6 Ağustos 2014 Çarşamba

ABBAS VESİM EFENDİ


On sekizinci asır hekim, hattat ve astronomi âlimlerinden. İsmi Abbâs Vesim bin Abdurrahmân bin Abdullah’dır. Zamanında Kambur Vesim Efendi ve Derviş Abbâs Tabib isimleriyle meşhur oldu. On yedinci asrın sonlarında doğan ve küçük yaşta ilim tahsiline başlayan Abbâs Vesim, Bursalı Tabîb-i sultâni Ali Efendi ile onun hocası tabib Ömer Şifâî Efendi’den tıb; Yanyalı Es’ad Efendi’den hikmet ve Farsça; Ahmed Mısrî’den astronomi ve astroloji; hekimbaşı, kazasker ve ta’lik üstadı Kâtibzâde Mehmed Refiî Efendi’den tıb ve ta’lik yazı öğrendi. Galata’da oturan batılı hekimlerle münâsebet kurarak Latince ve Fransızca öğrendi. Bâzı İtalyanca tıb metinlerini Türkçe’ye tercüme ettirerek Avrupa’daki gelişmeleri tâkib etti. Abbâs Vesim Efendi’nin zekâsının kuvvetini, kabiliyetini ve açık fikirli olmasını bütün hocaları takdir ederdi. Bir ara tahsîl maksadıyla Hicaz, Şam ve Mısır’a gitti. Bir çok ilmî araştırmalarda bulundu ve tıb alanındaki bilgisini geliştirdi. İstanbul’a dönüşünde, Sultan Selim Câmii civarında bir eczâhâne ve muayenehâne açtı. Düstûr el-Vesim adlı eserinin sonunda belirttiği gibi, İstanbul’da kırk sene tabiblik yapması, bilgisinin artmasına sebeb oldu.
Abbâs Vesim Efendi aynı zamanda tasavvuf yolunda da ilim ve edeb öğrendi. Halvetî ve Kâdiri tarîkatlarına mensub olup, son şeyhi Nakşibendiyye yolunun büyüklerinden Muhammed Emin Tokâdî’dir. Abbâs Vesim Efendi, Arab, Fars, eski Yunan ve Latin lisanlarını yazı yazacak kadar bilirdi. Bâzı kaynaklar, onun 1762 senesinde vefât ettiğini yazıyorsa da, 1760’da vefât ettiği kesinlik kazanmıştır. Kabri, Edirnekapı dışındaki mezarlıktadır.
Abbâs Vesim Efendi, Osmanlı tababetini tekâmüle doğru götürmekte büyük rol oynamış değerli bir zâttır. Tıb alanında şahsî tecrübeleri çoktur. Verem hakkında önemli tedkîkâtı ve en son keşiflere yakın mütâlâaları vardır. O, etiolojiye önem veren, tedavinin semptomatik olmasının gereğine inanmış iyi bir klinikçidir. Tıbbı iyice anlıyabilmek için fizik, mekanik ve tecrübî kimyayı bilmenin gerekli olduğunu savunmuştur. Bu konuda Tıbb-ı Cedîd-i Kimyevî adlı bir eser de yazmıştır. Ayrıca deontolojinin gelişmesine ve uygulanma şekline yön vermiştir, İbn-i Sînâ gibi eski tabiblerin eserlerinden ve kendi hocalarından öğrendiklerini toplamış; İstanbul’a gelen bâzı yabancı tabiblerle de görüşerek, Avrupalı tabiblerln eserlerinden ve batı metodundan istifâde etmiştir. Bunun neticesinde şöhretine sebeb olan Düstûr-ül-Vesîm fî Tıbb-il-Cedid vel-Kadîm adlı eserini yazmıştır.
Doğu ve batı tıbbını karşılaştıran ve mükemmel bir külliyat olan bu eser, tıb târihimiz bakımından çok önemli sayılır. İki cild ve 2083 sayfadan ibaret olan bu büyük eser, tıbda bilinmesi lâzım olan kânunları anlatan bir önsözle başlar. Birinci bölümde baştan sona kadar, organ hastalıkları; ikinci bölümde kadın ve çocuk hastalıkları; üçüncü bölümde şişler ve ülserler; dördüncü bölümde basit ve bileşik ilâçlar anlatılmaktadır. Son sözde ise hekimlere nasîhatler verilmiştir. 1748 yılında yazdığı eserin üç nüshasından biri Bâyezîd, ikisi de Râgıp Paşa Kütüphânesi’ndedir.
