13 Nisan 2019 Cumartesi

NEŞRİ


Osmanlı tarihçilerinin meşhurlarından. Cihân-nümâ adlı eseriyle tanınan Neşrî’nin hayâtı hakkında kaynaklarda geniş bilgi yoktur. Doğum târihi bilinmemektedir. Karaman’da, Germiyan veya Edirne’de doğduğu rivayet edilmektedir. 1512 veya 1519 (H. 918-926)’da vefât etmiştir. Gençliğinde Bursa’da bulunduğu ve orada tahsîl gördüğü rivayet edilmiştir.
Neşrî, sultan ikinci Murâd, Fâtih Sultan Mehmed ve ikinci Bâyezîd Han devirlerini yaşamış ve hâdiselere şâhid olmuştur. Sultan ikinci Bâyezîd Han’ın pâdişâhlığının son senelerinde Bursa Sultaniye’sinde müderrislik yapmıştır. Yazdığı Cihân-nümâ adlı târih, sekiz kısımdan meydana gelen bir dünyâ târihidir. Ancak bu eserinin sâdece Osmanlı hânedânı ile ilgili olan altıncı kısmı zamanımıza kadar intikâl etmiştir. Bu bölümü de Târih-i Âl-i Osman adı ile meşhurdur. Bu altıncı kısım üç bölüm hâlinde olup, Evlâd-ı Oğuz Han, Rum Selçukluları ve Osmanlı Hânedânı şeklindedir. Osmanlı hânedânı ile ilgili kısım, sultan İkinci Bâyezîd Han devrine kadar vuku bulan târihî hâdiseleri ihtiva etmektedir. İkinci Bâyezîd Han’ın başardığı büyük işlerden, inşâ ettirdiği binalardan, uzak diyarlara gönderdiği elçilerden, vezirlerden, âlimlerden, velîlerden ve dervişlerden bahsetmiştir. Kendinden sonra gelen tarihçilere büyük ölçüde faydalı ve te’sirli olan Neşrî, bu meşhur eserini, sultan İkinci Bâyezîd Han’ın saltanatının ortalarına kadar vuku bulan hâdiseleri anlatarak bitirmiş ve Bâyezîd Han’ı medheden bir kasîde de eklemiştir.
Umûmî bir Türk târihi olarak yazılan Cihân-nümâ’nın bulunmayan kısımlarında Oğuz Han ve çocuklarından, Türk devletlerinden, Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklularından bahsedildiği tahmin edilmektedir. Neşrî’nin bu eseri yazıldığı zamandan îtibâren muteber tutulmuştur. İdrîs-i Bitlîsî, Hoca Sa’deddîn Efendi, Solakzâde, Rüstem Paşa, Âlî ve Müneccimbaşı gibi meşhur tarihçiler onun eserinden çok faydalanmışlardır.
Neşrî eserinin mukaddimesinde, Türkçe bir târih kitabı yazmayı arzu ederek bu işe başladığını kaydetmiştir. Hâdiseleri anlatırken ihtiyatlı davranmış ve sâde bir dil kullanmış olup, ifâdeleri sâde Anadolu Türkçesi’dir. Hâdiseleri tarafsız, ağırbaşlı ve îtimâd edilir bir üslûbla anlatmıştır. Yer yer yazdığı latifelere rağmen ciddî târih üslûbundan ayrılmamıştır.
Neşrî eserinde Osmanlı sultanlarını, inanmış mücâhidler olarak, büyük bir gazâ ruhu ile savaşan, vazifesini yerine getirmiş sultanlar olarak vasfeden nâdir tarihçilerdendir. Osmanlı sultanlarının, İslâmiyet’i tanımayan ülkeleri bu din ile şereflendirmek için çalıştıklarını ve bu uğurda gâzi veya şehîd olmayı arzu eden kıymetli sultanlar olduklarını anlatmıştır. Fethedilen yerleri derhâl îmâra başladıklarını, ahâlinin refahını te’min için, çalıştıklarını zikretmiştir. Bu iş için derhâl câmiler, medreseler, imâretler, hanlar, hamamlar ve kervansaraylar yaptırdıklarını anlatmıştır. İslâm medeniyetinin yayılıp kökleşmesi için verdikleri hizmetleri dikkatle tâkib edip, yazmıştır.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Kâmus-ül-a’lâm; cild-8, sh. 4577
2) Büyük Türk Klasikleri; cild-2, sh. 325
3) Kitâb-ı Cihân-nümâ (Neşr: F. R. Unat, M. A. Köymen; Ankara 1987)
4) Neşrî’nin Hayâtı ve Eserleri (Fahriye Arık, İstanbul 1936)
5) Neşri Târihi Üzerine Yapılan Çalışmalara Toplu Bir Bakış (Faik Reşit Unat Ankara-1943)