Osmanlı Devleti ile Rusya arasında, 14 Eylül 1829 târihinde Edirne’de imzalanan andlaşma. Rusya 1812 senesinde Osmanlı Devleti ile yaptığı Bükreş barış andlaşmasından iki yıl sonra andlaşmanın bâzı maddelerine îtirâz ederek, bir kısım hükümlerin yorumlanması gerektiğini ileri sürdü. 1814 senesinden beri bu yolda çalışan Rusya, tehdîdlerde bulundu. Osmanlı Devleti, Mora’da çıkan isyânı bastırdığı sırada, koyu bir Osmanlı düşmanı olan birinci Nikola, Rus çarı olmuştu. Bu sırada Osmanlı Devleti’nin başına gaileler açan Yeniçeri ocağı da 1826 yılında kaldırılmıştı. Yeni ve kuvvetli bir Osmanlı ordusunun kurulmasından endişelenen Rus çarı birinci Nikola, böyle bir teşebbüse fırsat vermek istemiyordu. Osmanlı’ya harb îlân ederek bu zayıf durumdan istifâde etmek istedi. O zamanki Rus elçisi, Bâb-ı âlî’ye müracaat ederek, Bükreş andlaşması gereğince; Sırplılara tanınan imtiyazların yerine getirilmesini, mevkuf bulunan Sırp knezlerinin serbest bırakılmasını, Eflâk ve Boğdan’da beşli denilen müslüman askerlerinin tamamen kaldırılmasını ve tamamlanmadığını iddia ettikleri Bükreş muahedesi esaslarının yerine getirilmesi için iki taraf hey’etlerinin görüşme yapmalarını istedi. Bu istekleri bildirdikten bir kaç gün sonra da, kırk gün içinde cevap verilmediği takdirde Rusya’ya dönmek üzere emir aldığını bildirdi.
Osmanlı Devleti, bir taraftan Mora’da isyân eden Yunanlı âsîler ile ve bir taraftan da Yeniçeri ocağının kaldırılması ve yeni bir ordunun kurulması ile meşgul olduğundan, Rusya ile yeni bir savaşa girmeye tarafdâr değildi. Bu bakımdan Rusya’nın isteklerine uygun cevap verdi. Bükreş andlaşmasının esasları bozulmadan; müzâkerelere başlamak üzere, Anadolu muhasebecisi Hâdî Efendi ile İbrâhim İffet Efendi murahhas tâyin edilerek, Akkerman’a gönderildi. Yapılan görüşmeler neticesinde Ruslar, isteklerini çok genişlettiler ve bu isteklerinin hemen hemen hepsini kabul ettirdiler. Neticede sekiz maddelik Akkerman andlaşması imzalandı. 1812’de yapılan Bükreş barış andlaşmasının bir nevî yorumunun yapılması ve açıklanması için yapılan bu görüşmeler sonunda, Bükreş andlaşması Rusya’nın lehine olarak tamamen değiştirildi.
Yapılan yeni andlaşma, sekiz madde ve buna bağlı iki ayrı senedden ibaretti. Bu andlaşmaya göre Osmanlı Devleti; Bükreş andlaşmasına göre, kendisine verilmesi gereken Kafkas kalelerinden vaz geçmiş, savaş sebebiyle Rus uyrukluların zararlarını tazmin etmeyi, Rus tüccarlarının Osmanlı topraklarında serbestçe ticâret yapabilmelerini ve Rusya’nın Karadeniz ticâretini geliştirmek için diğer devletlerin gemileri hakkında çar hükümeti tarafından girişilecek teşebbüslere yardımcı olmayı kabullendi. Diğer taraftan, Osmanlı-Rusya arasında daha önceden yapılan andlaşmaların hükümleri sağlamlaştırıldı. Andlaşmaya bağlı olan iki ayrı senedden biri ile Eflâk ve Boğdan’da, voyvodaların Boyarlar tarafından ve yedi yıl müddetle seçilmeleri, Osmanlı Devleti’ne bağlı olmadan memleketlerini idare etmeleri ve Rusya’nın tasdiki alınmadan azledilmemeleri kararlaştırıldı. İkinci senedde ise, Bükreş barış andlaşması ile Sırplara verilen imtiyazlar sağlama alındı ve on sekiz ay içinde Sırp temsilcileri ile görüşmeler yapılıp; verilecek kararlar üzerine çıkarılacak fermanın Rusya’ya haber verileceğine dâir söz verildi. Ayrıca Besarabya’da Rusya’nın menfaatine bir sınır düzeltmesi yapıldı.
