16 Eylül 2016 Cuma

MUHAMMED ABDUH


Mısırlı muharrir ve din adamı. 1849 (H. 1265)’de Mısır’da doğdu. 1905 (H. 1323)’de yine burada vefât etti. Zirâatle uğraşan orta seviyeli bir ailenin çocuğu olan Abduh, on yaşında Tanta şehrine giderek mektebe başladı. Fakat derslerden zevk alamadığı için köyüne döndü. Evlenip bir müddet zirâatle meşgul oldu. Babasının ısrarı ile tekrar tahsile karar verdi. Bu maksatla Tanta’ya giderken yolda, akrabasından Şâziliye tarikatına mensub bir zâtla tanıştı. Ondan tasavvufa dâir bâzı şeyler öğrendi. Tanta’ya gidince, Câmi-i Ahmedî’de okudu. 1882’de Kâhire’ye gitti ve Câmiülezher Medresesi’ne girdi. Bu sırada Âlî Paşa tarafından İstanbul’a davet edilen ancak, Ehl-i sünnet îtikadına aykırı sözleri yüzünden kovulup 1872’de Mısır’a gelen Cemâleddîn Efgânî ile tanıştı (Bkz. Cemâleddîn Efgânî). Ondan kelâm, usûl-i fıkıh, mantık, felsefe, eski ve yeni astronomiye dâir kitaplar okudu. Bu esnada Cemâleddîn Efgânî ona din ve siyâsette ıslâh adını verdiği reformcu fikirlerini aşıladı. Onu yavaş yavaş mutezilenin nakil ile bilinebilecek mevzularda bile akılla serbestçe hareket edebilme anlayışına doğru çekti. Bu suretle Abduh, İslâm âlimlerinin nakli esas alıp, aklı ona hizmetçi yapan yolundan ayrıldı. Bundan sonra dînî mes’elelerde, İslâm âlimlerine bağlı kalmadan kendi görüşüyle konuşmaya, hüküm vermeye başladı. Efgânî’nin de teşvikiyle Fransızca’yı öğrendi ve bu dille yazılmış eserleri okudu. Bunun neticesinde Avrupalı müsteşriklerin te’sirinde kaldı ve İslâm âlimlerinin eserlerini okumaya rağbet etmeyerek, daha çok felsefî fikir ve yorumlarla yazılmış kitaplara yöneldi. Bu eserler, Efgânî’nin aşıladığı fikirleri pekiştirdi.
Efgânî onu siyâsî ve içtimaî mes’elelerle meşgul olmaya, bu mevzularda makaleler yazmaya ve konuşmalar yapmaya da teşvik etti. Abduh Mısır’da bulunduğu müddetçe Efgânî’den hiç ayrılmadı ve konferanslarını hiç kaçırmadı. O’nun teşvikiyle 1872’de kelâm ve tasavvufa dâir olan Risâlet-ül-vâridât adlı eserini yazdı. İslâm âlimlerinin bildirdikleri kaide ve kurallara uygun olup olmadığına bakmadan, kendine has aklî izahlarda bulundu. 1876’da Akâid-i Adûdiyye’ye yaptığı şerhde de aynı usûlü tâkib etti. Aynı sene Mısır’ın önde gelen gazetelerinden olan El-Ahrâm’da yazılar da yazdı.
Evinde özel dersler de veren Abduh, ilk derslerinde, bozuk fikirleri meşhur Kindî ve Fârâbî’nin talebesi olan İbn-i Miskeveyh’in Tehzîb-ul-ahlâk’ını okuttu. 1879’da Dârülulûm’a hoca olarak tâyin edildi. Bu yıl dînî ve siyâsî konulardaki bozuk fikirleri sebebiyle, Cemâleddîn Efgânî Mısır’dan sürüldü. Abduh ise köyüne gönderilip, buradan çıkması, makale yazması ve konuşma yapması yasaklandı. Bir müddet sonra, hidiv İsmâil Paşa çekilip, yerine hidiv Tevfik Paşa gelince, Abduh, Matbûât gazetesi muharrirliğine getirildi. Bilâhare tahrîr hey’eti reisliğine (başyazarlığa) tâyin edildi.
