15 Nisan 2016 Cuma

SÜLEYMAN PAŞA


Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda; yiğitliği, cömertliği ve gazâ yollarında gösterdiği başarılarıyla ün yapan Rumeli fâtihi, mücâhid Osmanlı şehzâdesi. 1316 (H. 716) senesinde Bursa’da doğdu. Orhan Gâzi’nin büyük oğludur. Annesi ise Yarhisar tekfurunun kızı Nilüfer (Holofira) Hâtûn idi.
Süleymân Paşa, iyi bir tahsîl ve terbiye gördü. İznik ve İzmit’in fetihlerine katılarak askerî tecrübelerini artırdı. Olgunluk yaşına bastığında, yiğitliğini takdîr eden pederi Orhan Gâzi, onu Kocaeli’ye vâli yaptı. Göynük ve Mudurnu yöresi kendisine tımar olarak tahsîs edildiğinde, bir süre bu bölge Süleymân Paşa ili adıyla anılmıştır. Karesi ilinin fethinde önemli rol oynayan velîaht-şehzâde Süleymân Paşa bu beyliğin meşhur kumandanlarından Gâzi Fâzıl, Ece Halil, Evranos ve Hacı İlbeyi gibi beyleri maiyyetine alarak, Bizans ve Balkanlardaki gelişmeleri dikkatle takibe başladı.
1346’da Sırp kralı İstefan Duşan’ın Selânik’i kuşatması üzerine, Bizans imparatoru üçüncü Kantakuzen’in isteği ve babası Orhan Gâzi’nin emri ürerine 10 bin kişilik bir kuvvetle ilk defa Rumeli’ye geçen Süleymân Paşa, Bizans donanmasının da yardımı ile Selanik’i kurtardı. Bundan sonra Bizans İmparatorluğu için başlayan Kantakuzen-Yuannis mücâdelesinde Kantakuzen tarafını tutan Osmanlı kuvvetleri, Süleymân Paşa idaresinde bir kaç defa daha Rumeli’ye geçtiler. 1353 yılında Kantakuzen anlaşma mukabili olarak Süleymân Paşa’ya üs olarak kullanabilmesi için Çimbe kalesini verdi. Daha sonra büyük bir donanma ile Gelibolu kalesi ve Çimbe yöresi Süleymân Paşa tarafından feth edildi. İşte Osmanlıların Rumeli’deki hakîkî yerleşmeleri bu târihte başlamaktadır.
Bu arada Orta Anadolu şehirlerine hâkim Emir Eratna’nın ölümü dolayısıyla, ortaya çıkan karışıklıktan faydalanmak isteyen Sultan Orhan Gâzi, oğlu Süleymân Paşa kumandasında bir orduyu doğu hududunda kuvvetli bir nokta olan Ankara üzerine gönderdi. Nitekim Süleymân Paşa 1354’de gelerek şehri kolayca fethetti. Ankara kalesinin fethi önemli bir hâdise olup, Osmanlıları Sakarya ile Kızılırmak arasındaki topraklara hâkim kılmıştır. Bundan sonra tekrar Rumeli üzerine sevkedilen Süleymân Paşa’nın faaliyetleri sonucu Balkanlarda fetih ve yerleşme başladı.
Bu arada Gelibolu ve çevresi şiddetli bir deprem sonucu büyük hasar gördü. Bu fırsatı değerlendiren Süleymân Paşa, yanında Gâzi Fâzıl ve Halil Ece gibi kumandanlar da olduğu hâlde başta yıkılan kaleleri kolaylıkla ele geçirdi. Bundan sonra Gelibolu yarımadasının en dar yeri olan Eksamilye berzahını aşarak Doğu Trakya’ya ayak bastı. Malkara ile Keşan’ı aldı. Ardından Çorlu’yu fethedip İstanbul Edirne yolunu kesti. Bu fütûhat esnasında Osmanlıların şehir ve köyler halkına İslâm’ın güzel adaleti ile muamele etmeleri ve ihsânlarda bulunmaları, fetihleri kolaylaştırdı. Süleymân Paşa ayrıca fethettiği bölgelere Biga’dan Türk ahâli getirterek iskân etti. Böylece bölge halkının müslüman ahâli ile tanışarak İslâmiyet’in yayılmasını sağladı.