Osmanlı Devleti’nin bir çok bakımdan zayıf düştüğü bir zamanda, Rusya’nın savaş tehdidi karşısında imzalanan Akkerman andlaşması ile bir savaşın yapılmasına mâni olundu ise de, bu andlaşmada kabul edilmek zorunda kalınan şartlar, mağlûb olunmuş büyük bir savaş neticesinde kabul edilmiş bir barış andlaşması şartları gibi ağırdır. Buna rağmen, Osmanlı’yı parçalayıp yıkmaya azmetmiş olan Rus çarı birinci Nikola, ordusunu dağıtmış olan Osmanlı Devleti’nin yeni ve düzenli bir ordu kurmasına fırsat vermek istemiyordu. Diğer gayr-i müslim devletler de aynı düşüncede idiler. Mehmed Ali Paşa’nın Rumların Mora isyânını bastırmasına ateş püsküren Avrupa devletleri, bu isyânın bastırılmasına kendi menfaatleri istikâmetinde müdâhale ettiler. Böylece mes’ele çıkmaza girdi. Bir kaç seneden beri baskılarını artıran Rusya da bu mes’eleye müdâhale etmek için hazırlıklara başladı. Akdeniz’de güçlü durumda olan İngiltere de, Yunan mes’elesinde Rusya’yı destekledi. Böylece âsî Rumların minnetdârlığını kazanmak istiyordu. İngiltere 4 Nisan 1827’de Rus çarlığı ile bir andlaşma yaptı. Aralarında, Yunanistan’ın Osmanlı Devleti’ne bağlı muhtar ve senelik vergi veren bir devlet olmasını kararlaştırdılar.
Rusya ve İngiltere, yaptıkları bu andlaşma çerçevesinde âsî Rumlarla Osmanlı Devleti arasında aracılık yapmak istediklerini sultan İkinci Mahmûd Han’a bildirdiler. Mahmûd Han bu davranışın bir devletin iç işlerine müdâhale olacağını belirterek teklifi reddetti.
Osmanlı Pâdişâhı’nın bu cevâbı üzerine, Rus çarı birinci Nikola, Fransa’yı da bu mes’eleye soktu ve 6 Temmuz 1827’de Londra’da üç devlet arasında bir andlaşma yapıldı. Rusya, İngiltere ve Fransa bu sefer Yunanistan’a istiklâl verilmesi şartını ileri sürdüler. Tabiî ki bu istekleri de reddedildi. Bunun üzerine, Rum hâmisi kesilen bu üç devlet, Akdeniz’deki donanmalarını, Osmanlı-Mısır donanmasının üslendiği Navârin limanına gönderdiler ve 20 Ekim 1827’de Osmanlı donanmasını yaktılar. Osmanlı donanmasının yakılmasından sonra gelişen hâdiseler neticesinde, 1828-1829 Osmanlı-Rus savaşı çıktı. 1828’de harb ilân eden Rusya, Mayıs ayı başlarında Prut ırmağını geçerek Osmanlı topraklarına saldırdı. Anadolu’da ve Rumeli’deki Rus hareketleri Avusturya ve İngiltere’yi menfaatleri açısından telâşlandırdı ise de, savaşı durdurma çabaları neticesiz kaldı.
Savaşın seyri sırasında İngiltere, Mısır vâlisi Mehmed Ali Paşa’ya baskı yaparak, Mısır birliklerinin Mora’dan çekilmesini sağladı. Mora’ya Fransa bir ordu gönderince, Mora’da Osmanlı ordusunun durumu sarsıldı. Ruslar doğuda Erzurum’u ve batıda da Edirne’yi işgal ettiler. Bu durum karşısında Prusya elçiliği aracılığı ile savaşın durdurulması istendi. Sonra da ağır şartlar taşıyan Edirne andlaşması yapıldı.
Edirne andlaşmasında Osmanlı Devleti’ni baş defterdâr Mehmed Sâdık Efendi ile Anadolu kazaskeri Abdülkâdir Bey; Rusya’yı ise Kont Dibiç, Kont Aleksey Orlav ve Kont Frederik temsil ettiler. Andlaşma iki metin hâlinde hazırlandı. Biri esas metin olan on altı maddelik Edirne andlaşması, diğeri ise Eflak ve Boğdan (Memleketeyn) konularını içine alan ek bir protokol metni idi.
