24 Temmuz 2015 Cuma

MAHMUT CELALEDDİN PAŞA


Osmanlı Devleti’nin son devirlerinde yaşamış devlet adamlarından. Tarihçi, şâir ve yazar.
Sultan üçüncü Ahmed Han devri sadrâzamlarından Çorlulu Ali Paşa’nın torunlarından olup, mâliye nezâreti muhasebecisi ve vüzerâ kapı kethüdalarından Mehmed Azîz Efendi’nin oğlu olan Mahmûd Celâleddîn Efendi, 1840’da İstanbul Vefâ’da doğdu. Annesi Fatma Zehra Hanım’dır. Babasının ve annesinin tek erkek evlâdı olan Mahmûd Celâleddîn, altı yaşında iken sultan Bâyezîd Rüşdiyesi’ne, 1849’da Dârülmeârif’e girdi. 1852’de buradan me’zun oldu. Bu arada zamanın hocalarından çeşitli dersler aldı ve Fransızca öğrendi. Sultan birinci Abdülmecîd Han’ın huzurunda yapılan imtihanda üstün başarı gösterdi. Mülâzim (stajyer) olarak Meclis-i vâlâ mazbata odasına girdi. Bu sırada 17 yaşında olan Mahmûd Celâleddîn Efendi, kısa bir müddet içinde başarı göstererek 1861’de Meclis-i vâlâ başkâtip muavinliğine tâyin edildi. Yazısı gayet güzel olduğundan, bir sene sonra başkâtipliğe terfî ettirildi. 1853 yılında dördüncü mecîdî rütbesi nişanıyla taltif olundu. 1864’de rütbe-i ûlâ, sınıf-ı sânîsi, bir sene sonra da üçüncü mecîdî rütbesi nişanı verildi. 1866’da rütbe-i ûlâ sınıf-ı ûlâsına yükseltildi. 1867’de mecîdî rütbesine nail olarak sadrâzam Âlî Paşa’nın maiyyetinde ıslâhat için Girid’e gitti. Beş ay müddetle sadrâzamın maiyyetinde kâtiblik yaptı.
Dönüşünde yeni kurulan Şûrâ-yı devlet âzâlığına ve bu âzâlığa ilâve olarak şûra başkâtipliğine tâyin, olundu. 1870’de bâlâ rütbesi ile dâhiliye müsteşarlığına ve aynı sene içinde âmedciliğe tâyin edildi. Âlî Paşa’nın Eylül 1871’de ölümü üzerine yerine geçen sadrâzam Mahmûd Nedîm Paşa tarafından azledilip, on sekiz ay müddetle maaşsız ve vazifeden uzak olarak kaldı. Bu sırada Şefiknâme şerhi olan Havzat-ül-kâmilin adlı eserini yazdı. 1873’de Adliye nezâreti muhâkemât dâiresi âzâlığına tâyin edilen Mahmûd Celâleddîn Efendi, 1875’de ikinci defa âmedciliğe getirildi. Sultan Abdülazîz Han’ın hal’i, sultan beşinci Murâd Han ve sultan İkinci Abdülhamîd Han’ın tahta geçişleri sırasında bu vazîfede bulunuyordu. 1878’de iki ay kadar azl edildi. Daha sonra sultan Abdülazîz Han’ın tahttan indirilmesi ve şehîd edilmesine sebeb olanların muhakeme edilmesi esnasında, o devirlerde vazife yapmış birisi olarak delillerin toplanmasında önemli vazifelerde bulundu. 15 Kasım 1881’de en yüksek rütbe olan vezirlik rütbesine nail oldu. Tanzîmât dâiresi reisliği uhdesinde kalmak üzere, 31 Mayıs 1885’de Umûr-ı nâfiâ komisyonu âzâlığına getirildi. 1887’de Girid’de zuhur eden karışıklıkları gidermek ve tahkikat yapmak üzere fevkalâde me’mûriyetle Girid’e gönderildi. Buradaki vazifesini kırk günde tamamlayan Mahmûd Celâleddîn Paşa, dönüşünde Sisam adasına uğradı ve orada çıkan kargaşalığı da yatıştırdı. Böylece sultan İkinci Abdülhamîd Han’ın fevkalâde takdirini kazandı ve kendisine murassa Osmânî nişanı verildi. Muvâzene-i Umûmîye komisyonu reisi oldu. Aralık 1887’de Mâliye nâzırı olan Mahmûd Celâleddîn Paşa, sadrâzam Yûsuf Kâmil Paşa’nın isteği üzerine