On yedinci asrın meşhûr târihçisi. İsmi, Mustafa Nâim Efendi’dir. 1655 (H. 1065)’de Haleb’de doğdu. 1716 (H. 1128)’de Mora’da Ballubadra (Paliopatras) kasabasında vefât etti. Genç yaşta Haleb’den İstanbul’a gelip Saray-ı hümâyûnda baltacılar koğuşuna girdi. Haleb’de başladığı tahsilini İstanbul’da Enderûn mektebinde devam ettirdi. Daha sonra Dîvân kalemi kâtibliği vazifesini ve bu arada Nâimâ mahlasını aldı.
Genç yaştan beri ilmî araştırmalara büyük merakı olan Nâimâ, sarayda ve İstanbul’da bulduğu iyi imkânları değerlendirerek, târih, astroloji ve edebiyat dallarında bilgisini genişletti. Bu gayretleri neticesinde 1682’de Dîvân-ı hümâyûn kâtipleri arasında vazîfe aldı. Bu vazîfede iken reîsülküttâb Râmî Mehmed Paşa ile Rumeli kazaskeri Yahyâ Efendi tarafından himaye gördü. Târih ilmine karşı çok meraklı idi. Ayrıca Haleb kütübhânelerindeki târih kitablarından öğrendiği bilgiler ona ayrı bir vasıf kazandırmış ve îtibâr sağlamıştı.
Nâimâ 1700 senesinde Amcazade Hüseyin Paşa tarafından resmî târih yazıcılığı yâni vak’anüvistlik vazîfesine tâyin edildi. Sadrâzam Amcazade Hüseyin Paşa Şârih-ül-Menâr adlı eseri verip, esas kabul etmek suretiyle, bir târih yazmasını istedi. Bunun üzerine Osmanlı târihinde meşhur bir eser olan “Ravdat-ül-Hüseyn fî Hülâsâ-i Ahbâr-il-Hâfikayn” adlı eserini yazdı. Bu eseri yazmasında ve diğer hususlarda kendisine çok yardımı dokunan sadrâzam Amcazade Hüseyin Paşa’ya çok minnetdâr kaldı. Meşhur eserini de ona ithaf etti. O da kendisine takdim edilen bu eseri beğenip, müellife ihsânlarda bulundu. Nâimâ’nın yazdığı bu târih kitabı, 1574 senesinden 1659 senesine kadar seksen seneye yakın bir dönemin hâdiselerini anlatmaktadır.
Nâimâ, Edirne vak’asına kadar Amcazade Hüseyin Paşa’nın maiyyetinde çalıştı. Edirne vak’asından sonra Dâmâd Molla Hasan Paşa ve Dâmâd Ali Paşa’nın yanında çalışmaya başladı. Maîyyetinde çalıştığı devlet erkânı, başarılı ve verimli çalışmasını beğendi. Bu sebeple güven ve sevgi kazandı. Netîcede 1704’de Dîvân-ı hümâyûn kâtibliğinden defter emînliğine birkaç ay sonra da Anadolu muhâsibliğine tâyin edildi. Kısa zamanda yüksek makamlarda vazîfe alan Nâimâ, rivayete göre zamanının devlet idarecileri hakkında bâzı sözleri sebebiyle 1706’da Hanya kalesine sürgün edildi. Çorlulu Ali Paşa’nın yardımıyla sürgün yeri Bursa’ya çevrildi. Bilâhare affedilerek tekrar İstanbul’a döndü.
Bir müddet devlet idaresinde çeşitli vazifeler yaptıktan sonra, ilme çok meraklı olan Dâmâd Şehîd Ali Paşa’nın emrine verildi. Nâimâ onun yanında kısa zamanda yükselip, 1709’da tekrar Anadolu muhasebecisi oldu. 1712’de yeniden defter emînliğine 1713’dede baş muhasebecilik vazîfesine tâyin edildi. Bu vazîfelerindeki başarısı ile, Ali Paşa’nın güvenilir maiyyeti arasına girdi. Bu sırada sadrâzam Aii Paşa, Mora üzerine bir sefer yapmayı kararlaştırdı. Nâimâ bu seferin neticesinden endişelendiği için sefere tarafdâr olmadı. Ancak sefer yapılıp, Mora yarımadası fethedildi. Bundan sonra Nâimâ Mora’da iken tenzîl-i rütbe kabilinden tahrîr kâtibliğine tâyin edildi. Buna çok üzülen Nâimâ bu vazifede iken 1716’da Baltubadra (Paliopatras)’da vefât etti. Kabri oradaki Fethiye Câmii civarındadır.
Nâimâ’nın yazdığı Osmanlı târihi, şehnâmelerden sonra Osmanlı vak’anüvisleri arasında önemli bir yer tutmaktadır. Nâimâ Târihi diye de tanınan bu eserine, doğu ve batının haberlerinin hülâsası, Hüseyin’in bahçesi mânâsında Ravdat-iü-Hüseyin fî hülâsâti ahbâr-ı hâfıkaynadını vermiştir. Eseri yazarken asrının kendinden önceki meşhur tarihçilerinden, târih hâdiseleri yaşamış olan güvenilir kimselerden istifâde etmiştir. Kaynakları, Kâtib Çelebi’nin Fezleke’si, Düstûr-ul-amel veMîzân-ül-hak adlı eserleri, İbn-i Haldun’un Mukaddime’si, Âlî’ninNasîhatüsselâtîn’i, Peçevî, Abdi Paşa Vakayinamesi,Karaçelebizâde Abdülazîz ve Vecîhî târihleri’dir. Asıl kaynağı ise,Şârih-ül-menârzâde Târihi müsveddeleridir. Çeşitli dillere tercüme edilen eser, 1734’de İbrâhim Müteferrika tarafından iki cild hâlinde basıldı. 1843, 1863 ve 1866 senelerinde tekrar basıldı. 1863 baskısı altı cild halindedir.
Nâimâ, eserinde yaşadığı devrin sosyal hayâtını tasvir etmiş ve hâdiselerin iç yüzünü aydınlatmayı ihmâl etmemiştir. Eseri îmâlı ve sâde üslubuyla Dünyâ ve Türk tarihçilerinin takdirlerini kazanmıştır.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Kâmûs-ül-a’lâm; cild-6, sh. 4593
2) Büyük Türk Klasikleri; cild-7, sh. 151
3) Rehber Ansiklopedisi; cild-13, sh. 18
4) Âlimler ve San’atkârlar; sh. 207
5) Resimli Türk Edebiyatı Târihi; cild-2, sh. 694
6) Osmanlı Târihi (Uzunçarşılı); cild-4, kısım-2, sh. 594