5 Eylül 2018 Çarşamba

BARBAROS HAYRETTİN PAŞA


Büyük Osmanlı kapdân-ı deryası. Asıl adı Hızır iken, din ve devlet yolunda yaptığı faydalı işlerden dolayı, Kânûnî Sultan Süleymân tarafından, dîne hayrı dokunan mânâsına gelen Hayreddîn lakabı verildi. 1466’da, bir rivayette de 1483 senesinde Midilli’de doğdu. Doğu Akdeniz kıyılarındaki devletler arasında, ağabeyinin yerini almasından veya kızıl sakallı mânâsına gelen Barbarossa ismiyle meşhur oldu.
Midilli, Fâtih Sultan Mehmed Han tarafından fethedilince, kale muhâfizı olarak buraya yerleşen ve aslen Vardar Yenicesi’nden olan Yâkub Ağa’nın dört oğlundan üçüncüsü idi. İshak ve Oruç isminde iki ağabeyi ve İlyas adında bir kardeşi vardı. İlyas, Oruç ve Hızır reisler babalarının ölümünden sonra deniz ticâreti yapmağa başladılar. İshak ise denizciliği sevmediğinden Midilli’de çalışıyordu. O devirlerde korsanlarla dolu Akdeniz’de deniz ticâreti tehlikeli bir işti. Nitekim Oruç Reis, en büyük korsan yatağı Rodos adasının şövalyeleri tarafından esir edildi. Kardeşlerinden İlyas da şehîd düştü. Hızır Reis kardeşlerinin intikamını almak için korsanlarla mücâdele etmeğe başladı. Bir süre sonra, ağabeyi Oruç Reis’in esaretten kurtulduğunu, Tunus ile Trablusgarb arasında bulunan Cerbe’de bulunduğunu öğrendi. Korsanlarla mücâdele etmek için daha güçlü bir kuvvete ihtiyaç olduğunu anlayan Hızır Reis, 1504 senesinde ağabeyi Oruç Reis’in yanına gitti. İki kardeşin kurdukları filo gittikçe kuvvetlendi ve Cerbe limanı ihtiyaçlarını karşılayamaz oldu. Tunus beyi Hafs hânedânına müracaat ederek, ganimetlerin beşte birini vermek şartıyla Halk-ül-Vâd kalesi ve limanında üs kurmak için anlaştılar (1512).
Ceneviz, Fransız, İspanyol ve Venedik gemilerine karşı kazandıkları zaferler, kısa zamanda servet, kuvvet ve şöhretlerini arttırdı. Bu arada, o zamana kadar doğu Akdeniz’de çalışan Kemâl Reis, Kurdoğlu Muslihiddîn Reis, Muhyiddîn Reis, Aydın Reis ve Sinân Reis; Hızır ve Oruç reisin filosuna katıldılar. Kuzey Afrika’daki bâzı kabîlelerin ileri gelenleri, zâlim beylere ve bölgeyi işgal eden İspanyollara karşı Oruç ve Hızır reisleri yardıma çağırınca, Barbaros kardeşler 1516’da başlattıkları mücâdele ile İspanyolları Kuzey Afrika’dan çıkararak, Becel, Cicel, Şirşel ve Cezâyir kalelerini ele geçirdiler. Oruç Reis kendisini Cezâyir sultânı ilân ederek bir devlet kurdu. İspanya’nın müttefiki olan Tenes ve Tlemsan’ı da ele geçirdi. Fakat İspanyollara sığınan Tlemsan beyi, İspanyol kuvvetleri ile tekrar hücuma geçti. Yapılan harbde Oruç Reis şehîd oldu (Bkz. Oruç Reis).