Andlaşmanın başlıca hükümleri şöyle idi:
1- Çarpışmalara son verilerek, iki devlet arasında tam bir barış kurulacak ve andlaşmanın şartlarına aykırı hareket edilmeyecektir. 2- Rusya, Boğdan’ı eski sınırlariyle Osmanlı Devleti’ne bırakacak, Eflak bölgesinden Dobruca, Silistre, İshakçı, Pazarcık, Varna, Yanbolu, Aydost, Kırkkilise ve Edirne ile Rumeli’de işgal ettiği bütün yerlerden geri çekilecektir. 3- Prut nehri eskiden olduğu gibi, Boğdan arazisine bitiştiği yerden Tuna’ya karıştığı yere kadar, iki devlet arasında sınır olacak, Tuna kollarındaki bütün adalar Rusya’nın tasarrufunda, bu nehrin sağ kıyısı Osmanlılarda kalacak, 10 km.’lik mesafe boşaltılacak, karantina binaları kurulabilecek, başka hiç bir te’sis yapılamayacak, adalarda Rusya hiç bir bina ve istihkâm yapmayacak, Tuna nehrinde seyri sefer her iki devlet için serbest olacaktı. 4- Gürcistan ve Kafkas tarafındaki bir çok eyâlet uzun zamandan beri Rusya hudutları içine girmiş; 1828’deki İran-Rusya arasındaki Türkmençay andlaşması gereğince Revan, Nahçıvan hanlıkları da Rusya’ya geçmişti. Bu bakımdan iki devlet arasındaki yeni sınır, Ahıska, Poti, Anapa kaleleri Rusya tarafından; Kars, Bâyezîd, Erzurum bölgeleri Osmanlılarda kalmak üzere tertip edilecekti. 5- Eflak ve Boğdan’a yeni haklar tanınacak, Eflak-Boğdan beyleri ömür boyu vazifede kalacak, Eflak ve Boğdan’daki kaleler yıktırılacak, bu iki eyâlette Osmanlı askeri bulunmayacaktı. 6- Akkerman andlaşması gereğince Sırbistan’a tanınan imtiyazlar, yâni Sırbistan muhtariyeti bu andlaşma ile tekit edilecekti 7- Rus ticâret gemilerine Boğazlardan geçiş hakkı tanınacak, Ruslar, Osmanlı memleketlerinde serbestçe ticâret yapabileceklerdi. 8- Osmanlı Devleti, Rusya’ya on taksitte vermek üzere, bir milyon beş yüz bin duka altını tazmînât ödeyecekti. 9- Osmanlı Devleti, 6 Temmuz 1827’de Londra’da; Rusya, İngiltere ve Fransa arasında imzâlanan Yunanistan’ın istiklâliyle ilgili andlaşmaya tam muvafakat bildirecek, 22 Mart 1829’da bu esâsa göre düzenlenen protokolü da kabul edecek, andlaşmanın tasdikinden sonra Rusya, İngiltere ve Fransa murahhaslariyle birlikte, andlaşma esaslarının uygulanmasını kararlaştırmak üzere Osmanlı Devleti tarafından murahhaslar tâyin edilecek, 10- Her iki devlet savaş sırasında işgâl ettikleri topraklarda genel af îlân edecek, harb esirleri de bu andlaşmanın tasdikinden sonra derhâl serbest bırakılacaklardır.
Edirne andlaşması ile Rusya, Balkanlarda te’sirini artırdı. Osmanlı için bir problem devlet olan Yunanistan’ın kurulması sağlandı. Ödenen ağır tazminatla, Osmanlı Devleti’nin ekonomisi zaafa uğradı.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Büyük Türkiye Târihi; cild-7, sh. 7
2) Osmanlı İmparatorluğu Târihi; cild-11, sh. 252
3) Îzahlı Osmanlı Târihi Kronolojisi; cild-4, sh. 112
4) Osmanlı-Rus Harbi (1828-1829)
5) Siyâsî Târih (Rifat Uçarel); sh. 100
EFDALZÂDE
Osmanlı Devleti’nin yedinci şeyhülislâmı. İsmi, Hamîdüddîn bin Efdalüddîn el-Hüseynî’dir. Efdalzâde Hamîd Efendi adıyla meşhurdur. Doğum yeri ve târihi bilinmemektedir. 1498 (H. 903) veya 1503 (H. 908) senesinde İstanbul’da vefât etti. Eyyûb Sultan mezarlığına defnedildi.
