2 Ekim 2014 Perşembe

ABDULLAH CEVDET


Osmanlı Devleti’nin son devirlerinde yaşamış, Jön Türkler hareketini başlatanlardan ve İttihâd ve Terakkî cemiyetinin ilk kurucularından. Diyârbekir-Birinci tabur kâtibi Ömer Vasfî Efendi’nin oğludur. 9 Eylül 1869’da Arapkir’de doğdu, 29 Kasım 1932’de öldü.
İlk tahsilini doğum yeri olan Arapkir’de ve Hozat’ta yaptı. Ma’mûret-ül-Azîz (Elazığ) Askerî rüşdiyesini bitirdi. On beş yaşlarında İstanbul’a geldi. Kuleli Askerî tıbbiye idâdîsinden me’zûn olup, Mekteb-i tıbbiyyeye kayd oldu. Dindar bir aileye mensûb olmasına rağmen; o devirde Mekteb-i tıbbiyede hâkim olan biyolojik materyalist fikirlerin te’sirinde kaldı. Bilhassa arkadaşlarından İbrâhim Temo’nun verdiği Felix Isnard’in hezeyanlarla dolu Spiritualisme et Materialisme adlı eserinin te’sirinde kaldı. Dînin insan üzerindeki fonksiyonlarını inkâr eden ve her şeyi madde ile açıklamaya çalışan, materyalist görüşlere yer veren bâzı eserler yazdı. Siyâsete karşı da ilgi duyan Abdullah Cevdet, talebe iken 1889’da İbrâhim Temo, İshak Sükûtî, Mehmed Reşîd, Hikmet Emin gibi tıbbiyeli arkadaşları ilebirlikte sonradan İttihâd ve Terakkî cemiyeti adını alacak olan ittihâd-i Osmânî adlı gizli cemiyetin ilk kurucuları arasında yer aldı.
Okuldaki gizli siyâsî çalışmaları sebebiyle bir kaç defa göz altına alınan Abdullah Cevdet, 1894’de Mekteb-i Tıbbiye’den me’zûn oldu. Dr. Diran Acemyan’ın asistanı olarak Haydarpaşa hastahânesinde göz doktoru yardımcılığına tâyin edildi. Aynı sene içinde, kolera ile mücâdele için Diyârbekir’e geçici vazifeyle gönderildi. Burada, İttihâd-i Osmânî cemiyetinin gelişmesi için çalıştı. Aralarında Ziya Gökalp’in de bulunduğu pek çok kimseyi cemiyete üye kaydetti. İstanbul’a dönünce de İttihâd-i Osmânî cemiyetinin yayımlayıp dağıtmayı plânladığı beyânnameyi kaleme aldı. Bu sırada devlete karşı olan faaliyetleri sebebiyle Erbâb-ı fesâddan (bozgunculardan) olduğu tesbit edilerek otuz üç arkadaşıyla birlikte tutuklandı ve arkasından Meclis-i vükelâ (Bakanlar kurulu) kararıyla 1896’da Trablusgarb’a sürüldü. Burada kurulan yedi numaralı İttihâd ve Terakkî şubesinin faal üyelerinden oldu. Ahmed Rızâ ve Mizancı Murâd’ın neşrettikleri; Mizân, Meşveret ve Mechveret Supplement Français adlı dergilere imzasız ve “Bir Kürt” takma adıyla yazılar gönderdi. Bu gizli ve yıkıcı faaliyetlerinin tesbiti üzerine Fîzan’a sürüldü ise de Tunus’a kaçtı. Sonra Paris’e geçerek Osmanlı Devleti’ni yıkmak için faaliyet gösteren Jön Türklere katıldı. 1897’de Cenevre’ye giderek, burada yeniden kurulan İttihâd ve Terakkî cemiyetinin merkez komitesinde yer aldı. Kendisi gibi firarilerle birlikte çıkardıkları Osmanlı gazetesinin baş yazarı oldu. Mısır’da çıkan Kânûn-i esâsî, Romanya’da yayınlanan Sadâ-yı millet, Cenevre ve Londra’da yayınlanan Kürdistan dergilerinde bir kürt takma adıyla yazılar yazdı. 1899’da Viyana sefareti tabibliğine tâyin edildi. İlk zamanlarda maaşlarını İttihâd ve Terakkî cemiyetine gönderirken, daha sonra bundan vazgeçtiği için arkadaşlarıyla arası açıldı. Üç yıl kadar bu vazifede kalan Abdullah Cevdet, 1903 yılında tekrar Cenevre’ye giderek, bir matbaa kurdu ve İctihâd mecmuasını neşretmeye başladı. Arkadaşlarıyla birlikte Mart 1904’de Jön Türk hareketi içinde açıkça yıkıcı ve bölücü emeller taşıyan tek teşkîlât olan Osmanlı İttihâd ve İnkılâp cemiyetini kurdular. Yazılarında İkinci Abdülhamîd Han ve diğer hükûmet erkânı hakkında çirkin ifâdeler kullandı. Bir rüya adlı eseri neşrettiği için 20 Ekim 1904’de İsviçre’den sınır dışı edildi. İçtihâd dergisini ve kütüphânesini Mısır’a nakl ederek bölücü, yıkıcı ve din düşmanı fikirlerin yayılmasına çalıştı. Şûrâ-yı Osmânî cemiyetinin idaresinde vazife aldı. Bu sırada İttihâd ve Terakkî cemiyetinin diğer ileri gelenleriyle arası açıldı. Mısır’da bulunduğu sırada meşhur İslâm düşmanı ve müsteşrik Dozy’nin Essai Sur L’histoire de L’islâmisme adlı kitabını Târih-i İslâmiyet adıyla tercüme etti. Sevgili Peygamberimizin hayâtını marazî psikoloji ile açıklamaya çalıştığı bu eserde, ne derece büyük bir din düşmanı olduğunu ortaya koydu. Bu sapık fikirleri sebebiyle dindar insanların samîmî duygularını rencide ettiği için pek çok kimse tarafından Adüvvullah Cevret yâni kendi yanlış fikrinden başkasını kabul etmeyen Allah düşmanı diye anılmıştır. Onun bu fikirlerine, o yıllarda Sırât-ı Müstakim dergisinde zamanın hakîkî âlimleri tarafından cevap verilmiştir.
