26 Ocak 2018 Cuma

ALİ MUSTAFA EFENDİ


On altıncı asırda yetişen meşhur Osmanlı tarihçisi. Adı, Mustafa bin Ahmed’dir. 1541 senesi Nisan ayında Gelibolu’da doğdu. Küçük yaşta tahsîle başlayan Âlî Efendi yirmi yaşında medreseden me’zûn oldu. Mihrü Mah adlı eserini şehzâde ikinci Selîm’e takdim ederek dîvân kâtibliği vazîfesine atandı. Daha sonra Şam beylerbeyi Lala Mustafa Paşa’nın dîvân kâtipliğine tâyin edildi. Mustafa Paşa’nın Mısır beylerbeyi olması ile berâber Mısır’a gitti. Bir süre sonra Mustafa Paşa Mısır beylerbeyliğinden alınınca, Manisa’daki şehzâde üçüncü Murâd’ın musâhibleri arasına girdi. Oradan Bosna beylerbeyi Ferhat Paşa’nın dîvân kâtipliği vazîfesine tâyin edildi.
Sultan üçüncü Murâd Han’ın tahta çıkması üzerine, altı sene kaldığı Bosna’dan ayrılarak İstanbul’a geldi. Hoca Sa’deddîn Efendi aracılığı ile Gürcistan, Azerbaycan bölgesi beylerbeyi olan Lala Mustafa Paşa’nın yanında tekrar dîvân kâtibi oldu. Onunla beraber İran seferine katıldı. Buradan Haleb tımar defterdârlığına tâyin edildi. Bu görevden azledilince bir süre açıkta kalan Âlî Efendi, daha sonra Erzurum, arkasından Haleb mal deftardârlığına atandı. Daha sonra bu görevden de azledildi. Uzun süre açıkta kaldı. Kısa bir müddet süren Sivas defterdârlığından sonra yeniçeri kâtipliğine getirildi ise de bu görevden de alındı.
Geçimsiz bir mîzâca sâhib olan Alî Mustafa Efendi, sultan üçüncü Mehmed tahta çıktığı zaman ikinci defa getirildiği yeniçeri kâtipliğinde bulunuyordu. Pâdişâh’ın cülûsunu zamanın diğer şâirleriyle beraber kutladı. Bunun üzerine mükâfatlandırılan Âlî Efendi mîr-i mîran rütbesiyle Şam vâliliğine tâyin edildi. Fakat hemen iki yüz bin akçe hasla emekliye ayrılması teklif edildi. O buna karşılık, Künh-ül-Ahbâr’ı yazmakla meşgul olduğunu, bu eseri tamamlamak için lüzumlu malzemeyi daha rahat bulabileceği Mısır defterdârlığı veya Amasya sancak beyliğini istedi.
Son olarak kendisine Cidde emirliği verilen Âlî Efendi, bu vazifesine Mısır ve Mekke yoluyla giderek hac farîzasını yerine getirdi. Sultan üçüncü Mehmed’e yazdığı bir Mesnevîde kendisine Mısır eyâletinin verilmesini ricâ etmişse de, buna nâil olamadan 1600 senesinde Cidde’de vefât etti.
Alî Mustafa Efendi, çeşitli alanlarda yazı yazmakla birlikte, asıl başarılı olduğu alan târihtir. Ayrıca eserlerinde tenkid fikrine yer verir. Asrını bir bakımdan ele alan bir yazar olup, manzum, mensur elliye yakın eseri vardır. Bunlardan en meşhuru dört cildlik Künh-ül-Ahbâr adlı târihidir. Bu eser, sâdece bir Osmanlı târihini değil, Peygamberler târihi, İslâm târihi, Türk ve Moğol târihi bahislerini ve bölümlerini de içine alan umûmî târihtir. Âlî Efendi, eserde Osmanlı âlim ve şâirleri için de önemli bir kısım ayırmış olup, bu bölüm şâirler tezkiresi sayılabilecek genişliktedir. Âlî Efendi, eserini hazırlayabilmek için çok sayıda kaynağa müracaat etmiştir. Eserin en geniş kısmı, on altıncı asır Osmanlı târihini anlattığı bölümdür. Ayrıca İslâm târihinde verilen bilgiler geniş ve teferruatlıdır. Eserin ilmî değerini artıran bir yönü, Âlî’nin, İslâm medeniyetinin gelişmesinde Türklerin büyük rolüne ve hizmetine dikkat çekmesidir. Bunun yanında, yeri geldikçe, bölüm bölüm Avrupa milletleri hakkında da kısa bilgiler verilmiştir. Künh-ül-Ahbâr’ın baş kısımları oldukça secili ve ağır bir nesirle yazılmıştır. Zâten Âli; Türkçe’nin Arabça ve Farsça’dan alacağı kelimelerle anlatım kabiliyetini geliştirip tab ve çeşnisine kavuşacağı fikrindedir. Bununla birlikte eserin geri kalan kısmı; üslûb bakımından hâdiseleri san’atkârâne yazmak hevesine feda etmeyen, yer yer temiz, açık ve zamanına göre sâde sayılabilecek bir nesirle kaleme alınmıştır. Eserin başından İstanbul’un fethine kadar olan kısmı tertibine uygun olarak beş cild hâlinde basılmıştır. Yazmaları çeşitli parçalar hâlinde İstanbul’un bir çok kütüphânelerinde bulunmaktadır.