Oruç Reis’in şehâdeti sonrasında çıkan karışıklıklarda Hızır Reis, mertlik ve savaşlardaki ustalığını ortaya koyarak, Cezâyir şehrini İspanyollara karşı en iyi şekilde savundu. Daha sonra İspanyol ve yerlilerin tekrar hücum edeceğini ve bu durum karşısında zayıf kalacağını anlayan Barbaros, 1519 senesinde Osmanlı sultânı Yavuz Selîm Han’a dört gemiden meydana gelen bir hey’et göndererek, topraklarının Osmanlı hâkimiyetine kabulünü diledi. Yavuz Sultan Selîm Han bu teklifi memnuniyetle kabul edip, Barbaros’a beylerbeyilik payesi verdi. Her türlü yardımı vâdetti ve iki bin kişilik bir yeniçeri kuvveti ile top gönderdi. Ayrıca Anadolu’dan asker toplama izni verdi. Bu târihten itibaren bütün Türk ve müslüman denizciler onun emrine girdiler. Kısa zamanda bütün meşhur denizcileri toplayan Barbaros, kırk teknelik bir donanma kurdu.
Cezâyir, Şirşel ve Tenes tekrar ele geçirildi. Cezâyir şehri yakınlarındaki Penon kalesi İspanyolların elindeydi. Bunlar, bilhassa Pazar günleri müslümanların bulunduğu şehri topa tutuyorlardı. Barbaros, Penon kalesini kuşatarak teslim olmalarını teklif etti. Kabul edilmeyince, lağım kazıp kaleyi havaya uçurarak zaptetti. Aydın Reis idaresindeki Türk denizcileri, Marsilya ve Nis sahillerine seferler düzenleyerek esir ve ganimetlerle dönüyorlardı. İslâm âlemini sevindiren bu zaferler, hıristiyanları mateme boğuyordu. Rahiplerin gönderdiği şikâyet mektupları ve bizzat gelen şikâyetçilerin verdiği kara haberler, o zamanlar Almanya, İtalya, Hollanda ve İspanya tahtlarına sâhib olan İmparator Beşinci Şarlken’i bir meclis toplamağa mecbur etti. Toplanan bu meclis, İspanyol ve Fransız deniz kuvvetlerinin Andrea Doria komutasında, Barbaros’un üzerine gitmesini kararlaştırdı. Bu gayeyle yola çıkan haçlı donanması, Kuzey Afrika’da bir hareket üssü elde etmek için kırk gemilik bir filo ile Şirşel’e çıkarma yaptı. Ancak şehri müdâfaa edenler, Andrea Doria’yı bir çok ölü bırakarak çekilmeye mecbur ettiler. Hayreddîn Paşa, haçlı donanmasını vurmak üzere Akdeniz’e açıldı. Fakat Andrea Doria selâmeti İspanya kıyılarına kaçmakta buldu. Barbaros Hayreddîn Paşa, Akdeniz’de çarpışacak düşman bulamayınca, İspanya’da hıristiyan zulmüne karşı ayaklanan Endülüs müslümanlarına yardım etti ve binlerce müslümanı Afrika’ya geçirerek kurtardı.
1533 senesinde Kânûnî Sultan Süleymân Han tarafından İstanbul’a çağrılan Hayreddîn Paşa, yerine evladlığı Hasan Ağa’yı bırakarak mükemmel bir donanma ile İstanbul’a doğru yola çıktı. Yolda 18 gemilik bir düşman filosunu Mesina açıklarında yaktı. Andrea Doria, Barbaros’un korkusundan elli gemi ile Preveze’ye kaçtı. İstanbul’da büyük bir merasimle karşılanan Barbaros, bir kaç gün sonra Sultan tarafından kabul edildi. Merasimle Cezâyir beylerbeyi payesi verilip kapdân-ı deryalığa tâyin edildi. Barbaros’a bu rütbeyle beraber bir çok yetkiler de verildi. Bu yetkilere göre; istediği şekilde savaş gemisi ve donanma yapabilecek ve istediği gibi bütçe tanzim edebilecekti. Ada ve kıyılardan istediği kadar denizci ve muharip toplayabilecek ve bunları istediği sekilde eğitime tâbi tutabilecek, istediği bölgelere taarruz edebilecek ve barış yapmak yetkisine sâhib olacaktı. Barbaros, aldığı bu büyük yetkiyi hep iyi yönde kullanarak, Osmanlı’nın Akdeniz’i içine alan bir deniz devleti hâline gelmesi için olanca gücü ile çalıştı.
