6 Ocak 2017 Cuma

MENZİLHANE


Osmanlı Devleti’nde merkezle idâri birimler arasında haberleşmeyi sağlamak, emir ve fermanları istenilen yere zamanında ulaştırmak için kurulan konak merkezleri hakkında kullanılan bir tâbir. Osmanlı Devleti’nde dîvân-ı hümâyûndan çıkan emirleri zamanında ilgililere yetiştirmek önemli bir işti. Hazîne gelirlerinin büyük bir kısmını meydana getiren vergilerin vaktinde toplanması, asker sevki ve benzeri bütün işlerin halli, merkezden gönderilen emirlerle yaptırılmaktaydı. Bu emir ve fermanların istenilen yere zamanında ulaştırılması için ana yolların geçtiği şehir ve kasabalarda uygun aralıklarla Menzilhâne denilen durak evleri yapıldı. Böylece çok geniş bir alanda yayılmış bulunan Osmanlı Devleti, haberleşmeyi menzil teşkilâtı ile sağladı.
Osmanlılarda menzil teşkilâtının on altıncı asırdan itibaren hizmet verdiği bilinmektedir. Devletin kuruluş yıllarında haberleşmenin ulaklar vasıtasıyla yapıldığı ve bunların belirli yerlerde mola verme ve at değiştirmeleri için özel ulaşım merkezleri bulunduğu bilinmekte ise de teşkîlâtı hakkında hiç bir bilgi yoktur.
On altıncı yüzyıldan itibaren menziller ve bu teşkilâtın görevlileri, defderdâr kapısının mevkûfât kalemine âid, menzil halîfeliğine bağlıydılar. Burada bulunan menzil halîfesi kalemi, hayvanlarla yapılan posta ve menzil muamelâtına bakardı. Haber getirip götüren ulaklar menzillerde dinlenir, ihtiyâçlarını görür ve at değiştirirlerdi. Menzilhânelerde, menzilci denilen bir idareci ile hayvanların bakımı ile uğraşan hademeler vardı. Ayrıca menzillerde koruyuculuk görevi yapan ve sürücülere yol gösteren kimseler de olup, bunlara kulaksızlar denilirdi.
Menzilhânelere menzilci tâyini konusunda o şehrin veya kasabanın idarecileri ile eşraftan bâzı kimseler görevlendirilirdi. Bu görev bir yıl süreyle ve çoğunlukla şehrin ileri gelenlerinden birisine verilirdi. Bir yere menzilci tâyin edilenler, görevleri bitince aynı yerde vazîfelendirilebilirlerdi. Menzilci görev süresi bitmeden ölürse, yerine akrabası geçip eksik süreyi tamamlıyabilirdi.
Menzilhânelerde menzilcilerin ne kadar at ve kılavuz bulunduracakları ve yıllık beygir ücretleri ile diğer masrafları, menzilci tâyini sırasında açıklanırdı. Her menzildeki at ve kılavuz sayısı değiştiği gibi, masraflarda buna göre artıp eksilirdi. Menzil masraflarının bir kısmı menzil nerede kurulmuşsa, o yer halkının avârız akçesinden, bir kısmı ulaklardan, önemli bir bölümü de Hazîne-i âmireden karşılanırdı.
Posta görevini yürüten ulaklar, tatar ocağı neferleri arasından üstün ve güvenilir olanlardan seçilirdi. Bu sebeple ulaklara tatarlar da denilmiştir. Ellerinde menzil tezkeresi olan devlet tatarları ve buyruldusu olan vezir ve beylerbeyilerin tatarlarından başkaları tatar kıyafeti giymediği gibi menzil beygiri de alamazdı.
Menzil yolları stratejik ve askerî ihtiyaçlara göre değiştirilirdi. Meselâ, Rumeli’deki menzilhâneler, o bölgedeki savaşlar sebebiyle çok zorlandı ve 1691’de Köprülüzâde Mustafa Paşa’nın buyruldusu ile yeniden düzenlendi.
On sekizinci yüzyılda menzil teşkilâtında bâzı bozukluklar ve usulsüzlükler görülmeye başlandı. Ulaklar menzillerinde at bulamadıklarından şikâyet ediyorlardı. Menzilciler de ulakların fazla at isteyerek devlet hazînesine zarar verdiklerini belirtiyorlardı. Bu arada âyânlar da bâzı sancaklarda menzil olmadığı hâlde menzil ücreti alıyorlardı.
Bu durumlar üzerine sultan ikinci Mahmûd Han, 1824 yılında menzilhânelere yeni düzenlemeler getirdi. Devletin dört bir tarafına gönderdiği fermanda, menzilhânelerin bundan böyle kira usûlü ile idare edilmesini bildirdi. Buna göre Rumeli ve Anadolu taraflarında aynen uygulamak kaydıyla ulaklara, kira ile saati yirmişer paradan beygir verilecekti. Devlet işi için gönderilecek tatar ve diğer görevlilere, kira ücretleri hazîneden ödenecekti. Eyâlet ve sancaklarda bulunan vâli, mütesellim ve voyvodalar, İstanbul’a veya sağa-sola gönderdikleri tatarların yol harçlıkları ile birlikte, menzil kiralarını da kendi hazînelerinden ödeyeceklerdi. Eğer kendi eyâlet veya sancakları dâhilinde bir yere gönderecekler ise, menzilhâne hayvanlarından faydalanamıyacak, kendi imkânlarıyla gidip dönmeleri sağlanacaktı. Bu târihten sonra menzilciye kirâcıbaşı denilmeye başlandı.
1834 yılında ise, menzil sisteminin yanısıra posta teşkilâtı kurulmaya başlandı. Nitekim Üsküdar’dan İznik’e kadar olan yol tamir edildikten sonra, ilk posta arabası bu arada çalıştırıldı. 1839 yılından sonra öncelikle İstanbul-Edirne ve İstanbul-İzmir arasında, sonra da diğer vilâyetlerle İstanbul arasında posta teşkîlâtı kurulmaya başlanmış, böylelikle menzil usûlü târihe karışmıştır.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) XVIII yüzyılda Osmanlı Kurumları; sh. 291
2) Osmanlı Târih Deyimleri; cild-2, sh. 479
3) Posta Teşkilâtı Kurulmadan önce Osmanlı İmparatorluğunda Menzilhâne ve Kirâcıbaşlık (Mûsâ Çadırcı; Ankara-1976); sh. 1359
4) The Ottoman Menzilhâne and Ulak System in Rumeli in the 18 th. Century (Colin J. Hewood; Ankara-1980); sh. 179
5) Osmanlı Menzil Teşkilâtı (Y. Halaçoğlu)