19 Temmuz 2020 Pazar

BEŞİR AĞA


Osmanlı darüsseâde ağası, İstanbul vâlilerinden. 1652’de doğdu. 1746’da İstanbul’da vefât etti. Kabri, Eyyûb Sultan türbesindedir. Yapraksız Ali Ağa’nın yanında sarayda yetişti. 1707 senesinde saray hazinedarı oldu. Üçüncü Ahmed’in şehzâdeliği sırasında musahibi idi. Sonraları darüsseâde ağası Süleymân Ağa ile beraber 1713’de Kıbrıs’a nefyedildi (sürüldü). Kıbrıs’dan Mısır’a ve oradan da Hicaz’a gönderilerek şeyhül-haremeyn vazifesi verildi. Bu vazifesi sırasında Mekke-i mükerremede bulunan ve evliyânın büyüklerinden olan Ahmed-i Yekdest hazretlerinden feyz alıp tasavvufda yükseldi. 1717 senesinde İstanbul’a çağrılarak darüsseâde ağalığına tâyin edildi. Bundan sonra sultan üçüncü Ahmed Han’ın pâdişâhlığının son ve sultan birinci Mahmûd Han’ın pâdişâhlığının ilk devirlerinde olmak üzere ölümüne kadar tam otuz sene darüsseâde ağalığı yaptı.
Bu vazifesi sırasında çok hizmet eden Beşir Ağa, Bâb-ı âlî civarında câmi, medrese, tekke, çeşme ve kütüphâne; Eyyûb’da bir medrese, kütüphâne ve çeşme yaptırmıştır. Fâtih, Beşiktaş, Kocamustafapaşa, Fındıklı, Üsküdar ve Sarıyer’de çeşmeler, Medîne-i münevverede de pek çok hayrat yaptırmıştır. Yaptırdığı Bâb-ı âlî yakınındaki câmi yanındaki kütübhânede 1368, Eyyûb’deki kütübhânesinde ise 219 cild kitab vardır. Bu kitaplar bugün adına ayrılan bir bölümde muhafaza edilmektedir. Ayrıca ilk matbaanın kurulmasında mühim rolü vardır. İbrâhim Müteferrika, İstanbul’da ilk matbaayı açtığı gibi, ilk kâğıt fabrikasının da Yalova’da açılmasına gayret etti. Bu fabrika için en uygun yer Beşir Ağa’nın çiftliği idi. Çiftliğini bu iş için seve seve vakfeden Beşir Ağa, fabrikanın kurulmasından çok kısa bir zaman sonra 1746 yılında vefât etti.
Mehmed Emîn Tokâdî hazretleri şöyle anlatmıştır:
“Muhammed Kumul Efendi vefâtından önce, hastalığı sırasında bana; “Şu bir kaç cild kitabı, darüsseâde ağası Beşir Ağa’ya götür. Bizim duâ ettiğimizi söyle. Bunlar Medîne-i münevvereye gönderilecek. Bunların konulacağı yeri onlar bilirler. Gönderip bizi duâdan unutmasınlar” şeklinde vasiyette bulundu. Bir kaç gün sonra vefât etti. Vasiyetleri üzerine o kitapları alıp, vâlilerin toplantı günü olan Çarşamba günü huzurlarına vardım. Kalkıp kucaklaşarak, yanlarına oturmamı söyledi. Hâl hatır sorduktan sonra, İstanbul’da bulunup, ziyaretlerine fazla gidemediğim için üzüldüğünü söyledi. Merhum Muhammed Kumul Efendi’nin selâmını söyleyip kitapları arzettiğimde, büyük bir üzüntü ve ağlama ile kitapların yerine gönderilmesi için emir verdi. Mecliste bulunanlara beni tanıtıp; “Âhiret kardeşimizdir” dedi. Vedâ edip kalktığımda, hizmetçilerine şöyle emretti: “Bize gelenler dünyevî bir iş için gelirler. Bu zâtı iyi tanıyın. Geldiği zaman misafir var diye bekletmeyin. Zîrâ bunlar bizi Allah rızâsı için ziyarete gelirler. “Koynuma bir kese koydu. Sonra içinde yüz altın olduğunu gördüm.”
Osmanlı târihinde dârüsseâde ağası olan iki Beşir Ağa daha vardır. Bunlardan birisine Küçük Beşir Ağa denilmiştir. Diğeri sultan üçüncü Mustafa Han zamanında dârüsseâde ağası olan Beşir Ağa’dır.

HAMDOLSUN DÜŞMEDİNİZ!

Hacı Beşir Ağa, zamanının büyük evliyâsı ve meşhur âlimi Mehmed Emin Tokâdî hazretleri ile yakın dost ve âhiret kardeşi idi. Mehmed Emin Tokâdi hazretleri ikinci defa Mekke’ye gidişinde şöyle anlatmıştır:
“Mekke’ye giderken Medine’ye uğradık. Hocam Ahmed-i Yekdest hazretlerinin vasiyetine uyarak Medine’de ikâmet eden Şeyh Abdürrahîm Buhârî hazretlerinin yanına gittim. Görüşüp konuştuktan sonra beni Resûlullah’ın sallallahü aleyhi ve sellem Kabr-i şerifini ziyarete götürdü. Ziyaret sırasında koynundan bir kâğıt çıkarıp okuduktan sonra, bana vererek tebrik etti. O sırada yanımızda bulunan bir zât da beni tebrik etti. Bana verdiği bu icazet sebebiyle kucaklayıp öptü. Ertesi gün tekrar Resûlullah’ın sallallahü aleyhi ve sellem kabr-i şerifini ziyarete gittim. Bu sırada kendimden geçip, yere çöktüm. Bir süre böyle kaldıktan sonra gözlerimi açtığımda, yanımda duran birini gördüm. Bana selâm verip; “Ağa sizi bekliyor, buyurun!” dedi. “Ağa kimdir?” dedim. “‘Şeyh-ül-harem, ağa hazretleridir” dedi. Yanına gittiğimde bir gün önceki ziyaretimizde yanıma gelip beni tebrik eden zât olduğunu gördüm. Bana; “Siz ziyaret sırasında kendinizden geçince, bu hizmetçiyi gönderip;” Yanında bekle, eğer düşecek olursa yavaşça tut ve yere oturt” dedim. Hamdolsun düşmediniz” dedi. Onunla oturup sohbet ettikten sonra, bu zâtın hocam Ahmed-i Yekdest hazretlerinin talebelerinden (Hacı Beşir Ağa) olduğunu öğrendim. Beraberce tekrar Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemin kabr-i şerifini ziyaret ettik. Ziyaretten sonra birbirimizi unutmamak üzere âhiret kardeşi olduk. “Mehmed Emin Tokâdî hazretlerinin tanışıp âhiret kardeşi olduğu bu zât, o zaman şeyh-ül-harem vazifesi ile orada bulunan dârüsseâde ağası Beşir Ağa idi.”
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
 1) Âlimler ve San’atkârlar; sh. 289
 2) Osmanlı Târihi (Uzunçarşılı)cild-4, kısım-1, sh. 332
 3) Mir’üt-tevârîh; 1147 olayları
 4) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; cild-17, sh. 67