Osmanlı hizmetinde 1534 baharında 80 gemilik donanma ile Akdeniz’e açılan Hayreddîn Paşa; Santa Luka, Sidraro, Fondi ve İsperlanga şehirlerini zaptetti. Hemen arkasından Tunus’a yönelerek, Kayrevan’a çekilen Tunus beyi Hasan’ı mağlûb ve Osmanlı Devleti’ne itaate mecbur etti. Tunus beyinin Avrupa’dan yardım isteği üzerine 1535 senesinde; Alman imparatorluğu, Papalık, İspanya, Napoli, Ceneviz ve Portekiz donanmalarından meydana gelen üç yüz gemi ve 25 bin kişilik ordu Halk-ül-Vâd’de karaya çıktı. Burayı bir süre müdâfaa eden Barbaros, Tunus şehrine çekildi. Şehrin müdâfaası zorlaşınca, haçlı ordusunu yaran Barbaros, Bâb-üz-zünnab limanına çıkarak, oradan Cezâyir’e geçti. Cezâyir’e gelen Barbaros tekrar denize açılarak, İspanya kıyılarına baskınlar düzenledi. Mayorka ve Minorka adalarının limanlarını tahrib etti. Yolda, haçlı donanmasından müslüman esirleri kurtardı ve gemilerle Cezâyir’e döndü.
Tekrar İstanbul’a davet edilen Barbaros, 1536’da karadan Napoli’ye yürüyecek orduya denizden yardımla vazifelendirildi. Osmanlı donanması Otranto’ya çıkartma yaptı ve Kastro kalesini zaptetti. Bir sene sonra da; Syra, Egina, Nios, Paros, Tinos, Skorpento ve Kasos adalarını Venedik’ten aldı. Nakos dukalığı Osmanlı idaresine bağlandı. Osmanlı donanmasının parlak zaferleri Venedik’i güç durumda bıraktı. Papa’ya ve diğer Avrupa devletlerine müracaat ederek, haçlı donanması talebinde bulunan Venedik’in isteği kabul edildi. Altı yüz gemilik haçlı donanmasının başına yine Andrea Doria getirildi.
Barbaros Hayreddin Paşa, Bu büyük deniz kuvvetini, Eylül 1538 senesinde Pereveze önlerinde 122 kadırga ile karşıladı. Akşama kadar süren târihin en büyük deniz savaşlarından biri olan bu muhârebe sonunda, haçlı donanması tahrib edildi. Gece karanlığından istifâde eden Andrea Doria, savaş alanından güçlükle kaçtı (Bkz. Preveze Deniz Savaşı). Bu savaş ile Akdeniz tamamen Osmanlı hâkimiyetine geçti. Barbaros’un gücünden faydalanmak isteyen Beşinci Karl, Osmanlı Devleti’nden ayrıldığı takdirde, onu Kuzey Afrika hükümdarı olarak tanıyacağını bildirdi ise de bu teklifi kabul edilmedi. Beşinci Karl, yanında Andrea Doria ve Fernando Corter olduğu hâlde, nihayet Cezâyir’e saldırdı ise de Hasan Ağa tarafından mağlub edildi. Hayreddîn Paşa, daha sonra İspanya ve İtalya sahillerine hücumlarda bulundu. İspanya kralını, Fransa kralı Birinci Fransuva ile sulhe mecbur ettiği gibi, bir çok müslüman esiri de kurtardı. 1544’de tekrar İstanbul’a gelen Hayreddîn Paşa iki sene sonra 1546’da vefât etti. Ölümüne ebced hesabı ile “Mâte reîs-ül-bahr” (Deniz reisi öldü. H. 953) târihi düşürüldü. İstanbul Beşiktaş’ta deniz kenarındaki türbesine defnedildi.
On iki sene şeref ve zaferlerle Osmanlı’ya hizmet eden kapdân-ı derya Barbaros Hayreddîn Paşa, Osmanlı Devleti’nin sınırlarını Fas’a kadar uzattı. Beşiktaş’ta bir medrese inşâ ettirdi. Serveti ile, İstanbul’un muhtelif semtlerinde hanlar, hamamlar, konaklar, evler, değirmenler, fırınlar yaptırarak, gelirlerini hayır kurumlarına ve kurduğu medresede kalan öğrenci ve muallimlerin masraflarına tahsîs etti. Ölümünden önce onbeş yaşından yukarı esirlerin âzâd edilmelerini vasiyet etmiş, kendi malı olan otuz kadırgayı da bütün techîzâtı ile devlete bırakmıştır.