Önce babası Efdalüddîn Efendi’den, sonra zamanının âlimlerinden ilim tahsil etti ve Molla Yegân’ın hizmetine girerek tahsilini tamamladı. Bursa Kaplıca’daki Sultan Murâd Han Medresesi müderrisi oldu. Daha sonra İstanbul’a gitti. Fâtih Sultan Mehmed Han ile görüşüp, iltifatına kavuştu, ömrü boyunca aşırı çalışmasından, yaşlılığında sakalı dökülüp, beli büküldü.
Fâtih Câmii etrafındaki Sahn-ı semân medreselerinden birine müderris oldu. Burada müderris iken, ailesiyle civarda bulunan bir köye taşındı. Haftada dört gün medreseye gelir, normal derslerini verirdi. Medrese ile ikâmet ettiği köyün arası uzak olmasına rağmen, derslerini hiç aksatmazdı. Fâtih Sultan Mehmed Han bir gazâ dönüşü kendisini karşılamaya çıkan âlimler arasında Efdalzâde’yi görünce; “Duydum kî sen bir köyde otururmuşsun. Oradan İstanbul’a gelip dersini büyük bir titizlikle okuturmuşsun. Sen üzerine düşeni yaptın. Biz de üzerimize düşeni yaparız” diyerek, ona ihsânlarda bulundu. Daha sonra Efdalzâde İstanbul kâdılığına getirildi. Edirne’de de kâdılık yaptığı, Kâsım Paşa’nın yaptırdığı câmi vakfiyesinden anlaşılmaktadır.
Efdalzâde, sultan İkinci Bâyezîd Han zamanında 1495 târihinde Osmanlı Devleti’nin en yüksek ilmî makamı olan şeyhülislâmlığa tâyin edildi. Yedi sene kadar bu vazifede kaldı.
Efdalzâde’nin hafızası çok kuvvetli idi. “Eğer ilim kitapları kaybolsa, hepsini hafızasından yazabilir” denilmiştir. Sabırlı olup hiç kızmazdı. Bir defasında mahkemede haksız çıkıp ileri geri konuşan bir kadına; “Senin bu şekilde hareket etmekten maksadın, hükmü değiştirmek ise, bu imkânsız. Kânunlar ne emrediyorsa o olur. Yok eğer beni kızdırmak istiyorsan boşuna yoruluyorsun” diye cevap vermiştir.
Efdalzâde Hamîdüddîn’in pek çok hayır ve hasenatı vardır. Edirnekapı yolu üzerindeki Üçbaş Mescidi, Fâtih’de Keskin Dede Zâviyesi’nin yakınındaki Keskin Dede Mescidi ile Şekerciler Hanı yakınında bir medrese yaptırdı. İstanbul vakıfları tahrir defteri kayıtlarına göre, medrese yapıldığında 200.000 akçe, çok sayıda kitap, medrese yanında; geliri 20.000 akçe olan 6 dükkan. Galata’da geliri 3.440 akçe olan 3 dükkan ve dört mahzen ile bâzı yerlerde odalar ve dükkanlar vakfetmişti. Bugün Malta’da olan medrese yıkılmış ve yerine dükkanlar yapılmıştır.
İsfehânî’nin Şerhu Tavâlî’si üzerine haşiye, Haşiyettin alâ şerhi muhtasar lis-Seyyid Şerîf, El-Ecvibet-ül-muknia alâ şârih-i Hidâye liş-Şeyh Ekmeliddin belli başlı eserleridir.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Mu’cem-ül-müellifîn; cild-4, sh. 84
2) Şakâyık-i Nu’mâniyye tercümesi (Mecdî Efendi); sh. 191
3) Şezerât-üz-zeheb; cild-8, sh. 38
4) Fevâid-ül-behiyye; sh. 69
5) El-Kevâkib-üs-sâire; cild-1, sh. 186, 187
6) Sicilli Osmânî; cild-2, sh. 256
7) Devhat-ül-meşâyih; sh. 14
8) Et-Tabakât-üs-Seniyye; cild-3, sh. 185, 196
9) Osmanlı Müellifleri; cild-1, sh. 222
10) Keşf-üz-zünûn; sh. 1116, 1857
11) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; cild-14, sh. 24