Ağustos 1888’de bu vazifeden azledildi. Haziran 1889’da Girid’de zuhur eden asayişsizliği gidermek için ikinci defa gönderildi. Vazifesini başarıyla tamamlayıp döndükten sonra Şûrâ-yı devlet tanzîmât dâiresi reisliğine tâyin edildi. Ancak, kısa bir süre sonra bu vazifeden, kendi isteğiyle, ayrıldı. Bir kaç ay sonra Hüdâvendigâr (Bursa) vâliliğine, Ağustos 1891’de Ticâret ve nâfiâ nâzırlığına tâyin edildi. Fakat on bir gün sonra Girid vâli ve kumandanı Cevâd Paşa’nın sadrâzam olması üzerine Girid vâli vekilliğine gönderildi. Aynı sene içinde murassa mecîdî nişanı ile liyâkat madalyası verilen Mahmûd Celâleddîn Paşa, Temmuz 1894’de Turhan Paşa’nın Girid vâli vekilliğine tâyini üzerine İstanbul’a döndü. Bir müddet konağında oturdu. Kasım 1895’de ikinci defa Ticâret ve nâfiâ nâzırlığına getirildi ve ölümüne kadar bu vazîfede kaldı. Bu vazifesine ilâve olarak Rumeli vilâyât-ı ıslâhat komisyonu reisliği, bütçe komisyonu reisliği, Zirâat Bankası genel müdürlüğü vazifelerini de yürüttü. 1896’da en yüksek nişan olan murassa iftihar nişanı ile taltîf edildi. Yakalandığı zâtürre hastalığından, kurtulamıyarak 18 Ocak 1899’da geçirdiği bir ameliyat neticesinde vefât etti. Vasiyeti üzerine Beşiktaş’taki Yahyâ Efendi dergâhı kabristanına defnedildi.
Mahmûd Celâleddîn Paşa’nın ilk evliliğinden Paris büyükelçisi olan Sâlih Münir Paşa, İkinci evliliğinden ise, Şemseddîn Ziya, Atıf (Eski Sivas meb’ûsu), Feridun ve Aziz beylerle Ayşe Vİldan Hanım dünyâya gelmişlerdir.
Arapça, Farsça ve Fransızca bilen Mahmûd Celâleddîn Paşa; kalemi kuvvetli, ifâdesi güzel, rik’a yazıda üstâd ve iyi bir şâirdi. Hukuk ve târihde ihtisası olup, pek çok kânun ve nizâmnâmeyi bizzat kendisi hazırlamıştır. Zekî, ince ruhlu, güler yüzlü olmakla beraber, şaka ve nükteden hoşlanmazdı. Kapısı herkese açık olup, fakirlere yardım ederdi. Zamanının en meşhur münşilerinden idi ve yazdığı mazbatalar Bâb-ı âlî kalemlerinde örnek kabul edilirdi.
Sultan Abdülazîz Han devrinde mühim mevkîlerde bulunmuş olan Mahmûd Celâleddîn Paşa, siyâsî görüşleri yönünden Mustafa Reşîd, Âlî ve Fuâd paşaların etkisinde kalmış, bu yüzden sultan Abdülazîz Han’ın kendisine gösterdiği teveccüh ve iltifata rağmen, sarayla münâsebeti resmî olmuştur.Mir’ât-ı Hakikat adlı eserinden anlaşıldığına göre, saltanat sisteminin devamına tarafdâr olmakla birlikte, devletin meşrûtiyetle idare edilmesini istemiştir. Vazîfesi sebebiyle sultan İkinci Abdülhamîd Han ile yakın münâsebeti bulunan Mahmûd Celâleddîn Paşa; mevzuata uyan başarılı bir devlet adamı, tarihçi, yazar ve şâirdi.
Eserlerinden bâzıları şunlardır:
1839’dan vefâtına kadar olan zaman içinde meydana gelen hâdiseleri anlatan üç cildlik Mir’ât-i hakikat adlı târih kitabı, 1703 Edirne vak’asından bahs eden Şefiknâme şerhi, Girid vekâyiine dâir yazmış olduğu Girid ihtilâl târihi ve Ravzat-ül-Kâmilîn’dir. Bunlardan başka, basılmış olarak bâzı şiirleri, resmî nutukları ve bir kısım mektubları vardır.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Mir’ât-ı Hakikat; sh. 20
2) Resimli Târih Mecmuası; sh. 2840, 2906