Hayreddîn Paşa geceyi üçe ayırırdı. Birinci kısmında Kur’ân-ı kerîm okur, ikinci kısmında ibâdet eder ve üçüncü kısmında da uyur idi.

DÜNYÂDA RAHAT YOKDUR!

Cezâyir’i ele geçiren ve çevre hâkimlerini yola getiren Barbaros Hayreddîn Paşa, Sinân Kapdan’ı serasker tâyin etti. Sefere kendisi gitmedi. Kalbinden; “Elhamdülillah, Hakk’ın inayeti ile nerede düşman varsa yola getirdik ve baş kaldıracak düşman komadık. Gazâ yolunu da tekneleri göndererek boş bırakmadık. Ya çıkacak cana cefâ nedir, biraz da kendi rahatımıza bakalım” deyip yatınca, o gece rüyada erenler; “Yâ Hayreddîn! Yalan dünyâda rahat olunmaz. Rahat, Cennet-i a’lâda olur. Sana müjde olsun ki adanın fethi de yakındır. Hemen gayret eyle. Allah’ın yardımı sana yüz tutmuştur” deyip kayboldular. Uyanınca tövbe istiğfar eyledi. Adanın fethi yakındır demelerine çok sevindi. Bu, Cezâyir yalısında bir ada idi. Üzerinde Göbekli Burç denen bir kale vardı. Kâfir elinde idi. Kendi kendine; “Gördün mü erenlerin yüce himmetini! Biraz da kendi rahatımıza bakalım dediğimizi istemediler. Amma onların sözü haktır, biz hatâ eylemişiz” diyerek sadakalar dağıttı. Açları doyurup, çıplakları giydirdi. Fetih hazırlıklarına başladı. Bir gece kendi kendine; “Burçlarımızda hırtallı toplarımız yok. Oraya buraya pek çok toptaşı, barut, kurşun harcadık. Bu adada ise çok kuvvet vardır. Ey Allah’ım! Sen İslâm’a yardım eyle” diye düşünüp üzülerek yattı. Rüyada; “Ey Hayreddîn! Sen kalbinden böyle düşünceleri çıkar, niyetini hâlis tut. Adanın fethi elindedir” deyip kayboldular. Uyanıp yüzünü yerlere sürüp, sabâna kadar ibâdetle meşgul oldu.
Sabah olunca Sinân Kapdan’ın altı pare tekne ile her birinin yedeğinde birer ganimet barça olarak geldiklerini gördü. Barçalar Cûdî dağı gibi idiler. Top tüfenk atıp şenlik ederek limana girdiler.
Bu sefere otuz beş tekne çıkmış, hepsi de ganimetle dönmüştü. Öyle ki Cezâyir’in içi ganimet malı ile doldu. Ganimet topları çıkartıp gerekli yerlere yerleştirdi. Hikmeti gör ki bu topların karataları da yapılmış, hazır vaziyette beraberlerinde idi. Bütün cenk âletlerini hazır ettikten sonra adanın kumandanı olan Kuvarnador’a teslim olmasını teklif etti. Kuvarnador, bir papazı elçi gönderdi ise de, umduğunu bulamadı. Teslim teklifini reddedip top atışını başlattı. Karşılıklı top atışı oldu. Bu şekilde üç ay geçti. Burçların alınmasından bir eser görülmedi. Bir gece sabaha kadar ibâdet ü tâatte bulunup yalvardı, ağladı; “Yâ İlâhel âlemin! Şüphesiz sen işleri kolaylaştırıcısın. Şu burçların fethini ben zayıf kuluna kolaylaştır. Beni din düşmanı önünde hor ve hakir eyleme. Nusret ve kuvvet verici sensin. Sana sığındım, muinim sensin” diye duâ etti. Sonra gaflet bastırınca, uyukladı. Rüyada nûr yüzlü bir ihtiyar; “Ey Hayreddîn! Niçin kasvet edip elem çekersin? Gönlünü halâs eyle. Her şeyin bir vakti saati vardır. Saatsiz kuş uçmaz. Uzaktan taktaka etmek de fayda vermez... Filân gece askerini teknelere doldur ve filânca saatte ada üzerine çıkar. Çıktıkları gibi toprağa girsinler. Filân tarafta kalenin kendi lağımları vardır. O lağımları zabt ederseniz, burçlar sizindir. Hakk’ın izniyle...” deyip kayboldu. Uyanıp yüzünü yerlere sürdü.