Diğer taraftan Gelibolu yarımadasının Türklerce fethi Bizans’ı karıştırdı. Bu fütûhata sebeb olarak gösterilen Kantakuzen iktidarı paleologlara bırakarak bir manastıra çekildi. Kantakuzen bu arada rakibi paleologlara Türk fütûhatına karşı durmanın imkânsız olduğunu da belirtti. Nitekim bu sırada Balkan devletlerinin birbirleri ile çarpışmaları, Süleymân Paşa’nın faaliyetlerini kolaylaştırıyordu.
1358’den itibaren yanına kardeşi şehzâde Murâd’ı da alan Süleymân Paşa, Ferecik ve Dimetoka’yı da fethederek Meriç’i aştığı gibi, İstanbul surlarına kadar akınlar yaptırdı. Süleymân Paşa buraları da Türkleştirmek için Anadolu’daki Osmanlı arazisinden (Karesi taraflarından) bir kısım yörük nakledip yerleştirdi. Buna mukabil elde edilen yerlerin askeri sınıftan olan Rumlarını da, isyân çıkarma ihtimâli üzerine Anadolu’ya yâni Balıkesir ve havalisine geçirdi.
Süleymân Paşa, hayâtının en faal devresinde Bolayır ile Seydikavağı arasında avlanırken atının sürçmesi sonucu düşerek vefât etti (1359). Ölümünde 43 yaşında bulunan şehzâdenin cenazesi, Bolayır’a getirilip kendi yaptırdığı imâretin bahçesine defnedildi.

Akıllı Kişiler Öğünmekten Ar Ederler

Süleymân Paşa’nın Rumeli’de giriştiği fütûhat, küffâr diyarında görülmedik bir te’sir bıraktı. Macar, Bulgar, Eflak ve Sırp kralları bu bahadırın ortaya çıkmasıyla korkuya düşerek yeni yeni ordular toplamaya başlamışlardı. Bunlar Bizans İmparatoru’na gönderdikleri haberde; “Şimdiye dek Rum ülkesi, düşmanın saldırılarından korunabilmekte iken, İslâm ordularının baskısı iyice gelişmiş ve kale ile hisarları ele geçirmede, kiliseleri, putları yıkmada gayretleri günden güne artmış, güçleri çoğalmıştır. Karşı çıkmakta gevşeklik gösterirsek cümlemizin yok olmasına, onların devletlerinin yücelmesine yol açılmış olur. Henüz ayakları yere iyice basmadan, bu diyarda dayanakları sağlamlaşmadan ve atalarımızdan kalan devletlerin bayraklarını, kılıçları paralamadan, ayaklarını ülkemizden kesmek için, gayret sarfetmek başlıca mes’elemizdir” demişlerdir.
