Osmanlı târihinde Doksanüç harbi diye bilinen Osmanlı-Rus harbinden sonra, 13 Temmuz 1878’de, Osmanlı Devleti’yle; Rusya, Almanya, Avusturya, Macaristan, İngiltere ve Fransa arasında Berlin’de imzalanan andlaşma.
Sultan İkinci Abdülhamîd Han’ın pâdişâh olmasından sonra kabul edilen Kânûn-i esâsi’ye göre kurulan Meclis-i meb’ûsân; Rusya’nın 24 Nisan 1877’de Osmanlı Devleti’ne karşı harb îlânıyla ilgili notasına, Abdülhamîd Han’ın karşı çıkma gayretlerine bakmayarak harb îlânıyla karşılık verdi. Osmanlı ordusunun çeşitli cephelerde kahramanca çarpışmasına rağmen, harb mağlûbiyetle bitti. Rus kuvvetleri Doğu Anadolu’da Erzurum; Rumeli’de ise Edirne’ye kadar ilerlediler. Edirne’nin teslimi ile İstanbul yolu Ruslara tamamen açılmış olacaktı. Bundan sonraki Rus ilerleyişi karşısında İstanbul’un bile tehlikeye düşeceğini gören sultan İkinci Abdülhamîd Han, 9 Ocak 1878’de mütâreke (ateşkes) yapılması için Rus orduları başkumandanı Grandük Nikola’ya müracaat etti. Mütâreke isteğini telgrafla bildirdikten sonra, onunla bu hususda temaslarda bulunmak üzere murahhas olarak hâriciye nâzırı Server Paşa’yı ve hazîne-i hassa nâzırı müşir Nâmık Paşa’yı, yanlarında da askerî müşavir olarak ferik Necib, mîrliva Osman Paşa ve kaymakam Agâh Bey’i gönderdi. 19 Ocak 1878’de bu hey’et Kızanlık’a ulaştığı hâlde, Grandük Nikola, Edirne’nin tesliminden evvel görüşmeye yanaşmadı. Bu müddet zarfında sultan Abdülhamîd Han, Rus çarına ve arabuluculuk yapması için İngiltere kraliçesi Victoria’ya (Vİktorya’ya) müracaat etti. Rusların boğazlara hâkim olmasını İngiltere’nin Akdeniz’deki nüfuzu için tehlikeli gören kraliçe Victoria, sulh için arabuluculuğu kabul ederek çara müracaat etti. Bunun üzerine Grandük Nikola sulh esaslarının da imza edilmesi şartıyla mütârekeyi kabul etti.
Rusya’nın, Osmanlı Devleti üzerinde hâkim bir duruma gelmesi, Avrupa devletlerini, bilhassa İngiltere’yi harekete geçirdi. Rusların İstanbul’u işgal etmek kararında oldukları söylentisi yayıldı. Evvelâ, Avusturya harekete geçerek, İki devlet arasında yapılacak barış andlaşmasının, yürürlükteki andlaşmalara uygun olmasını sağlamak için Viyana’da bir meclisin toplanmasını istedi. İngiltere ise, boğaz dışında durmakta olan donanmasını Çanakkale boğazından geçirerek Marmara denizine girdi.
Bu sırada Rus orduları başkumandanı Grandük Nikola, mütâreke için şu ağır şartları ileri sürdü: 1- Bulgaristan’a muhtariyet verilecek. 2- Karadağ’ın istiklâli kabul edilecek ve son harplerde elde ettiği topraklar kendisine verilmek suretiyle hudut tesbit edilecek. 3- Romanya ve Sırbistan’ın istiklâlleri tasdîk olunacak ve her iki devlete arazi verilip hudutları tesbit edilecek. 4- Bosna-Hersek’e muhtariyet verilecek. 5- Rusya’ya, nakit veya arazi terki suretiyle harb tazmînâtı verilecek. 6- Boğazlarda Rus haklarının korunması, Pâdişâh ile Çar arasında yapılacak müzâkere ile kararlaştırılacaktı.
Bu esasların kabulünden başka, barış esaslarının vasıtasız olarak Ruslarla müzâkere edilmesi için bir Osmanlı murahhas hey’eti Odesa’ya veya Sivastopol’a gidecekti.
Mütâreke şartları kabul edilince harb harekâtı durdurulacak, te’minât olarak; Vidin, Rusçuk, Silistre ve Erzurum kaleleri Türkler tarafından boşaltılacak, müzâkereler devam ettiği müddetçe bu kalelere Rus askerleri yerleştirilecekti.
