6 Ocak 2017 Cuma

KADIZADE-İ RUMİ (Mirim Kösesi)


Osmanlı âlimlerinin büyüklerinden. İsmi, Muhammed bin Kutbüddîn Muhammed bin Muhammed bin Kâdızâde-i Rûmî, lakabı Muhyiddîn’dir. On beşinci asrın ortalarında vefât eden meşhur Osmanlı âlimlerinden Kâdızâde-i Rûmî diye bilinen Selâhaddîn Mûsâ bin Muhammed’in torunu olan Kutbüddîn Muhammed’in oğludur. Büyük dedesine nisbetle Kâdızâde-ı Rûmî diye meşhur oldu. Ayrıca; Mîrim Kösesi ve Kutbüddînzâde isimleriyle de tanındı. Kaynaklarda doğum târihi bulunamayan Kâdızâde, 1550 (H. 957)’de vefât etti.
Baba ve dedeleri âlim ve fâdıl kimseler olan Kâdızâde, anne tarafından da asîl bir aileye mensuptur. Annesi, meşhur âlim Hocazâde’nin kerîmesi (kızı) olup, babaannesi de, büyük kelâm ve astronomi âlimi Ali Kuşçu’nun kerîmesi idi.
Muzafferuddîn-i Acemî, Mevlânâ Koçavî, Yâkub bin Seyyid Ali, Mevlânâ Müeyyedzâde gibi zamanının meşhur, büyük âlimlerinden ilim öğrenerek yetişti. Bu büyük âlimlerin huzur ve hizmetlerinde bulunmakla, ilmî bakımdan yükseldiği gibi, güzel hasletleri de kendisinde topladı. Böylece zahirî, bâtınî kemâlâta, yüksek olgunluklara ve manevî derecelere kavuştu.
İlim tahsilini tamamladıktan sonra, ilk olarak, Bursa Veliyyüddînzâde Ahmed Paşa Medresesi’ne müderris oldu. Daha sonra, İstanbul’da Atik Ali ve Hacı Hasanzâde, İznik’de İznik, Edirne’de Dâr-ül-hadîs, Bursa’da Muradiye ve Bâyezîd Han medreselerinde müderrislik yaptı. Adı geçen medreselerde uzun müddet hizmet edip, çok talebe yetiştirdi. Talebeler, onun anlattıkları ince bilgilerden, yüksek ilimlerden ve akıcı lisânından çok istifâde edip, âlim oldular.
Müderrislikten sonra kâdılık vazifesine geçen Kâdızâde, Haleb ve Edirne kâdılıklarında bulundu. 1538’de saltanat merkezi olan İstanbul’a kâdı, daha sonra da Anadolu kazaskeri oldu. Bir müddet sonra bu vazifeden alıntp, tekrar İstanbul’da bulunan Sahn-ı semân medreselerinden birine müderris yapıldı. Kısa bir müddet buradaki vazifeye devam edip, sonra haccetmek niyetiyle yola çıktı. Hac vazifelerini edâ edip, tekrar İstanbul’a döndü ve emekliye ayrıldı.
İlim sahibi ve ilmi ile amel eden âlimlerin büyüklerinden olan Kâdızâde-i Rûmî Muhyiddîn Efendi, dînimizin emirlerine son derece hassasiyetle bağlı idi. Haram ve şüphelilerden çok sakınırdı. Edebi, aklı ve zekâsı fevkalâde idi. Şuur ve idrâki kuvvetli, basiret sahibi ve asîl bir zât idi. Gece gündüz devamlı ilim öğrenmekle meşgul idi. Kıymetli meclisinde her mahlûku hayır ile yâdeder, hiç bir şeyi kötülemezdi. Hayâ ve edebini hiç bir zaman terk etmezdi. Temkin, ihtiyât, vakâr ve heybet sahibi idi. Bütün fazîletteri kendisinde toplamış idi. Tasavvuf yolunda yüksek derece sahibi olup, bu yolda bulunanlara da çok muhabbet ederdi. Kendisi umumiyetle insanlardan uzak durur, kendi hâli ile meşgul olurdu. Allahü teâlânın muhabbeti ile yanan, keşf ve kerâmet sahibi bir zât idi.
Kâdızâde-i Rûmî, amcası olan Mîrim Çelebi’nin yanında yetiştiği için, Mîrim Kösesi diye meşhur olmuştur. Böylece, hey’et (astronomi), hendese (geometri) gibi aklî ilimlerde de ilerledi. Hey’et ilmine dâir bir risale, ayrıcaKâfiye isimli nahiv kitabına bir haşiye yazdı. İstanbul’da bir mescid ve bir mekteb yaptırdığı bilinmektedir.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Şezerât-üz-zeheb; cild-8, sh. 320
2) Esmâ-ül-müellifîn; cild-2, sh. 243
3) Sicilli Osmânî; cild-4, sh. 113
4) Şakâyık-ı Nu’mâniyye; cild-1, sh. 497
5) Şakâyık-ı Nu’mâniyye Tercümesi (Mecdî Efendi); sh. 448,
6) İslâm Alimleri Ansiklopedisi; cild-14, sh. 155