllar boyunca güzel ahlâk ve iffet timsâli şahsiyetler yetiştirildi. Muazzam bir teşkîlât, teşrifat (protokol), âdâb-ı muaşeret, umûmi ahlâk kaideleri ile âdâb ve erkân vardı. Harem dâiresine, Zülüflü baltacılar koğuşunun yanında bulunan ve araba kapısı diye anılan yerden girilir. Araba kapısı denmesine sebep, sultan efendiler ve kadın efendilerin bu kapıdan arabaya binip şehre inmeleridir. Dolaplı kubbenin çevresi dolaplarla çevrilidir. Fıskiyeli şadırvan da denen Fıskiyeli havuz geometrik şekildedir. Sağda Kule kapısı, solda ise Perde kapısı yer alır. Kule kapısından Adl kulesine çıkılır. Adl kulesi, kırk iki metre yüksekliğinde yüz beş basamaklıdır. Perde kapısından sonra geçitten haremağalarına mahsus hamam ve Kızlarağası Köşkü’ne geçilir, ilerisinde haremağalarına mahsus dâireler ile Şehzâdeler mektebi, Baş muhâsib ağa ve Baş hazinedar ağa dâireleri vardır. Haremağaları dâiresi, üç katlı olup, rütbelerine göre haremağalarının dâireleri sıralanır. Kızlarağası Köşkü ve Şehzâdeler Mektebi çok güzel binalardır. Şehzâdeler Mektebi’nin salon ve koridorları pek muhteşem olup, altın yaldızlı nakışlar ve çinilerle kaplı duvarları ile göz kamaştırır.
Velîahd dâiresinden sonra Ocaklı sofa gelir. Buradaki iki kapıdan biri Çeşmeli sofaya, öteki Hasekiler dâiresine açılır. Çeşmeli sofa, genişçe bir hol olup, çinilerle kaplıdır. Üstü kubbeli olup, bir duvarında da çeşme vardır. Çeşmeli sofadan Hünkâr sofasına geçilir. Hünkâr sofası, en güzel yerlerdendir. Mermer sütunları salonu ikiye böler. Üstte, parmaklıkları sedef kakmalı bir balkon vardır. Üç tarafında üç çeşme olup; su, çini, sedef ve mermer ihtişamı gözleri kamaştırır. Salona birkaç kapı açılır. Osmanlı pâdişâhları, bayram tebriklerini bu salonda kabul ederdi. Sonra sultan üçüncü Murâd Han odasına geçilir. Bu oda Mîmâr Sinân’ın eseri olup, Osmanlı mîmârlık san’atının şâheserlerindendir ve baştan başa kırmızının hâkim olduğu çinilerle örtülüdür. İlerisinde sultan birinci Ahmed Han kütüphânesi ve sultan üçüncü Ahmed Han’ın yemişlik odası, sonra Hünkâr hamamı ve çinilerle süslü Vâlide sultan dâiresi gelir. Sonra Asmabahçe de denen, içinde sultan üçüncü Osman Han’ın köşkü de bulunan Havuzlu Taşlık’a geçilir. Koridordan sultan birinci Abdülhamîd Han’ın yatak odasına gelinir, sonra sultan üçüncü Selîm Han odası vardır. Harem’de daha pek çok oda olup, sayısı üçyüz seksen kadardır. Harem’deki dâire, oda ve diğer bölümlerin bugün hepsi mevcut değildir. Topkapı Sarayı yangın, yıkım, tahribat ve yüzyılların zaman aşımına uğradığından asıl şekli kalmamıştır.
Topkapı Sarayı Müzesi, mîmârî san’at eseri kompleksi olup, binaları ve içindeki paha biçilmez hazîne ve koleksiyonları ile yerli ve yabancıların hayranlık dolu alâkasını üzerinde toplar. Bütün İslâm âleminin hürmetine şâyân herkesin gıptayla seyrettiği, maddî ve manevî paha biçilemiyecek kadar kıymetli, mukaddes emânetler, büyük bir îtinâyla muhafaza edilmektedir.
Topkapı sarayı, pek çok köşkten meydana gelmiştir. Köşklerin herbiri birer san’at âbidesi mahiyetindedir. Binalar asırlara göre zaman zaman yapıldığından, Osmanlı mimarisinin gelişme tarzını göstermek bakımından dikkat çekerler. Topkapı Sarayı’nda onbinlerce nadide parçadan meydana gelen pek çok eşya koleksiyonu mevcuttur. On bin yediyüz parçadan meydana gelen Çin porselenleri, dört bin parçadan meydana gelen Seladon porselenleri, Japon porselenleri, Avrupa krallarının Osmanlı pâdişâhlarına gönderdikleri paha biçilmez porselen ve diğer eşya takımları, asırlık İstanbul porselenleri, billûrlar, çeşme-i bülbüllerin herbiri birer hazîne kıymetindedir. Muhteşem saltanat arabalarından bâzıları mevcûd olmasına rağmen, çoğu da yağmalanmıştır. Saltanat arabaları, eyer takımları ve koşumları ile saraydaki tabloların târihî ve san’at kıymeti çoktur. Tablolar ise, resim galerisinden çok müze karakterindedir. Saraydaki Silâh Müzesi, çok zengin olup, Osmanlıların her devrine âit ateşli, kesici ve vurucu silâhların yanında çeşitli yüzyıllara âit ganimet eşyası veya İslâm ve Avrupa devletlerinden hediye olarak gelen silâhlar vardır. Osmanlı sultanlarının kılıçları, zırhları ve takımları da burada bulunmaktadır. Silâh Müzesi’nde târihî bozdoğanlar, şeşperler, salıklar, tulgalar (miğfer), kılıçlar, hançerler, tüfekler, tabancalar, piştovlar, mızraklar, harbeler, yaylar, oklar ve daha pek çok silâh mevcuttur. Topkapı Sarayında dünyânın en ünlü yazma eserleri vardır. Osmanlıca, Farca, Arapça gibi binlerce kitabın çoğu minyatürlü, tezyînâtlı yâni süslemelidir. Kitaplar, hârika cildler, mücevherler, inciler, kakılmış cildler ve en eski İslâm yazmalarının tek nüshaları burada bulunmaktadır. Kütüphânede iki bin büyük hattatın levhasından meydana gelen nadide hatlar mevcuttur. Sarayın arşiv dâiresinde binlerce kaynak belge vardır. Bunlar bütün dünyâ târihini alâkadar eden vesikalardır.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Rehber Ansiklopedisi; cild-16, sh. 312
2) Topkapı Palace (Sabahattin Türkoğlu)