Şanlı şehzâde, düşmanın saldırı haberlerini alınca, emrinde din yolunda savaşanlara, din kardaşlığında bulunanlara şu güzel sözlerde ve vasiyetlerde bulundu:
“Şu gördüğümüz olağan üstü işler, yaptığımız akıl almaz girişimler, şimdiye dek zaferleri rehber edinen ordumuzun yeni ülkeler açmasına sebeb olmuştur. Bu fetihler, gerçekte Allahü teâlânın yardımı ve cenâb-ı Peygamberin mucizesinden başka bir şey değildir. Yoksa, bu kısa zamanda, bu kadar az bir askerle böyle bir destek ve yardım olmasa, bu kadar çok iş görmek kolay şey değildir. Meydana gelen fetihler, İ’lâ-yı kelimetullah için gerçekleşmiştir. Sağlam inançlara sahip kişiler, cihâd yolunda gayret edip, baş koymak yolunu seçmek zorundadırlar. Hele şimdi, sonu kötü olan düşmanın toptan harekete geçmesi, asker toplaması bunu gerektirir. İslam ehline lâyık ve uygun olan budur ki, “Ne kadar az bir topluluk Allah’ın izniyle, çok kalabalık bir birliği yenilgiye uğratmıştır” buyruğuna inanarak din yolunda savaşırken, kullarının efendisi olan Allah’ın yardımına güvenerek, yaradılışı kötü küffar ile cenge çıkmalı, sapıklığında inatçı düşman üzerine atılmalı, yılmadan ürkmeden direnmelidir. Hayat, herkese giydirilen emânet bir elbisedir. Bununla akıllı kişiler öğünmekten ar eyler. Size gerek olan, iyi anılar bırakmaktır. Her kişinin nefesleri sayılı, sonu da bilinmektedir. Yaşamaktan sonra ölüm gerçek iken, cihânı yaradan da, “Hayat ve ölümü yarattı” buyurmakla buna işarette bulunmuştur. Böylece herkesin, ölümün her an hazır ve ruhları derleyen meleğin de ensesinde beklediğini bilmesi gerekir. Eğer vâdedilen ölüm günüm gelib çatar ve devletli yıldızım yokluk akşamında kaybolur, talihin amansız kılıcı ömür bağımı keserse, sakının ki, din düşmanlarından yüz döndürmeyesiz ve sonu kötü kâfirlerin önünden kaçmayasız. İslâm’ın sancakları din yolunda savaşanların gayretiyle durmuş ve İslâm ülkeleri bir düzene konmuş iken Allah’ın desteğinden ümid kesmek, apaçık akılsızlık eseri olur. Başbuğumuzun yokluğu yenilgiyi gerektirmez. Gerçek serdârımız iyilerin efendisi, hayra koşanların başbuğu olan Hazrettir. Keremli pâdişâhların görünmesine sebeb ve hazret-i Muhammed’in dinini kuvvetlendiren O’dur. Yüce Allah’ın salât ve selâmı üzerine olsun. Şimdi benim vasiyetim ve sizlere söyleyeceğim son tavsiyeler bunlardır ki, sonu kötü olan bu kalabalık, toptan hazırlandığına göre, onlarla savaşın, Allahü teâlânın emri olduğunu kesinlikle bilesiz. Safları boşaltıp kaçmanın en büyük günahlardan ve utançlardan olduğuna inanmış ve sapkınlar ordusunu yenmeye azmetmiş olasız. Sapkınlarla savaşta tokuşta korkaklık etmek, en büyük vebal ve kusurdur. Dindarlığın gereği, Allah’ın desteğine güvenerek kılıç kullanmaktır. Rabbimizin desteği yâr olunca, karşımıza çıkan tepelenesice topluluğun sonu felâket olmak gerekir. Safları düzenlemek, önünüze çıkan belâları göğüslemek, benim varlığıma bağlı değildir. Doğru yolları gösteren Hazrete sığınarak, Peygamberlerin efendisi olan zâtın rûhâniyetine bağlanarak, hasımlarımıza karşı direnmede sabır ve tahammül idesiz.”
İşte yirmi üç yıl boyunca kâfirlerle cihâd eden ve Rumeli’yi Türklere ikinci vatan yapan şanlı şehzâde Süleymân Paşa, her seferinden önce böyle güzel sözlerle yanındaki gâzilerin gönüllerini alır ve onları şecâata getirirdi.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Tâc-üt-tevârih (Hoca Sâdeddin Efendi); cild-1, sh. 88, 92
2) Osmanlı Târihi (Uzunçarşılı); cild-1, sh. 156-158
3) Âşıkpaşazâde; sh. 48
4) Neşri Târihi; cild-1, sh. 172, 186