Türk murahhas hey’eti, bu ağır şartları ilk önce kabul etmeyerek, hafifletmek ve değiştirmek için çok uğraştı. Fakat Ruslar, şartları kabul edilmediği takdirde, İstanbul üzerine yürüyeceklerini kesin bir dille bildirince, 31 Ocak 1878’de mütâreke ve barış esasları andlaşması Edirne’de imzalandı.
Atılan karşılıklı imzalara rağmen, târih boyunca verdiği sözde durmamayı kendilerine şiar edinen Ruslar, Edirne’de kararlaştırılan hususlara ilâve olarak yeni istekler ileri sürdüler. Osmanlı hükümetini itirazsız bir davranış içine itmek için ateşkese rağmen ileri harekâta devam ederek, 5 Şubat’ta Silivri, 6 Şubat’ta Çatalca, 7 Şubat’ta da Yeşilköy’e (Ayastefanos) gelip karargâh kurdular. Bu harekâtlarına sebeb olarak da İngiliz donanmasının İstanbul’a doğru hareket etmiş olmasını gösterdiler. Sultan İkinci Abdülhamîd Han bu nâzik durumda İngiltere ile Rusya arasındaki rekabetten istifâde etme imkânlarını inceden İnceye tedkîk etti ve bu fırsatı değerlendirdi.
Rusya, Osmanlı Devleti’ne teklif edeceği sulh şartlarını yarı resmî bir lisanla 25 Ocak 1878’de İngiltere’ye bildirmişti. İngiltere Rusya’nın boğazlar hakkındaki emellerinden büyük bir telâşa düştü. Grandük Nikola’nın delice bir hareket yaparak İstanbul üzerine yürümesi ihtimâlini önlemek üzere yedi zırhlıdan meydana gelen Amiral Harnsbi idaresindeki filosunu 14 Şubat’ta Marmara denizine gönderdi. Filo, adalar hizasına kadar geldi. Rusya, İngiltere’nin bu hareketi karşısında İstanbul’u işgal etmiyeceğine dâir vadinin geçersiz olduğunu bildirdi.
Sultan İkinci Abdülhamîd Han, iki devlet menfaatlerinin çatışmasından istifâde etmek için teşebbüse geçti. Hattâ bu fikrini sarayda topladığı bir mecliste; “Harbi ben istemedim. Bir takım maceraperestler istedi ve milleti de peşlerinden sürüklediler. Görüyorsunuz ki mağlûb olduk. Ne hâle geldiğimiz de meydandadır. Şimdi asıl dâva, İngiltere ile Rusya arasındaki rekabetten istifâde ederek ayakta durabilmektir... Ne dersiniz?” şeklinde dile getirdi.
Sultan İkinci Abdülhamîd Han bu düşüncesini gayet siyâsî ve dâhiyane bir şekilde uygulamaya başladı. İngiliz donanmasının Mudanya önlerine çekilmesini te’min etmek suretiyle Rusların İstanbul’u işgalden vazgeçmelerini sağladı. Edirne’de imzaladıkları mütârekenin şartlarına, uymayarak Ayastefanos’u (Yeşilköy) karargâh hâline getiren Ruslar ile İngiltere birbirlerini büyük bir dikkatle kontrol ediyor ve harp çıkmasından çekiiyorlardı. Fakat her ihtimâle karşı harbi göze aldıklarını da göstermeğe çalışıyorlardı.
Bu şartlar altında Ayastefanos andlaşmasının müzâkereleri başladı. Osmanlı murahhas hey’etinin başında hâriciye nâzırı Safvet Paşa bulunuyordu. Berlin elçisi Sâdullah Bey de bu hey’ette idi. Rusya murahhas hey’etinde ise meşhur Türk düşmanı İgnatiyef ve çarın mâbeyncilerinden Nelidof vardı.
On gün kadar süren Ayastefanos müzâkerelerinden sonra, programın en ince teferruatına kadar İgnatiyef tarafından hazırlanmış olan Osmanlı târihinin en ağır ve en fecî, fakat yürürlüğe girmeyen bu andlaşmasını, 3 Mart 1878 târihinde hâriciye nâzırı (Dışişleri bakanı) Safvet Paşa, gözyaşlarıyla imzalamak zorunda kaldı. Gerçi Ayastefanos andlaşması yürürlüğe konulup uygulanmadı. Fakat daha sonraki Berlin kongresinde pek çok maddesinde, Rusların Osmanlı hükümetinden kopardığı tâvizler tasdik ettirildi.
