17 Aralık 2020 Perşembe

BİRGİVİ


Meşhur Osmanlı âlimi. İsmi, Muhammed bin Ali Birgivî, lakabı Zeynüddîn’dir. 1521 senesinde Balıkesir’de doğdu. Birgi’ye yerleştiği için İmâm-ı Birgivî ismiyle meşhur olup, Türk âlimlerinin baş tacıdır. İmâm-ı Birgivî’nin babası âlim bir zât olup, müderris idi.
İmâm-ı Birgivî, önce babasından ilim öğrendi. Babasının derslerinde yetişip, akranlarını geçti. Sonra yüksek ilimleri öğrenmek için İstanbul’a gitti. İstanbul’daki meşhur Semâniyye Medresesi müderrislerinden Ahîzâde Mehmed Efendi’den, sonra da kazasker Abdurrahmân Efendi’den ders aldı. Büyük bir şevk ve gayretle ilim öğrenip, Semâniyye Medresesi’nden me’zun oldu. İcazet imtihanını büyük bir başarı ile vererek, müderrislik rütbesini kazandı ve bir müddet İstanbul medreselerinde müderrislik yaptı.
Bu sırada, Bayrâmiyye tarikatı şeyhlerinden Abdurrahmân Karamânî’nin sohbetlerinde bulunarak tasavvufda da yetişti. Bir ara hocalarından Abdurrahmân Efendi’nin vasıtasıyla Edirne’de Kassâm-ı askerî (Mîras taksim eden kâdı naibi) vazifesine tâyin edildi. Bir müddet sonra bu işten de ayrıldı ve köşesine çekilmek istedi. Ancak, tasavvuf hocası olan Abdurrahmân Karamânî’nin ısrarı üzerine ders verip vâz etmeye başladı. İkinci Selîm Han’ın hocası Atâullah Efendi, Birgivî’nin ilimdeki kudretini takdir ederek, onu Birgi’de yaptırdığı medresenin müderrisliğine tâyin etti. Bundan sonra orada talebe yetiştirmek, vâz vermek ve kitap yazmakla ömrünü geçirip, büyük hizmetler yaptı.
Haramlardan sakınmanın önemini ve dünyânın fâniliğini çok iyi anladığından, dînin emirlerini tâviz vermeden açıklardı. Zamanın âlimleriyle, yazılı ve sözlü pek çok münazaralara girerdi. Hak bildiğini, ilmî delilleri ile söylemekten hiç çekinmezdi. Hattâ, Birgi’den İstanbul’a gelip sadrâzam Mehmed Paşa’ya nasîhatte bulundu.
Hanefî mezhebinde olan İmâm-ı Birgivî, 1573 senesinde Aydın’ın Birgi kasabasında vefât etti. Türbesi aynı kasabada bir tepe üzerindedir.
İmâm-ı Birgivî hazretleri, kıymetli eserler yazmış olup, en meşhur eserleri şunlardır:
1- Tarîkat-ı Muhammediyye: Arapça yazılmış kıymetli bir eser olup, Ehl-i sünnet âlimleri arasında büyük bir îtibâr görmüştür. Bir çok âlim tarafından şerhedilmiştir. En meşhur şerhleri; Abdülganî Nablüsî’nin yaptığıHadîkat-ün-nediyye fî tarîkat-il-Muhammediyye ve Hâdimî’nin yaptığıEl-Berîka şerh-ut-tarîka’dır. Bu şerhlerden bâzı kısımlar, İstanbul’da İhlâs Vakfı tarafından bastırılmıştır. Tarîkat-ı Muhammediyye üzerineİdrâk-ül-hakâyık fî tahrici ehâdis-i Tarîka adlı bir eser daha yazılmıştır. Bu eseri 1640 senesinde Mehmed Ağa Câmii imâmı Ali bin Hasan yazmıştır. Tarîkat-ı Muhammediyye’de bulunan hadîs-i şeriflerin tahkiki ve kaynaklarının tesbitiyle ilgilidir. Tarîkat-i Muhammediyyeayrıca Osmanlıcaya da tercüme ve şerh edilmiştir.