1881’de zuhur eden Arabî Paşa isyânı ile alâkası bulunması ve hidiv Tevfik Paşa’nın azline dâir fetva vermesi üzerine üç ay hapisden sonra Suriye’ye sürüldü. Ancak yazıları senet olan âlimlerin bildirdiklerine uymayan konuşmalara devam etmesi üzerine, Ehl-i sünnet âlimlerini karşısında buldu ve burada da tutunamadı.
Daha önce Mısır’dan sürülünce Hindistan’a giden Cemâleddîn Efgânî, deniz yoluyla Avrupa’ya giderken 1883’de Abduh’a bir mektup yazarak yanına gelmesini istedi. Abduh, hayranı olduğu Efgânî’nin isteğini kabul ederek Paris’e gitti.
Burada buluştuktan sonra, müslümanları reformcu fikirleri etrafında toplamak maksâdıyle El-Urvet-ül-vüskâ adıyla bir cemiyet kurdular ve bu isim ile bir de gazete çıkarıp, fikirlerini buradan yaymaya başladılar. Sekiz ay içinde 18 sayı çıkardıktan sonra yayın durduruldu.
Bunun üzerine gizli konferanslar vererek fikirlerini yaymak için birbirinden ayrıldılar. Abduh, 1884 senesinde Tunus’a gitti. Yaptığı reformcu konuşmalara âlimlerin îtirâzı sebebiyle burada da tutunamadı ve Beyrut’a döndü. Üç bucuk sene burada kalıp Tevhîd risalesini yazdı.
Gâzi Ahmed Muhtar Paşa ve başkalarının aracılığı ile hidiv Tevfik Paşa tarafından affedilmesi üzerine, 1888’de tekrar Mısır’a döndü. Fransız kânunlarına göre dâvalara bakan İstinaf ve diğer bâzı mahkemelerde vazîfe yaptı. Ayrıca İngilizlerin desteği ile kendisine Mısır müftîliği verildi. 1899’da Câmiülezher Medresesi idare hey’etine girdi. İlk işi Ezher’in mevcûd ders programını değiştirmek oldu. Üniversite kısmındaki dersleri kaldırıp, lise ve orta kısımdaki kitapları yüksek sınıflarda okutturarak, derslerin kalitesini düşürdü. Ezher’e masonluğu da sokan Abduh, ayrıca masonluk ruhunun Arab memleketlerine yayılması için de çalıştı. Osmanlı Devleti’nde mason Reşîd Paşa da Tanzîmât döneminde medreselerden fen derslerini kaldırıp din adamlarını yüksek fen bilgilerinden mahrum ederek aynı şeyleri yapmıştı.
Abduh, bu faaliyetleri yanında, Ezher’de; İslâm âlimlerinin asırlardan beri müslümanların dinlerini muhafaza etmek için dört mezhebden birine bağlanmak, âlimlerin sözlerine tâbi olmak, dinde akla geldiği gibi konuşmamak hususunda gösterdikleri hassasiyeti ve bu konularda bildirdikleri kaideleri, İslâmî ilimleri dondurmak olduğunu iddia etti. Talebelere önceki âlimleri taklidden kurtulup, nakli bırakarak, hür bir akılla hareket etmeyi tavsiye etti. Medeniyet-i İslâmiye târihi müellifi Corci Zeydan da onun hakkında; “Eskilerin sözlerine bağlanmamış, onların koyduğu kaidelere değer vermemiştir” der.
Abduh, Ezher’deki konuşmalarında daha ileri giderek; kendisinden önce gelen binlerce İslâm âliminin, mantık, matematik, târih, coğrafya ve astronomi ilimlerinde pek kıymetli eserler verdikleri hâlde, onların bunlardan haberi olmadığını, İslâm’ı anlıyamadıklarını söyliyerek gözden düşürmeye çalışmış, aklı ile dîni ilk defa kendisinin birleştirdiğini iddia etmiştir. Bu görüşlerini kabul ettirdiği talebeleri kendisine müceddîd (dînin yenileyicisi) ve imâm gibi lakablar vermişlerdir. Aslında o, müceddîd ve imâm değil, bir dinde reformcu idi. Selefîlik ve mezhebleri birleştirmek gibi reformcu cereyanlar, onun talebeleri ve hayranları tarafından günümüze kadar devam ettirilmiştir.