Osmanlı Devleti’nin hemen hemen Avrupa’dan çıkarılmak istendiği, Rumeli’deki Osmanlı topraklarının Osmanlı anavatanı ile karadan bağlılığının kesildiği ve ağır tazmînât ödemek zorunda bırakıldığı 29 madde ile ek bir fıkradan ibaret olan bu andlaşmanın hülâsası şöyledir:
1- Karadağ prensliği bundan böyle Osmanlı Devleti’nden ayrı tamamen bağımsız ve bağlantısız bir devlet oluyordu.
2- Aynı şekilde Sırbistan prensliği de tam bağımsız bir devlet hâline geliyordu. Niş kalesi, Drina vadisi ve bâzı küçük kasabalar Sırbistan’a bırakılmak suretiyle Sırbistan hududu çizilecekti.
Romanya prensliği 93 Harbi’nde Ruslarla müttefik bir devlet olduğundan tam bağımsızlığını elde edecek ve arazisi genişletilecekti.
Harbin bütün şiddetiyle hüküm sürdüğü topraklar üzerinde dış işlerinde Osmanlı Devleti’ne bağlı, iç işlerinde hür ve imtiyaz sahibi Bulgaristan prensliği kurulacaktı. Bu prensliğin sınırları, Karadeniz’den Adalar denizine ve Trakya’dan Arnavutluğa kadar uzanıyordu. Manastır, Selanik ve Trakya’nın Kırklareli’ni de İhtiva eden birkısmı ile bütün Makedonya Bulgaristan’a veriliyordu.
Bulgaristan prensi, devletlerin kabulü ve Bâb-ı âlînin tasdiki ile halk tarafından seçilecekti. Bir Rus komiseri iki sene müddetle Bulgaristan’da yeni idarenin kurulmasına nezâret edecekti. Bulgaristan’da Osmanlı askeri kalmayacak ve eski kaleler yıkılacaktı. Asayişin te’mini için mahallî teşkilât tamamlanıncaya kadar, Bulgaristan’da Rus askeri bulunacaktı. Tuna kaleleri bir daha yapılmamak şartıyla yıkılacak ve Tuna’da Osmanlı savaş gemileri bulunmayacaktı.
Edirne mütârekesi ve barış esasları andlaşması uyarınca, 8 Şubat 1878 günü Erzurum işgaledilmiş olduğundan; bu defa Kars, Ardahan, Artvin, Doğubâyezîd ve Batum Ruslara terk edileceti.
Osmanlı Devleti, Rusya’ya 1 milyar 410 milyon ruble değerinde 245 milyon Osmanlı altını gibi, devletin altından kalkması, mâliye ve hazîne imkânlarıyla mümkün olmayan bir harp tazmînâtı ödeyecekti. Bu kadar büyük mikdar tazminatı Osmanlı Devleti’nin ödemesine imkân olmadığı için, Rumeli tarafında Şimalî Dobruca, yâni Kilya, Tolçi, Isakçı, Sünne, Mahmudiye, Maçin, Babadağ, Hırsova, Köstence, Mecidiye kasabaları ile Tuna deltasındaki adalar Rusya’ya terk edilecekti. Bu araziler mukabilinde Rusya, istediği tazmînâtın bir milyar yüz milyon rublesinden vazgeçecek, böylece borç mikdârı 310 milyon rubleye indirilmiş olacaktı.
Bu andlaşmaya göre, kat’î barış andlaşmasının imzalanmasından itibaren üç ay zarfında, Ruslar işgal ettikleri Osmanlı topraklarını tahliye edeceklerdi.