2- Vasiyetname: Birgivî Vasiyetnamesi adıyla meşhur olmuştur. Asırlardan beri okunagelmiş, çok kıymetli ve faydalı bireserdir. Konyalı Şeyh Ali Efendi tarafından şerh edilmiştir. Bu şerhe de ayrıca Osmanpazarı müftîsi İsmâil Niyazî Efendi tarafından şerh yazılmıştır. Bilhassa Kâdızâde Ahmed Efendi’nin bu esere yazdığı şerh meşhur olup, bir çok kere basılmıştır. Birgivî’nin bu eseri, Toktamışoğlu tarafından manzum olarak Çağatay Türkçesine de çevrilmiştir.
3- Zuhr-ul-müteehhilîn: Kadınların hayz hallerini bildiren bir kitab olup, çok kıymetlidir. Hanefî mezhebinde meşhur İbn-i Âbidîn, bu eseri Menhel-ül-vâridîn adıyla şerhetmiştir. Bu şerh, İstanbul’da Ihlâs Vakfı tarafından bastırılmıştır.
4- Avâmil: Nahiv ilmiyle ilgili meşhur bir eserdir. Gümüşhâneli Ebû Bekr bin Yâkub, Manisalı Halil Nâimî, Filorinalı Mustafa Efendi, Abdüllatif Harpûtî, Kuşadalı Ahmed Efendi ve Şeyh Mustafa İbrâhim bu eserin şerhini yapmışlardır.
5- İzhar: Bu eseri de nahiv ilminde meşhur bir kitaptır. Asırlardan beri, Arapça öğrenen talebelere okutulmuştur. Şerhleri ve tercümeleri vardır. Şerhleri şunlardır: Keşf-ül-esrar, talebelerinden Muslihiddîn tarafından yazılmıştır. Netâyic-ül-efkâr, Kuşadalı Mustafa bin Hamza tarafından yazılmış bir şerhdir. Feth-ül-esrâr, Ref-ül-estâr, Osmanpazarlı Niyazı Efendi tarafından yazılmıştır. Miftah-ül-merâm, Mehmed Feyzi Efendi’nin yazdığı başka bir şerhdir. Hall-i esrâr-il-ahbâr alâi’râb-il-izhâr, Zeynizâde tarafından yazılmış olup, İzhar mu’ribi adıyla, bilinir, İzhârkitabı ayrıca Salihli müftîsi Mehmed Lütfî Efendi ve Konya müderrislerinden Ali Şühûdî Efendi tarafından Osmanlıca’ya tercüme edilmiştir.
6- Emsile-i Fadliye: Sarf ilmine dâir olup, oğlu Fadlullah Efendiye izafeten bu adı vermiştir. Bu eserine kendisi ayrıca bir şerh yazmıştır.
7- Risâletün fî beyânırusûm- il-mesâhif-il-Osmâniyye, 8- Ravdat-ül-cennât fî usûl-il-i’tikâd, 9- Şerhuha dîs-ül-erba’în, 10- Etfal-ül-müslimîn, 11- Ziyâret-ül-kubûr, 12- Nûr-ul-ahyâ, 13- Cilâ-ül-kulûb,14- Muaddil-üs-salât, 15- İkâz-ün-nâimîn, 16- Dürr-ül-yetîm fî ilm-it-tecvîd, 17- Hâşiye-i Hidâye, 18- İmtihân-ül-ezkiyâ, 19- Risâletün fî usûl-il-hadîs, 20- Ta’likat ales-Sadr-iş-şerî’a, 21- Rilâletün minel âdâb, 22- Ulûmu âliyye’den bahseden manzum bir risale, 23- Risâletün fî hurmet-it-tegannî ve vucûbi isti’mâ-il-hutab, 24- Sihahı acemiyye (Farsçadır), 25- Tefsîru sûret-il-Bekara: Bekara sûresinin yarısına kadar yaptığı tefsiridir. 26- İnkâz-ül-hâlikîn, 27- Şerhu lübâb-ül-elbâb fî ilm-il-i’râb lil-Beydâvî, 28- Dâfiat-ül-mübtediîn ve kâşifetü butlan-ül-mülhidîn, 29- Kifâyet-ül-mübtedî fis-sarf:Ermenekli Süleymân Sırrı Efendi bu esere bir şerh yazmıştır.