Âlî’nin Künh-ül-Ahbâr’dan başka, Türk kültür ve ictimâiyyât târihi bakımından değerli kaynak ve vesika olan dört kitabı daha vardır. Bunlardan Nasîhat-üs-Selâtîn’i Haleb’de tımar defterdârı iken yazmıştır. Bu eserinde özellikle sultan üçüncü Murâd devrindeki içtimaî, iktisâdi ve hukukî bozuklukları büyük bir cesaretle ve misaller vererek ortaya koymuştur.
Kavâid-ül-Mecâlis; Osmanlı medeniyeti ve sosyal hayâtı bakımından kıymetli bilgiler veren bir görgü, bir âdâb-ı muaşeret kitabıdır. Alî Efendi, ömrünün sonlarına doğru yazdığı bu eserde, mühim meclislerde çeşitli sınıf, san’at ve mesleklere mensup insanların nasıl hareket edeceklerini, nasıl giyineceklerini, kısacası topluluk içinde âdaba uygun yaşamak için neler yapmak ve neler bilmek mecburiyetinde olduklarını yazmıştır. Eseri sultan üçüncü Murâd Han’ın isteği üzerine yazmıştır.
Âlî Efendi’nin Künh-ül-Ahbâr’dan sonra üçüncü önemli eseri Mevâ’id-ün-Nefâis fî Kavâ’id-ül-Mecâlis’dir. Bu eserini Hoca Sa’deddîn Efendi ve bir çok âlimin tavsiyesi üzerine Kavâ’id-ül-Mecâlis’i tamamlaması için yazmıştır. Âlî Efendi, bu eserini geniş bir halk kütlesinin istifâdesine sunabilmek için sâde, kolay ve anlaşılır bir dilde yazmıştır. Eser, 127 varak hâlinde ve yer yer manzum parçalarla süslenmiş hâldedir.
Dördüncü önemli eseri Menâkib-ı Hünerverân’dır. Eserde Türk-İslâm âleminde yetişen büyük hattatlar ve bunların hat san’atlarından, ayrıca tasvircilerden, tezhibcilerden, mücellid, halkari, zerefşân ve oyma san’atlarından bahsedilmekte, zamanın diğer san’atları ve san’atkârları hakkında da kıymetli bilgiler verilmektedir. İstanbul ve Viyana kütüphânelerinde dokuz nüshası bulunan eser, yedi bölümden meydana gelmiştir. İbn-ül-Emîn Mahmûd Kemâl tarafından 1926 senesinde İstanbul’da eserin karşılaştırmalı neşri gerçekleştirilmiştir.
1- Nâdir-ül-Mahûrib, 2- Heft Meclis, 3- Zübdet-üt-Tevârih, 4-Nusretnâme, 5- Câmi-ul-Hubûr der Mecâlis-i Sûr, 6- Mirkat-ül-elhâd, 7- Füsûlü Hallü Akd ve üsûli Harc ü Nakd, 8- Hâlât-ül-Kâhire min el-Âdât-iz-zâhire, 9- Mihr ü Mah, 10- Mihr ü Vefâ, 11- Tûhfet-ül-Uşşak, 12- Râhat-ün-Nüfûs, 13- Hilyet-ür-ricâl, 14- Münşeat, 15-Mahâsin-ül-Âdâb Âlî’nin yazdığı diğer mühim eserlerdir. Âlî bu eserlerin yanında şiirler de yazmıştır.
Henüz on dokuz yaşında bir dîvân sahibi olan Âlî’nin Türkçe üç ayrı dîvânı vardır. Dîvânının nüshalarından biri İstanbul Üniversitesi Kütüphânesi’nde siyâkat yazı iledir. İlk şiirlerinde Çeşmî daha sonra Âlî mahlasını kullanmıştır.
İkinci dîvânının adı Vâridât-ül-Enîka’dır, Aslında bu eser birinci dîvânında bulunan gazellere de yer verir.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
 1) Resimli Türk Edebiyâtı; cild-1. sh. 611
 2) Gülşeni Şuarâ; vr. 44 a
 3) Osmanlı Müellifleri; cild-3, sh. 85
 4) Türk Klâsikleri; cild-4, sh. 73
 5) Âlî ve Kâtib Çelebi’nin Terceme-i hâlleri (B. Mehmed Tâhir. Selânik-1322)
 6) XIII ve XVI. Asır Eserlerinin Türkçe Yazılış Sebebleri (Kemal Yavuz, Türk Dünyâsı Araştırmaları, sayı-27. sh. 9)
 7) Âlî bibliyografyası (Atsız, İstanbul-1968)
 8) Osmanlı Târih ve Müverrihleri; sh. 36