17 Aralık 2020 Perşembe

BOSTANCI


Osmanlı Devlet teşkilâtında, pâdişâhların saray ve kasırlarının bahçe ve bostanları ile saraya âid kayıkhâne ve kayıklarda hizmet ve güvenliklerini te’min edenlere verilen isim. Bostancılar devşirme usulüyle hizmete alınırlardı. Bostancılar iki ayrı ocak hâlinde olup, biri İstanbul, diğeri de Edirne’de idi. Bunların âmirine Bostancıbaşı denirdi. Bostancılar ve bilhassa başları olan bostancıbaşı, sarayın muhafazasından birinci derecede mes’ûl olanlardan olduğu için, vazîfeleri çok önemli idi. Bostancı ocaklarına, devşirmelerin kuvvetli olanları alınırdı. Bunlar ya doğrudan devşirmeler arasından, yahud da acemi ocağından seçilirlerdi. Devşirmeler Bostancı ocağına alınırken bostancıbaşı da bulunur ve onun nezâreti altında bu faaliyet yürütülürdü.
Bostancı ocağının en büyük zabiti bostancıbaşı idi. İstanbul etrafındaki Marmara, Karadeniz ve Haliç sahillerinin muhafazası ve inzibatı buna aitti. Sahillerde yalılar bunun müsâadesi olmadan yaptırılamazdı. Bostancıbaşı, sahillerdeki bina ve yalıların mevkileriyle, kimlerin olduğuna dâir mükemmel bir defter tutardı. Sahilde yaptırılan binalardan vergi alırdı. İstanbul civarındaki suların ve ormanların teftîşi, kara avlarıyle deniz avlarının kâhyalığı da ona aitti. Ayrıca sadrâzam ile vezirlerin azl, sürgün ve katillerinde de bostancıbaşının vazifesi vardı. Azlolup sürgüne gönderilen sadrâzamlar, bostancıbaşı delaletiyle sarayın Balıkhâne mevkii önünde hazırlanan gemiye bindirilip, oradan gönderilirlerdi. Pâdişâh saray bahçesinde gezerken bostancıbaşı yanında bulunur ve kendisine bilgi verirdi.
Sarayın en önemli vazifelerinden birinin başında bulunan bostancıbaşıların mutlaka kendi ocaklarından gelmeleri yâni bostancı ocağından yetişerek yükselmeleri kânundu. Bostancıbaşılar terfi ile saraydan çıkacak olurlarsa beylerbeyi veya vezir olurlardı. Normal tâyinlerde ise, kapıcıbaşılık ve sancakbeyliği gibi görevlere getirilirlerdi. Bostancıbaşının terfî veya azledilmesi ile yerine bostancılar kethüdası tâyin olunurdu. Bostancıbaşılığa tâyin olunanların sadrâzamın huzurunda hil’at giymeleri usûlden idi.
Bostancıbaşıdan sonra, bostancılar kethüdası, haseki ağa, hamlacıbaşı, odabaşı, bostancı karakulağı, vezir karakulağı ile dört baltacı bu ocağın zâbitlerindendi.
Hamlacı başı; hükümdar kayığının en önünde kürek çeken sağ ve sol hamlacılardan birincisi idi. Bostancı ocağının kayıkhâne kısmının âmiri olup, ocağın büyük zâbitlerindendi. Odabaşı da; bostancı ocağının ileri gelen zabitlerinden olup, bostancıbaşının hükümet nezdinde kapu çuhadarı idi. Bostancı karakulağı ile vezir karakulağı ise, âmirleri ile hükümdar arasındaki muhaberenin postacısı idiler. Ağa karakulağı adı verilen bostancı ocağı zabitinin görevi ise yeniçeri ağası kapısında bulunup bir yangın çıktığı zaman bunu öğrenerek saraya koşup kızlarağası vasıtasıyla hükümdarı haberdâr etmekti. Bu büyük ocak zabitlerinden başka pâdişâhlara âid çeşitli bahçe ve bostanlarda usta denilen ve bulunduğu mıntıkanın inzibâtıyla alâkadar olan bostancı zabitleri vardı.
On altıncı asır sonlarında bostancı ocağının mevcudu 1612, bir kaç yıl sonra 2030; 1595’de ise, 4000’i aşkındı. Sonra bu rakam düşmeye başladr. 1746’da ocak mevcudu 3323 kadardı. Bostancı ocağı efradı, fazla askere ihtiyâç olduğu zaman sefere de gönderilirdi. Nitekim 1739 senesinde üç bin bostancı savaşmak üzere Bender kalesine gönderilmiştir.
Topkapı Sarayı’ndaki has bahçe hâriç, İstanbul ve civarında altmış bir bahçe vardı. Bunların başlıcaları; boğazın Rumeli sahilinde Dolmabahçe, Beşiktaş, Ortaköy, Kuruçeşme, Bebek, Mirgün, Kalender, Büyükdere ve Anadolu sahilinde; Tokat, Sultaniye, Paşabahçesi, Çubuklu, Üsküdar, Marmara’nın Anadolu sahilinde; Ayazma, Salacık, Haydarpaşa, Fenerbahçe ile Florya, Davutpaşa, Topçular, Vidos, Alibeyköyü, Kağıthane, Karaağaç ve Hasköy bahçeleri idi. Bu bahçelerde çiçek ve sebze yetiştirilirdi. Ayrıca Amasya, Manisa, Bursa ve İzmit gibi şehirlerdeki pâdişâhlara âid yerlerde de bostancılar vardı.