İmâm-ı Birgivî’nin son nefes ve ölüme dâir vasiyyeti şöyledir: “Din kardeşlerime vasiyyetim odur ki, hastalığım artınca, ziyaretime geldiklerinde İhlâs sûresini okumayı bana telkin edip hatırlatsınlar. Allahü teâlânın rahmetini, recâya, ümid etmeye dâir âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfleri hatırlatsınlar. Kelime-i şehâdeti söylemeyi telkîn etsinler. Yanımda;“Lâ ilahe illallah Muhammedün resûlullah, eşhedü enlâ ilahe illallahü vahdehü lâ şerîkeleh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh” desinler. Söyle diye zorlamasınlar. Kelime-i tevhidi söyledikten sonra başka bir şey konuşursam, yeniden telkin etsinler. Söylemezsem o da yetişir. Tövbe etmeyi hatırlatsınlar, ölünce başımı kazımayı, koltuk ve kasık kıllarımı yolmayı, bıyık kırkmayı, sakalım traş olmamışsa traş etmeyi, tırnak kesmeyi yapmasınlar. Çünkü bunlar öldükten sonra yapılmaz. Mümkün ise gusl ettirsinler. Buna imkân yoksa, teyemmüm ettirsinler. Kıbleye döndürüp sağ tarafıma yatırsınlar. Yâsîn sûresini okusunlar, ölürken yanıma kadın ve çocuk koymasınlar. Ağlayıp, inleyip feryâd etmesinler. Salih din kardeşlerim yanımda bulunsunlar. Kalbleriyle teveccüh edip, bu fakir için selâmet ve şeytanın şerrinden kurtulmamı dilesinler. Ruhum kabz olunca gözlerimi kapayıp, çenemi bağlasınlar. Bir kaba buhur koyup, üç-beş veya yedi kerre etrafımda döndürsünler.
Çoluk-çocuğuma vasiyyetim olsun ki, üzerime sesli ağlamasınlar. Allahü teâlâdan mağfiret ve rahmet istesinler. Öldüğüm günde, yedisinde, kırkında ve sene-i devriyesinde yemek pişirip ziyafet vermesinler. Fakat sevabını ruhuma hediye etmek üzere sadaka versinler. Çok ihsânda bulunsunlar. Paraları yoksa; ekmek, pirinç, yağ, tuz, soğan versinler ve ne yapabilirlerse, az olsun çok olsun, Allahü teâlâ için verip, sevabını kalbleriyle ve dilleriyle bu fakire bağışlasınlar. Duâ ederken beni hatırlasınlar, unutup gitmesinler. Yine çocuklarıma vasiyetimdir ki; dünyâya düşkün olup mal, mevkî ve makam peşinde koşmayalar. Allahü teâlâya tevekkül edip, faydalı ilimleri öğrenmeye ve bunları yaymaya çalışsınlar. Salih ameller işlesinler ve takva üzere olsunlar, haramlardan sakınsınlar. Meâlen; “Allahü teâlâdan korkanı, Allahü teâlâ dünyâda ve âhirette her darlıktan kurtarır. Ona, düşünmediği yerden rızık verir. Allahü teâlâya tevekkül edene Allahü teâlâ yetişir. İhtiyâcını ihsân eder, başkasına muhtâc etmez” (Talak sûresi: 3-4) buyrulan âyet-i kerîmeyi düşünerek okusunlar.”

