3 Ekim 2018 Çarşamba

KATİB ÇELEBİ


Târih, coğrafya, bibliyoğrafya ve biyoğrafya ile meşgul olmuş meşhur bir âlim.
Asıl adı Mustafa olup, 1608 (H. 1017)’de İstanbul’da doğdu. Babasının adı Abdullah’dır. Babası, Osmanlı devlet ve siyâset adamlarının yetiştirildiği Enderûn mektebinde tahsîl görerek yetişmiş bir askerdir. Mustafa bin Abdullah, ordu kâtipliğinde bulunduğu için ulemâ ve halk arasında Kâtip Çelebi diye tanındı. Hacca gittiği ve başmuhâsebeci ikinci halîfesi olduğu için Hacı Halîfe ismiyle meşhur oldu. Babası dindar bir zât olduğu için beş-altı yaşlarında onu ilme teşvik etti. O da imâm Îsâ Halîfe-i el-Kırımî’den Kur’ân-ı kerîm ve tecvîd dersleri almaya başladı. On dört yaşına kadar çeşitli hocalarından din ilimleri tahsîl etti.
On dört yaşında Anadolu muhasebesi kalemine kâtip oldu. Oradaki halîfelerin birinden hesap kaidelerini ve siyâkat yazısını öğrendi. 1624 yılında babasıyla birlikte Tercan, bir sene sonra da Bağdâd seferine çıktı. Dönüşte Musul’a geldiklerinde babası; bir ay sonra da Nusaybin civarında amcası vefât etti. Bir müddet Diyarbakır’da kaldı. Babasının yakın arkadaşlarından birisi kendisini süvari mukabelesine tâyin etti. 1627-1628’de Erzurum kuşatmasına katıldıktan sonra İstanbul’a geldi ve yaklaşık iki sene, Bağdâd seferine katılana kadar, Kâdızâde’nin derslerine devam etti. 1630 Bağdâd kuşatmasında toprak dolu tulumlarla yapılmış siperler arasında ordunun defterini tuttu. Seferden sonra tekrar İstanbul’a dönerek Kâdızâde’nin derslerine devam etti. Kendisinden tefsir, İhyâ-ül-ulûm, Şerh-i Mevâkıf, Târîkat-ı Muhammediyye okudu. 1633-1635 Halep seferinde hacca gitme fırsatı buldu. Dönüşte bir kış Diyarbakır’da kalıp oradaki âlimlerle görüştü. 1635 senesinde sultan dördüncü Murâd Han ile Revan seferine katıldı. On sene kadar çeşitli savaşlarda bulunduktan sonra İstanbul’a döndü ve kendisini tamamen ilme verdi.
İlme verdiği ehemmiyetten dolayı eline geçen bir defa küçük, bir defa da büyük mîrâsın büyük bir kısmını kitaba verdi. Kendisi tamamen ilimle uğraştığı için sultan dördüncü Murâd Han’ın Bağdâd seferine katılamadı. A’rec Mustafa Efendi, Ayasofya dersiamı Abdullah Efendi, Süleymâniye dersiamı Mehmed Efendi’den ders aldı ve A’rec Mustafa Efendi’yi kendisine üstâd edindi. Bir taraftan kendisi öğrenirken, diğer yandan bir çok talebeye ders verdi.
1645’de Girid seferi münâsebetiyle haritaların nasıl yapıldığını, tedkîk etti ve bu konuyla ilgili yazılan eserlerde çizilen haritaları gördü. Bu arada memuriyetten ayrıldı ve üç yıl vazife almadı. Bu üç yıl içinde bâzı talebelerine çeşitli konularda dersler verdi. Yine bu zaman içinde âni olarak hastalandığı için tedâvî çârelerini aramak maksadıyla tıb kitabları okudu. Kalbini kötülüklerden temizlemek, manevî sağlığa kavuşmak için de Esmâ ve Havâs kitaplarını okudu. Din âlimlerine olan aşırı sevgisi sebebiyle devamlı onlarla beraber olmaya çalışırdı. 1648 yılında tekrar me’mûriyete girdiğinde şeyhülislâm Abdürrahîm Efendi’nin en yakın arkadaşlarından oldu ve pek çok eserini bu yıllarda yazdı.
Kâtib Çelebi 1656 senesinde vefât etti. Kabri, Vefâ’dan Unkapanı’ndaki Mahmudiye (Unkapanı) köprüsüne inen büyük caddenin sağ kenarındadır.