İstanbul’da bulunan bostancıların; sarayı muhafaza etmek, saray ve câmi inşâatında lüzumlu malzemeyi taşımak, İzmit tarafından kereste ve odun nakleden gemilerde çalışmak ve hizmet ettikleri bahçelerin bulunduğu mıntıkanın inzibat işleriyle ilgilenmek gibi vazîfeleri de vardı.
Bostancıların hizmet ettikleri bahçelerin ve bostanların hâsılat defteri her sene Kasım ayında bostancıbaşı vasıtasıyla pâdişâha takdim edilirdi. Parası da iç hazîneye alınırdı. Bu paranın içinden bir kesesi (beş yüz kuruşu), bostancılara ihsân olarak hediye verilirdi. Bir kesesi de Dâvûd Paşa Câmii vakfına ayrılırdı. Hâsılat takdim edilirken bostancıların en kıdemlilerinden on iki kişiye dirlik verilir ve bunlar kapıkulu sipahi ocağına veya müteferrikalığa geçilerek terfî ettirilirlerdi.
Bostancıların maaş defterlerinde has bahçede çalışanları Gılmân-ı bagçe-i hassa, diğer bahçelerde çalışanlar da Gılmân-ı bostâniyân diye İki kısımda gösterilmiştir. 1576 senesindeki bostancılar maaş defterinde; has bahçede vazifeli yirmi bölük, diğer bostanlarda hizmet edenlerin ise, yirmi beş bölük olduğu kayıtlıdır. Bu târihte hasbahçe bostancılarının mevcudu 645, diğer bostancıların sayısı da 945 kişi idi. 1760 ve 1778 senelerinde hasbahçe bostancıları yirmi, diğer bahçelerde vazifeli olan bostancılar ise altmış dört bölük idi.
Ocaklarında hizmet edip, yetişen bostancıların muhtelif vazifelere tâyin edilerek ocaktan ayrılmalarına çıkma adı verilirdi. Zaman zaman yapılan bu çıkmalarda bostancılar hizmet derecelerine göre kapıcılığa, tersane ocağına, kıdemli bostancılar ise, süvari bölüklerine çıkarılırlardı. Bunların çıkışlarında kendilerine biner akçe silâh baha ismiyle silâh parası ve süvari bölüklerine çıkanlara da bu paradan başka saray ahırlarından birer de at verilirdi. Ancak daha sonraki târihlerde bostancıların yeniçeri ocağına verilmeyip kapıkulu süvariliğine verilmeleri kânun oldu.
Edirne’de bulunan bostancı ocağı ise müstakil olup, ayrı bir teşkilâtı vardı. İstanbul bostancılarının sayısına nazaran Edirne’deki bostancıların sayısı az idi. On yedinci asrın başlarında dört yüz kırk beş, sonunda ise yedi yüz yetmiş yedi kişi idiler. Edirne’deki hassa bostancıları on bölük idi. Edirne’deki bostancıbaşı şehir ve civarının asayişi ile ilgilenirdi. Edirne, Osmanlı Devleti’nin ikinci payitahtı olduğundan, Rumeli eyâletine tâbi olmayıp, şehrin idaresi doğrudan doğruya Edirne bostancıbaşılarına bırakılmıştı.
Bostancılar bâzı isyânlar sebebiyle kendilerine olan itimâdı kaybettiler. Sultan üçüncü Ahmed Han bunları değiştirdi. Yine nizâm-ı cedîd ve sekbân-ı cedîd hareketlerinde de menfî bir tutum içine girdiler. Yeniçeri ocağı lağvedilip, Asâkir-i mansûre teşkilâtı yayılınca, bostancılara verilmiş olan yerlerin idare ve asayişi bu yeni teşkîlata bırakıldı. Böylece bostancıların hizmetleri sâdece bahçıvanlıkla sınırlandı. 1826’dan sonra çıkarılan yeni kânuna göre, bostancıların arasından seçilen bin beş yüz kişi bir binbaşının emrine verildi. Bunlar hassa askeri olarak saray ve civarının muhafazasına tâyin edildiler. Bunların maaş ve diğer işlerini yürütmek üzere Bostaniyân-ı hassa nezâreti adıyla bir de nezâret kuruldu. Edirne’deki bostancı ocağı da kaldırıldı.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
 1) Osmanlı Devletinin Saray Teşkilâtı; sh. 465
 2) Osmanlı Târih Deyimleri; cild-1, sh. 239
 3) Büyük Türkiye Târihi; cild-8, sh. 329
 4) Netâyic-ül-vukûât; cild-3, sh. 93
 5) Rehber Ansiklopedisi; cild-3, sh. 66