İMÂM-I BÎRGÎVÎ’NÎN VASİYYETİ

İmâm-ı Birgivî’nin Vasiyyetnâme adlı eserinden bir bölüm:
“Kardeşlerime, evlâdıma ve âhiret yolcularına vasiyyetimdir ki, Allahü teâlânın emrettiği şeyleri yapınız. Oruçlarınızı tutunuz. Üzerinize farz oluyorsa hac yapınız. Her müslümanın öğrenmesi farz-ı ayn olan ilmihâl bilgilerini öğreniniz. Âlimlerin sohbetine devam ediniz. Güvenilir ve sağlam âlimlerin fetvasıyla amel ediniz. Herkesin fetvasıyla amel etmemelidir. Tegannî dinlememelidir. Allahü teâlânın ismi anıldığı zaman Teâlâ ve tebareke veya Azze ve celle, Sübhânallah, Cellecelûlüh diyerek tazim ediniz. Resûlullah’ın ve diğer peygamberlerin isimleri anıldığı zaman salevât getirmelidir. Yazarken de bunları açık yazmalıdır. Diğer âlimler ve meşâyıh anıldığı zaman rahmetullahi aleyh demelidir. Hocasına da hürmet göstermelidir. Yol göstermek hâriç, hocanın önünden yürümemelidir.Ondan önce söze başlamamalı ve yanında çok konuşmamalıdır. Hizmetini severek yapmalıdır. Her yerde hocanın rızâsını gözetmelidir, îtirâz etmemeli, dövse veya bağırsa nasihat bilmeli, incinmemelidir. Hocasının yakınlarına da hürmet göstermelidir. Akrabayı ziyaret etmeli, sıla-i rahmi (akraba ziyaretini) terk etmemelidir. Anne ve babanın da haklarını gözetmeli, onlara karşı yüksek sesle konuşmamalı ve kızgın bakmamalı, günah olmayan emirlerini yapmalıdır. Dövmesine ve bağırmasına sabretmelidir. Karşılık vermemelidir. Komşuların haklarını da gözetmeli, kokulu bir yemek pişirince, bir mikdârını komşulara vermelidir. Mümkün olduğu kadar komşuların ihtiyâcını görmeli ve zarara uğrarlarsa yardım etmeli ve iyilik gelirse sevinmelidir. Diğer din kardeşlerini de sevmelidir. Kusurlarını mümkün mertebe affetmelidir. Müdâhene etmemeli, dünyalık ele geçirmek için dîni vermemeli, gerekirse müdârâ etmeli, dîni ve dünyâyı korumak için dünyalık vermelidir. Müdârâ zararı gidermek için olur. Çok gülmekten, faydasız konuşmaktan sakınmalıdır. Alış-verişte dînin emirlerine uymalı ve cemâate devam etmelidir. Bid’atlerden sakınmalı, misvak kullanmaya devam etmeli. Duâya, Allahü teâlâya hamd ve sena ile ve Resulüne salât ve selâm ile başlamalıdır. Duâ ederken bütün mü’minlere duâ etmeli, anneyi, babayı ve iyilik gördüğü kimseleri de duâlarında anmalıdır. Yalvararak ve gizli duâ etmelidir. Yalnız iken Allahü teâlâya yalvararak duâ etmeli, acizliğini ve günahlarını düşünerek ağlamalıdır. Allahü teâlâdan; istikâmet, af, afiyet, rızâ ve muvaffakiyetini istemelidir. Îmânın gitmesinden korkup, dâima hüsn-i hatime (son nefeste îmân ile gitmeyi) istemeli, İslâm nimetine her zaman şükretmelidir. Çoluk-çocuğuna ilmihâlini (lâzım olan din bilgilerini) öğretip, İslâmiyet’e uymayan şeylerden korumalı ve sakındırmalıdır. Çocukları yedi yaşına girdiklerinde namaz kılmazlarsa döverek kıldırmalıdır. Dâima istiğfar etmelidir.”
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
 1) Şakâyık-ı nu’mâniyye zeyli (Atâi); sh. 179
 2) Ikd-ül-manzûm; cild-2, sh. 276
 3) Vasiyyetnâme-i Birgivî (İstanbul-Târihsiz)
 4) Kâmûs’ül-a’lâm; cild-3, sh. 1284
 5) Osmanlı Müellifleri; cild-1, sh. 255
 6) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; sh. 991
 7) Eshâb-ı Kiram; sh. 317
 8) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; cild-13, sh. 321
 9) Rehber Ansiklopedisi; cild-2, sh. 374
10) Türk Klâsikleri; cild-4. sh. 185