Muhammed Abduh, âyet-i kerîmelere ve hadîs-i şeriflere kendi aklı ile garblılaşmaya uyacak mânâlar vererek, önceki tefsîr âlimlerine muhalefet etti. Maddî mucizelere inanmadığı için Fil sûresinde zikri geçen Ebabil kuşlarını sivrisinek, attıkları taşları da mikrop diye te’vil ederek âyet-i kerimenin zahirî mânâsını kabul etmeyerek ona gelinceye kadar binlerce İslâm âlimine muhalefet etti.
Mûsâ aleyhisselâmın âsâsı ile denizi yarması mucizesini, med ve cezir hadisesidir diye te’vil ederek, din bilgilerini, zamanın fen bilgilerine, felsefecilerin o günkü düşünüşlerine uydurmaya çalıştı. Zilzâl sûresinin;“Her kim zerre mikdârı hayır işlerse onun karşılığını görür ve her kim de zerre mikdârı kötülük işlerse karşılığını görür”mealindeki 7 ve 8. âyet-i kerîmelerini kendi görüşüne göre te’vil ederek; “Müslim olsun, kâfir olsun, sâlih amel işleyen herkes, Cennet’e gidecektir” diyerek Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uymadı. Câmiulezher’in müdürlerinden Şaltût ile yaptığı Kur’ân-ı kerîm tefsirinde banka faizinin meşru olduğuna fetva verdi. Daha sonra din adamlarının ve çevresinin ağır baskısı altında kalarak bu fetvasından döndüğünü söyledi. Âyet-i kerîmelerle varlığı sabit olan cinleri İnkâr etti. Yine bedenen sağ olarak göğe çıktığı âyet-i kerîme ve hadîs-i şerif ile sabit olan hazret-i Îsâ’nın öldüğünü ve ruhunun göğe çıkarıldığını iddia edip, Kirâmen ve Kâtibîn meleklerini de inkâr etti.
Abduh, Kur’ân-ı kerimden sonra İslâmiyet’te en kıymetli kitablar olanBuhârî ve Müslim’deki bâzı hadîs-i şeriflerin zayıf veya mevzu olduğunu iddia ederek, binlerce hadîs âlimine muhalefet etmiştir.
Muhammed Abduh’un, Elh-i sünnet âlimlerine muhalif olan fikirleri Muhammed Arabî’nin Mekke’de basılan İfâdet-ül-ahyâr, şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi’nin Mevkıf-ül-akl vel-ilm vel-âlem kitabında ve Câmi-ul-Ezher Medresesi yüksek ilim kurulu üyesi Yûsuf-ü Decvî’nin 1966’da Mısır’da çıkan Câmi-ul-Ezher Mecellesi’ndeki yazılarında kuvvetli delîllerle red edilmektedir. Ayrıca, Muhammed Hüseyin Zehebî, Ebû Hâmid Merzûk, Zâhid-ül-Kevseri ve Ahmed Dâvûdoğlu gibi selâhiyetli âlimler tarafından da Muhammed Abduh’un fikirleri delilleriyle çürütülmüştür.
1876 yılından itibaren El-Vekâyi-ul-Mısriyye, El-Urvet-ül-Vüskâ, El-Menâr gibi dergi ve gazetelerde yayınlanan makaleleri, talebesi Reşid Rızâ tarafından Abduh biyografisinin ikinci cildinde toplanmıştır. Abduh’un bozuk fikirlerini ihtiva eden, reformcular tarafından, büyük âlimin kitapları diye tanıtılan bâzı eserleri vardır.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) El-A’lâm; cild-6, sh. 152
2) Tefsîr-ul-menâr, cild-2, sh. 49
3) Tevhîd risalesi tercümesi; sh. 1-69
4) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediye sh. 1021
5) Fâideli Bilgiler; sh. 358
6) Rehber Ansiklopedisi; cild-1, sh. 235
7) Abduh ve Reşîd Rızâ’nın cumhura muhalif fikirlerinin tahlili ve tenkidi
8) Dîni Tamir Dâvâsında Din Tahripçileri (Ahmed Dâvûdoğlu)