Bu andlaşmayla Rusya, Osmanlı Devleti üzerinde, Balkanlarda ve Anadolu’da maddî ve manevî olarak müthiş bir nüfuz sahibi oluyordu. Bu durum Batı Avrupa devletlerini telâşa düşürdü. Zîrâ kurulacak Bulgaristan’devleti’nin, Adalar (Ege) denizine dayanması, Rusların sıcak denizlere inmesi demekti. Bu durum, Bosna-Hersek’e göz diken Avusturya ile Hind yolunun tehlikeye girdiğini gören İngiltere’yi telâşa düşürdü. Böylece bu iki devletin teşebbüsleri ile 1856 Paris muahedesine imza atan devletleri Almanya hükümeti Ayastefanos andlaşması yerine Berlin’de kat’î bir andlaşma için davet etti. Durumu ayrıca Bâb-ı âlî’ye bildirdi. Berlin andlaşmasının hazırlıkları esnasında fırsattan istifâde eden İngiltere, Osmanlılara yardım edeceğini vâd ederek, Kıbrıs’ın idâresinin kendilerine bırakılmasını istedi. İngiltere, Kıbrıs’ı, Ruslara karşı bir hareket üssü olarak kullanacağını bahane etmişse de esasen adanın Hindistan, Süveyş ve Doğu Akdeniz ticâret yolu için fevkalâde ehemmiyeti vardı. Hâriciye nâzırı Safvet Paşa, bâzı itirazlarda bulununca, İngiltere sefiri, sulhte yardımcı olmak şöyle dursun, Kıbrıs’ı almak için icâbında asker çıkaracakları tehdîdinde bulundu. Neticede Kıbrıs’ın idaresi İngilizlere bırakıldı (4 Haziran 1878).
Osmanlı hükümeti adına hâriciye nâzırı Safvet Paşa ve İngiltere hükümeti adına da İstanbul elçisi tarafından imzalanan iki maddelik andlaşmanın hükümleri şöyle idi:
Rusya; Batum, Ardahan, Kars şehirlerini iade etmedikçe ve Anadolu’nun diğer taraflarına da tecâvüz ettiği takdirde İngiltere, Osmanlılara silâh kuvvetiyle yardım edecek, buna mukabil, Osmanlı hükümeti Kıbrıs adasını geçici olarak İngiltere’ye bırakacak ve şark vilâyetlerinde ıslâhat yapmağı taahhüd edecekti. İkinci madde, andlaşmanın tasdikine âitdi. 1 Temmuz 1878’de bu andlaşmaya bir zeyl ilâve edildi. Buna göre, ada gelirinin idare masrafları çıktıktan sonra artan kısmı her sene Bâb-ı âlî’ye gönderilecekti. Devlet, adadaki mîrî emlâke, hânedâna âid araziye ve vakıflara sâhib olmak hakkını muhafaza edecek ve Rusya; Kars, Ardahan ve Batum’u iade ettiği takdirde İngiltere Kıbrıs’ı tahliye edecekti.
Sultan İkinci Abdülhamîd Han, oldu-bittiye getirilen bu andlaşmayı tasdîk etmek istemiyordu. Neticede hükümranlık haklarına halel gelmiyeceği konusunda İngilizlerden bir belge almak suretiyle, andlaşmayı tasdîk etti.
Nihayet konferans, 13 Haziran 1878 günü Berlin’de Alman şansölyesi Bismark’ın başkanlığında toplandı. Bu konferansa; Almanya, İngiltere, Avusturya Fransa, Rusya ve İtalya ile birlikte Osmanlı Devleti murahhas hey’etleri katıldı. 13 Haziran - 13 Temmuz 1878 günleri arasında otuz bir gün süren Berlin konferansında Osmanlı hey’etinde hâriciye, nâzırı Karadotri Paşa, mareşal Mehmed Ali Paşa, Berlin büyükelçisi Sâdullah Bey bulunuyordu. Başta oturum başkanı Bismark olmak üzere, diğer Avrupa devletlerinin temsilcileri, Osmanlı Devleti’ne ve murahhas hey’etine karşı küçük düşürücü söz ve hareketlerden çekinmiyorlar, içlerinde gizli olan İslâm ve Türk düşmanlığını açıkça ortaya koyuyorlardı. Ayrıca Kıbrıs andlaşmasında, Osmanlıya yardım edeceğine söz veren İngiltere, sözünde durmuyordu.
Berlin konferansında, Ayastefanos andlaşmasının maddeleri yeniden gözden geçirildi. Çetin müzâkerelerden sonra, altmış dört madde hâlinde Berlin Andlaşması tanzim edildi. Bu andlaşmanın esasları hülâsa olarak şöyleydi:
1- Evvelce Ayastefanos andlaşmasıyla teşkil edilmiş olan büyük Bulgaristan küçültüldü. Bulgaristan’a verilmiş olan Makedonya, Osmanlı Devleti’ne iade edildi. Bulgaristan’ın Adalar denizine kadar inmesiyle, Osmanlı Devleti’nin Rumeli’de birbiriyle karadan bağlantısı bulunmayan üç parçaya bölünmek gibi anormal durumu düzeltildi.