Abbâs Vesim Efendi’nin tıbba dâir diğer bir eseri de Vesîlet-ül-Metâlib fî ilm-it-Terâkib’dir. Kısmen tercüme sayılır. Asıl yazarı Macar Gorgios’dur. İlâçlar hakkında mühim bir eserdir. Ayrıca kendisinin tecrübe ettiği ilâçlardan da bahsetmiştir.
Abbâs Vesim Efendi’nin ikinci önemli esen Nehc-ül-Bülûg fî şerhi Zîc-i Ulug’dur. Sultan İkinci Mahmûd Han’a takdim edilen eser, Uluğ Bey Zîyci’nin Türkçe şerhidir. Önsözünden anlaşıldığına göre hocası Ahmed Mısrî’nin, Ulug Bey Zîyci’ni Türkçe’ye tercüme etmenin; Farsça’ya vâkıf olmayanlar için bir ihtiyaç teşkil ettiğini söyleyerek, bu vazifeyi kendisine vermesi üzerine bu eseri te’life başlamıştır. Verdiği Nehc-ül-Bülûg ismi, ebced hesabı ile te’lif târihi olan 1745 (H. 1158)’i göstermektedir. Açık Türkçe ile yazılmıştır. Bütün tatbîkâta âit misâlleri İstanbul arz ve tûl’üne göre kendisi tertib etmiştir. Eski Türk takvimini incelemiş ve metinde olmayan İbranî ve Rûmî takvimlerini ilâve etmiştir. Bir derecenin sinüsünü bulmakta Uluğ Bey’in tarif ettiği Gıyâsüddîn Cemşîd’e âit usûlü çok güzel îzâh etmiş ve tatbikatı birer birer tarif ve tâkib ederek 6 derecenin kirişine kadar yürütmüş, geri kalanını yalnız ifâde etmekle iktifa eylemiştir. Ahkâm-ı nücûma çok meraklı bulunduğu ve bütün esaslarına vâkıf olduğu, Zîyc’de bu konuya ayrılan kısmın şerhinde fazlaca îzâhât vermesinden anlaşılmaktadır. Bu eserin yazma nüshaları Bâyezîd Kütüphânesi, numara 4646’da ve Kandilli Rasadhânesi Kütüphânesi, numara 247/1’de kayıtlıdır. Ayrıca astronomi ile ilgili iki eseri daha vardır.
Bunlardan başka şiirlerinin toplandığı mürettep Dîvân’ı ve Risâlet-ül-vefk adlı eserleri vardır. Dîvân’ı, Topkapı Sarayı Kütüphânesi, numara 961’de kayıtlıdır.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
 1) Esmâ-ül-müellifîn; cild-1, sh. 437
 2) Osmanlı Müellifleri; cild-3, sh. 242
 3) Mİr’üt-tevârîh (Semdânîzâde, İstanbul-1978); cild-2a, sh. 109
 4) Tuhfe-i Hattâtîn (Müstekimzâde Süleymân Sa’deddîn Efendi, İstanbul-1928); sh. 668
 5) Silk-üd-dürer (Murâdî); cild-2, sh. 230
 6) İslâmların ve bilhassa Türk Millet-i necîbesinin tababete ettikleri hizmetler (İbrâhim Paşa, İkdam Gazetesi, sene 1901, No: 2601)
 7) Mecellet-ün-nisâb (Müstekimzâde); ur. 436
 8) Beşbuçuk Asırlık Türk Tabâbeti Târihi (Osman Şevki); sh. 169
 9) Kitâbu Düstûru Vesim fit-tıbb-il-Cedîd vel-kadîm İncelemesi ve ortaya çıkan sonuçlar (Sırrı Akıncı, İ.Ü. Tıp Fakültesi, Tıp Târihi Enstitüsü, Uzmanlık Tezi-1964)