Sabah olunca teknelerin hepsini denize indirip pîrin dediği geceyi bekledi. O mübarek gece gelince yedi bin gâziyi teknelere koydu. Gecenin üçte biri geçtikten sonra Allah’ın izni ile görülmemiş bir karanlık pusu çöktü. Tekneleri avanta eyleyip, varıp adaya başvurup taşra çıktılar. Bir anda metris alıp içine girdiler. Varıp burçların lağımlarını buldular, zabt eylediler. Sabah olunca kâfirler burç üzerinden baksalar ki ne bakarsın, Türkler metris alıp içine girmişler. Lağım olan yeri de bulup zabt eylemişler. Gâziler bağırıp; “Mayna ederseniz hoş! Etmezseniz sizi göklere ağdırırız” derlerdi. Kâfirler; “Hâlimiz ne olacakl” diye saçlarını sakallarını yolarlardı. Kimi teslim olalım, kimi çarpışalım dediler. Şartlı teslim karârı aldılarsa da, şartsız olarak teslim olmak mecburiyetinde kaldılar. Burcun kapısını açtılar. Gâziler, burcuna girip beden başlarında Ezân-ı Muhammedi okudular. İslâm bayrakları dikilip toplar atıldı. Kale, Allahü teâlânın yardımı Muhammed aleyhisselâmın mu’cizesi olarak zabt u rabt edildi. Sen Pavlo burçların düştüğünü duyan İspanya kralı, gazabından kâfir iken yahudî oldu. Haberi söyleyen kâfiri gebertti. Durumu çevresindekilere sordu. Kimse bir şey söylemeye cesaret edemedi. Generali, bâzı şeyler söyledi ise de yanından kovdu. On barça tipi gemiye zahire ve cephane koyup, Barbaros’un eline düşen burçları ikmâl edip haber getirmesi için gönderdi. Onların yolda olduğunu, esir alınan bir Cenova tartarasının reisi vasıtasıyla öğrenen Hayreddin Paşa, burçlara İspanyol bayrağı çektirip kralın on barçasını gafil avladı, içindeki zahire, barut, top, palenkete, zincir, çeşit çeşit cenk âletlerini koyacak mahzen bulamadı. Müslümanların işlerini kolaylaştıran cenâb-ı Rabbülâlemine sonsuz hamd ü şükr eyledi. Barbaros Hayreddîn Paşa; “Yâ Rabbî! Kuvvet ve nusret verici sensin. Ben senin zayıf bir kulunum. İslâm’a sen yardım eyle!” diyerek geceleri yüzünü yere koyup duâ kıldı.
Gerçi nâm ü şânları arttı, ama yine eskisi gibi tevazuu elden komadılar.
Hâk ol ki Huda mertebeni eyleye âlî demişler.
Asla gururdan bir eser bulundurmadılar.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
 1) Tuhfet-ül-kibâr; sh. 39
 2) İ. Osmanlı Târihi Kronolojisi; cild-2, sh. 160
 3) Deniz Harp Târihi; cild-1, sh. 229
 4) Barbaros Hayreddîn Paşa’nın Hâtıraları (Seyyid Murâdi)
 5) Rehber Ansiklopedisi; cild-2. sh. 245
 6) Osmanlı Târihi (Uzunçarşılı); cild-2, sh. 370
 7) Mufassal Osmanlı Târihi; cild-2, sh. 920
 8) Gazâvât-ı Hayreddîn Paşa (Üniversite Kütüphânesi; No: 2639)