Aynı zamanda Bulgaristan ikiye bölündü. Balkanların kuzeyinde kalan asıl Bulgaristan, Osmanlı Devleti’ne tâbi ve vergi verir bir prenslik hâline getirildi. Balkanların güneyinde kalan kısmı ise Rumeli-i şarkî vilâyeti adıyla bir vilâyet oldu. Bu vilâyetin vâlisi hıristiyan olacak ve idare şekli de milletlerarası bir komisyon tarafından düzenlenecekti.
2- Bosna-Hersek, Osmanlı hâkimiyetinde kalmakla beraber, müddeti belirtilmeksizin gûyâ muvakkaten (geçici olarak) Avusturya-Macaristan işgaline terk edilecekti.
3- Romanya, Sırbistan ve Karadağ’ın istiklâlleri (bağımsızlıkları) tasdik edildi. Nis havalisi Sırbistan’a verildi. Karadağ’ın arazisi Ayastefanos andlaşmasıyla tesbit edilen bölgenin üçte birine indirildi. Yalnız Artivari (Bar) kasabası Karadağ’a verildi.
4- Rusya, Kırım harbi sonunda terk ettiği Tuna ağızlarını ve Besarabya’yı Romanya’dan aldı. Rusya; Ayastefanos andlaşmasıyla aldığı Batum, Kars ve Ardahan’ı elinde tuttuysa da, Doğubâyezîd’i Osmanlı Devleti’ne iade etti. Batum serbest liman olarak kalıp, tahkimatının yıkılmasına karar verildi. Hiçbir münâsebeti olmadığı hâlde Van’ın doğusundaki Kotur kazâmız İran’a terk edildi.
5- Doğu Anadolu’da Ermenilerin meskûn olduğu vilâyetlerde, ıslâhat yapılmasını Osmanlı Devleti vâdetti ve Girit imtiyazı hakkında da değişiklik yapmayı taahhüd etti.
6- Yunanistan hududunda, Yunanistan lehine düzeltme yapılması kararlaştırıldı. Fakat bu husus konferans sırasında yapılmadığı için, 2 Temmuz 1881’de ele alındı. İki devlet arasındaki görüşmeler sonunda on sekiz maddelik bir andlaşma imzalandı. Bu andlaşmaya göre Taselya kıt’ası ile Epir’in Narda kazası Yunanistan’a terk edildi.
Bu andlaşmayla, Rusya’nın sıcak denizlere inmesi mânâsına gelen Büyük Bulgaristan, Tuna ile Balkan dağları arasına sıkıştırıldı. Bu sayede İngiltere, muhtemel bir çıkar çatışmasını kendisinden uzak tutmak gibi önemli bir başarı elde ederek, Rusya’nın Doğu Akdeniz’e inmesini önlemiş oldu.
Ayastefanos andlaşmasına göre Osmanlı Devleti’nin biraz daha lehine olan Berlin andlaşması, Doksan üç harbi adıyla meşhur olan Osmanlı-Rus harbi başlamadan önce İstanbul’da toplanan elçiler konferansının tekliflerinden çok daha ağırdı. Eğer sultan İkinci Abdülhamîd Han’ın isteğine uyularak, harbe girilmemiş olsaydı, bu facialarla dolu harb vuku bulmaz ve Osmanlı ülkesi bu şekilde taksime uğramazdı. Fakat o sırada yeni toplanmış olan Meclis-i meb’ûsânın çeşitli bölgelerden gelen, Osmanlı Devleti’nin parçalanmasını ve yıkılmasını isteyen gayr-i müslim veya müslüman olup da bölücü fikirler taşıyan üyelerin ve Midhat Paşa ve çevresinin teşvikiyle girilen Doksanüç harbinin sonundaki Berlin andlaşmasına göre, Osmanlı Devleti 212 bin kilometrekare arazisini kaybetti. Sultan İkinci Abdülhamîd Han hatıratında; “Doksanüç harbini Midhat Paşa hazırlamış ve millet meclisi harbin cereyanına şâhid ve nâzır olmuşken harbin felâket ve şeameti bana yüklenmek istenmiştir. Açık alınla iddia ve vesîkalarla isbât ederim ki, Ayastefanos muâhedenâmesini millet meclisi imzaladı. Ben ise Berlin konfresinin kararlarını ortaya koydum. Ben harbin, milletim için âfet olduğunu, cülûsumdan tahtı terk ettiğim güne kadar dikkatten uzak tutmadım” demek suretiyle harbin mes’ûllerini ortaya koymuş, neticedeki andlaşmalarla uyguladığı siyâsî faaliyetleri özetlemiştir.