İkinci Meşrûtiyet’in ilânından ve İkinci Abdülhamîd Han’ın tahttan indirilmesinden sonra 1910 yılı sonlarında İstanbul’a dönen Abdullah Cevdet’in, İttihâd ve Terakkî cemiyeti ileri gelenleriyle arası açık olduğundan Cağaloğlu’nda İctihâd evi adını verdiği binaya yerleşerek İctihâd dergisinin yayınına devam etti. Birinci cihân harbinin sonunda İttihâdçıların iktidardan düşmesine sevinen Abdullah Cevdet, 1910 yılında kurulan Osmanlı Demokrat fırkasının ikinci başkanı oldu. Daha sonra bu fırka Hürriyet ve İtilâf fırkasına katılınca, siyâsî faaliyetlerini Kürt Teâlî cemiyetine girerek devam ettirdi ve Vilâyât-ı Sitte’nin muhtariyeti (bağımsızlığı) için çalıştı. Anadolu üzerinde kirli emelleri olan vatan, devlet ve din düşmanlarıyla aynı safta yer aldı.
Çıkardığı İctihâd mecmuası, din ve devlet aleyhinde yazılar yayınladığı için, bir çok defa kapatıldı. İctihâd’ın son defa kapatılması ise 30 Aralık 1913’de oldu. Bu arada İsviçre’ye giderek Osmanlı Devleti aleyhinde çalışan muhaliflere katılmak istediyse de, isteği İsviçre hükûmeti tarafından kabul görmedi. İttihâdcılarla arasındaki münâsebetleri düzeltmek için, onların desteğiyle çıkan Hak gazetesinin baş yazarlarından oldu.
Birinci cihân harbi sonunda mütâreke (ateşkes) îlân edilmesi üzerine, yeniden siyâset ve yayın faaliyetlerine başladı. 1 Kasım 1918’den îtibârenİctihâd dergisini yeniden çıkardı. Tekrar İttihâdcıların aleyhinde vazılar yazmakla birlikte, İngilizlerin himayesini isteyen İngiliz Muhibler cemiyetini kurdu ve ilk nizâmnâmesini hazırladı. Ayrıca İngilizlerle iş birliği yapan Kürdistan Teâlî cemiyetinde de önemli roller aldı. İctihâd mecmuasında devamlı surette dîni tezyif edici yazılar neşr etti. Bir ara sıhhiye müdürü olduysa da bu vazifeden alındı. 25 Mayıs 1920’de bu vazifeye yeniden tâyin edildi ancak, beş ay sonra tekrar alındı. Yeniden İctihad’ı neşre başladı. 1 Mart 1922 tarihli 144. sayısında yeni bir din olarak bahâîliğin kabul edilmesini tavsiye etti. Hakkında açılan bir dâva neticesinde 20 Haziran 1922’de iki yıl hapse mahkûm oldu. Dâva temyizce bozuldu. Cumhuriyet döneminde de süren dâva, 30 Aralık 1926’da “Enbiyâ’ya ta’n fezâhat-ı lisâniyye” suçlarıyla ilgili maddenin ceza kânunundan çıkarılması üzerine düştü.
İstiklâl harbinden sonra İctihâd mecmuasında yeni idareyi öven yazılar yazarak nüfuz kazanmak istedi. 1924’de Elazığ meb’ûsluğuna getirileceği yolunda söylentiler yaygınlaştı. Fakat aleyhindeki yayınlar ve söylenilenler sebebiyle meb’ûs (milletvekili) yapılmadı.
Düşünce yapısını; bölücülük, millet ve din düşmanlığı üzerine kuran Abdullah Cevdet, yayınladığı İctihâd mecmuasında Türkiye’nin nüfus politikasıyla ilgili olarak; “Neslimizi ıslâh etmek, kuvvetlendirmek (ıstıfâ’ya tâbi tutmak) için Avrupa’dan ve Amerika’dan damızlık erkek getirmek gerekir” şeklindeki iddiasının yer aldığı bir yazıyı kendi imzasıyla yayınladı. Bu yazısı, o günlerde müslümanlar arasında büyük ve derin bir nefrete sebeb oldu. Ömrünün sonuna doğru sapık fikirleri ve dengesiz hareketleri sebebiyle tamamen yalnız kalan Abdullah Cevdet, 29 Kasım 1932’de öldü.
Kendisi doktor olmasına rağmen tıb ile ilgili önemli bir çalışmasına rastlanmayan Abdullah Cevdet’in, bir kısmı te’lif, bir kısmı tercüme olan, İslâm düşmanlığını ve biyolojik materyalizmi anlatan eserleri bulunmaktadır.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
 1) İzâle-i şükûk (İsmâil Fenni Ertuğrul, İstanbul-1928)
 2) Son Asır Türk Şâirleri (İbn-ül-Emin Mahmûd Kemâl İnal, İstanbul-1987); sh. 24
 3) Jön Türklerin Siyâsi Fikirleri 1895-1908 (Şerif Mardin, Ankara-1964); sh. 162
 4) Bir Siyasal Düşünür Olarak Dr. Abdullah Cevdet ve Dönemi (M. Şükrü Hanioğlu, İstanbul-1981)