Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gâzi’nin büyük oğlu. Kendisine ağabey mânâsına Başağa Paşa nâmı verildi. Annesi Şeyh Edebâlî’nin kızı Bâlâ Hâtûn’dur. Ömer Bey’in kızı Mâl Hâtûn’dur diyenler de vardır. Doğum yeri ve târihi kesin bilinmemektedir. 1333 (H. 733) târihinden sonra vefât etti. Bursa’da babası Osman Gâzi’nin yanında medfûndur.
Alâaddîn Paşa, dedesi Şeyh Edebâlinin terbiyesinde büyüdü. Daha sonra Yenişehir’e babası Osman Gâzi’nin yanına gidip cihâd ve gazâ ile meşgul oldu.
Orhan Gâzi, beyliğin idaresini eline alınca, Alâaddîn Paşa’ya Bursa ile Mihalic arasında bulunan Kete mıntıkasındaki Kotra arazisinin mülkiyetini verdi. Alâaddîn Paşa; akıllı, tedbirli, adaletli, âlim bir zât olduğu için, Orhan Gâzi daha sonra onu davet edip, vezirlik ve sadâret işlerini havale etti. Alâaddîn Bey böylece Orhan Gâzi’nin en büyük yardımcısı oldu. Nizâm ve kânunlar ortaya koyup, devletin sağlam temeller üzerine kurulmasına çalıştı. Bir çok Osmanlı müessesesinin kuruluşu Alâaddîn Paşa’ya izafe edilmektedir. Meselâ Çandarlı Kara Halîl Paşa ile birlikte Osmanlı (yaya) ordusunun teşkîli bunlardan biridir.
Alâaddîn Paşa’nın soyundan gelenler, on beşinci asrın ikinci yarısında Neşri ve Âşık Paşazâde tarafından ve on altıncı asırda da tapu tahrirlerinde, dedeleri tarafından te’sis olunan vakıflar münâsebetiyle zikredilmektedir.
Bursa’da devlet hastahânesini geçince sola dönen Alâaddîn caddesi sonunda bir câmisi vardır. Câminin giriş kapısı üzerinde sülüs harflerle yazılı kitabede, Alâaddîn Câmii olduğu “726 binâ-i evvel 1278 binâ-i sâni” yazılıdır. Câmi, kuzey tarafında üç bölümlü son cemâat yeriyle birlikte tek kubbeli klasik biçime uyarken, Bursa’da kanatlı (zâviyeli) (ters T) plânlı câmilerinde yeni bir gelişmeye öncülük etmiştir. Bu plân şeması, Selçuklu döneminin kubbeli medreselerine kadar uzanır. Osmanlıların Bursa’da bu plânda ilk bina ettiği câmi Alâaddîn Câmii’dir.
Cami 8,20 X8,20 metre ölçüsünde, kare plânlı asıl ibâdet alanı ile kuzey yönünde buna ekli üç kemerli, üzeri kubbelerle örtülü bir son cemâat yerinden meydana gelmektedir.
BÖLÜŞECEK NEYİMİZ VAR?
Altı yüz yıl, üç kıt’a yedi iklime hâkim olup, at koşturan, bu beldelere İslâmiyet’i duyuran Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey, Hakk’ın rahmetine kavuşunca, acaba oğullarına ne miras bıraktı? Âşık Paşazâde bunu şöyle anlatıyor:
“Babası ölünce Orhan Gâzi kardeşi Alâaddîn ile bir araya geldiler. İşin gereği ne ise gördüler. O zamanda tekkesi olan Âhi Hasan isminde mübarek bir zât vardı. Bursa hisarında beğ sarayına yakın olan tekkesinde zamanın büyükleri toplandılar. Osman’ın malı olup olmadığını sordular. İki kardeş arasında taksim edilmesi için araştırdılar. Baktılar ki, yalnız fetholunmuş ülkeler var. Akçe ve altın mevcûd değil. Osman Gâzi’nin yenice bir elbisesi, atın yanına asılan bir torbası, tuzluğu, kaşıklığı, bir sokman (Türkmen) çizmesi, iyice bir kaç at, bir kaç sürü koyunu vardı. Birkaç çift de öküzü bulundu. Başka bir şeyi yoktu.
Orhan Gâzi, kardeşine; “Sen ne dersin?” diye sorunca, o da; “Bu ülke senin hakkındır. Buna çobanlık etmeye bir pâdişâh gerek ki, memleketin işlerini görüp başarsın. Pâdişâha iş görmek için bâzı şeyler gerekir. Bunlar ise söylenilen atlardır. Koyunlar da pâdişâh şöleninin gerektirdiği şeydir. O hâlde bizim bölüşecek neyimiz var ki, bölüşelim” dedi.
Orhan Gâzi; “Öyleyse gel sen çoban ol” dedi. Alâaddin Paşa; “Kardeş! Babamızın duâsı ve himmeti seninledir. Onun içindir ki, kendi zamanında askeri senin yanına vermişti. Şimdi çobanlık dahi senindir” dedi. Zamânın büyükleri de bunu kabul etti.
Orhan Gâzi; “Öyleyse sen bana paşa ol” dedi. Alâaddîn Paşa kabul etmedi. Sâdece küçük bir köy diledi. Orhan istediği köyü verdi.”
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Tevârîh-i Âl-i Osman (Âşıkpaşazâde); sh. 36
2) Fezleke-i Târîh-i Osmânî; (İstanbul-1299); sh. 12
3) Kitâb-ı Cihânnümâ (M. Neşri); cild-1, sh. 147
4) Kâmûs-ül-a’lâm; cild-4, sh. 4169
5) İslâm Meşhûrları Ansiklopedisi; cild-1, sh. 322,
6) Tevârîh-i Âl-i Osman (Oruç bin Âdil, Neşr, Babinger, 1925); sh. 5
7) Târih (Lütfi Paşa, İstanbul-1341); sh. 27
8) Alâaddîn Bey (Hüseyin Hüsâmeddîn; TOEM, XIV- XV)
9) Târih-i Devlet-i Osmaniye (Hammer); cild-1, sh. 128