Dindar bir zât olup huşu içinde, şartlarına uygun yapılacak duâların kabul olacağına ve Kur’ân-ı kerîmin şifâ vereceğine olan inancını sık sık zikrederdi.
Kâtib Çelebi çalışkan, iyi huylu, vakarlı, az konuşan, çok yazan biri olarak bilinir. Arabî, Fârisî yanında Latince’yi de bilirdi. Osmanlı Devleti’nde batı ilmiyle en fazla ilgilenen, doğu ilmiyle mukayesesini ve sentezini yapan ilk Türk ilim adamlarından biridir.
Yazdığı yirmiyi aşkın eseriyle sâdece Türk dünyâsına değil bütün dünyâya seslenmişti. Çalışmalarının genişliği ve derinliğiyle döneminin en mühim ilim adamlarından sayılmıştır. Özellikle bibliyografya ve biyografyaya âid eserlerini hazırlarken fiş kullanarak ilmî bir usûlle çalışmıştır. Târih kitaplarında daha çok hâdiselerin özünü ve hakîkatini anlatmaya çalışmış, üslûb ve edebiyat yönüne fazla ağırlık vermemiştir. Fikirlerini, düşüncelerini çeşitli san’atlarla süsleyerek anlatmak yerine kısa, öz ve açık yazmıştır.
Eserleri: 1- Keşf-üz-Zünûn an Esâmi-il-Kütüb vel-Fünûn: Arabî, çok kıymetli eseridir. On beş bine yakın kitap ve on bine yakın müellifi tanıtan büyük bir bibliyografya ansiklopedisi mahiyetindedir. Mısır’da, Almanya’da, İstanbul’da basıldı. Latince’ye de tercüme ve tâb edildi.
2- Cihânnümâ: En eski coğrafya kitabımızdır. Haritalarıyla birlikte İbrâhim Müteferrika matbaasında basılmıştır. Daha sonra yazılacak coğrafya kitablarımıza kaynak teşkil edebilecek bu eser, Avrupa dillerinde tercüme edilmiştir.
3- Tuhfet-ül-Kibar fî Esfâr-il-Bihâr: Denizcilik târihi bakımından mühim bir eserdir. Osmanlı Devleti zamanındaki deniz savaşlarından bahseder.
4- Takvîm-üt-Tevârîh: Adem aleyhisselâmdan 1648 târihine kadar geçen vak’aların kronolojik açıklamasını ihtiva eder. Arabî ve Fârisî dilde basılmıştır.
5- Fezleket-üt-Tevârîh: Bir mukaddime, üç usûl ve bir sonsözden ibaret olan bu eser, varlıkların başlangıcı, peygamberlerin ve hükümdarların târihi diye hülâsa edilebilecek bir târih kitabıdır.
6- Fezleke: Fezleket-üt Tevârih’in devamı niteliğindedir. 1591’den 1654 târihine kadar vuku bulan olayları anlatır. 1879’da iki cild olarak basılmıştır.
7- Kanunnâme, 8- Târîh-i Firengî Tercümesi, 9- Târih-i Kostantiniyye ve Kayâsire, 10- İrşâd-ül-Hayâfâ ilâ Târîh-ul Yunan ver-Rûm, 11- Süllem-ül-Vusul ilâ Tabakât-ü Fuhûl, 12- İhlâm-ül-Mukaddes, 13- Tuhfet-ül-Ahfârfil-Hikem ve’l-emsâl ve’l-Eş’âr, 14- Dürer-i Müntesira vel-Gurer-i Müntesira, 15- Düstûr-ül-Amel fî Islâhil-Hâlâl, 16- Beydâvî Tefsiri şerhi, 17- Hüsn-ül-Hidâye, 18- Resm-ür-Recm bis-Sim ve’l-cîm, 19- Câmi-ul-mütûn min Cüll-il-Fünûn, 20- Mîzân-ül-Hak fî ihtiyâr-il-ehak.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
 1) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; sh. 1028
 2) Mu’cem-ül-müellifîn; cild-12, sh. 262
 3) Keşfüz-zünûn mukaddimesi
 4) El-alâm; cild-7 sh. 236
 5) Kâmûs-ül-a’lâm; cild-7, sh. 3806
 6) Brockelmann sup-2, sh. 635
 7) Rehber Ansiklopedisi; cild-9, sh. 351
 8) Osmanlı Müellifleri
 9) Kâtib Çelebi (Kültür Bakanlığı. Yayını-1988)
10) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; cild-16, sh. 21