Berlin andlaşması, Osmanlı Devleti için yıkım olmakla birlikte, Türkleri Avrupa’dan tamamen tasfiye etmiyordu. Bilâkis Osmanlıların Balkanlardaki hayâtını 1913’e kadar 35 yıl uzattı. Üstelik andlaşmanın Rusya’ya sağladığı fayda, savaşta göze aldığı fedâkârlıkları karşılamıyordu. Asıl faydalananlar ise Balkan devletçikleri idi. Bu andlaşmada toprak değişiklikleri hâricinde en mühim maddeler, Doğu Anadolu’da Ermenilerin az çok önemli bir azınlık teşkil ettikleri vilâyetlerde bu kavim lehine ıslâhat yapmayı, aynı ıslâhatın Makedonya vilâyetlerinde de uygulamanın kabul edilmesiydi. Her iki madde de sultan İkinci Abdülhamîd Han tarafından büyük devletler arasındaki rekabetten faydalanılarak yıllarca uyutuldu ve asla tatbik edilmedi. Ayrıca bu andlaşmayla, Osmanlı Devleti’nin ödemesi gereken savaş tazmînâtı 802 milyon Frank’a indirildi. Berlin andlaşması, Osmanlı Devleti’nin 1699 Karlofça andlaşmasından sonra Avrupa’da tasfiyesini hazırlayan ikinci büyük dönüm noktası oldu. Bu tasfiye 1913 Bükreş andlaşmasıyla tamamlandı.
KAT’İYYEN RIZÂM YOKDUR
Rus murahhası İgnatiyef, Ayastefanos görüşmelerinde, altı zırhlıdan meydana gelen Osmanlı donanmasının Ruslara teslimini, İstanbul’a Rus askerlerinin girmesine müsâde edilmesini isteyecek kadar ileri gidip, şımarık ve küstah isteklerde bulundu. Bâb-ı âlî hükümeti bu çok ağır maddeyi kabul etmemek için çok uğraştı ise de sonunda kabule karar verdi. Fakat sultan İkinci Abdülhamîd Han bu fecî karârı şiddetle reddetti. Bu hususda Başvekil Ahmed Vefik Paşa’ya ve diğer vükelâya (bakanlara) 27 Şubat 1878 tarihli şu hatt-ı hümâyûnu gönderdi: “Başvekil Paşa’ya, Safvet Paşa ve diğer vükelâya kasemle (yeminle) beyân ederim ki, donanma-yı hümâyûnumun elden çıkarılmasına kat’iyyen re’yim ve rızâm yoktur. Her türlü fedâkârlığı yapar, fakat bu donanma mes’elesini esâsından reddederim ve esbâb-ı mücibesini dahi beyâna muktedirim, icâbı hâlinde donanmayı kaybetmemek için canımı fedaya hazırım,”
Ahmed Vefik Paşa, Ayastefanos’a kadar giderek, hatt-ı hümâyûnu Grandük Nikola’ya gösterdi. Sultan İkinci Abdülhamîd Han’ın şiddetli tepkisi karşısında Rusya bu isteğinden vazgeçti.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Abdülhamîd’in Hâtıra Defteri; sh. 19
2) Îzâhlı Osmanlı Târihi Kronolojisi; cild-4, sh. 315
3) Mir’ât-ı Hakikat; cild-3, sh. 186
4) Öncesiyle ve Sonrasıyla Doksanüç Harbi; sh. 127
5) Büyük Türkiye Târihi; cild-7, sh. 160
6) Es-Sultan Abdülhamîd es-Sânî Hayâtühû ve Ehdâsü ahdihî; sh. 138
7) Osmanlı İmparatorluğu Târihi; cild-13, sh. 104
8) Türk Siyâsî Târihi; sh. 295
9) Türk İnkılâbı Târihi; cild-1, kısım 1, sh. 1
10) Siyâsî Târih (R. Uçarol); sh. 260
11) Abdülhamîd-i Sânî ve Devri Saltanatı (Osman Nûrî, İstanbul-1327); sh. 352
12) Osmanlı Târihi (E. Z. Karal); cild-8, sh. 78