17 Mart 2018 Cumartesi

KASSAM


Osmanlı Devleti’nde, vefât eden bir kimsenin terekesini (geriye bıraktığı malını), İslâmî mîrâs hukukuna göre, vârisleri arasında paylaştıran me’mûr. Arabça bir kelime olan kassam, lügatte kısım kısım ayıran, veren demektir.
Osmanlılarda kâdıların, vazîfe ve salâhiyetleri arasında, amme hukukunu koruyan bir otorite olarak; yetim ve gâiblerin haklarını korumak, vasiyyetlerin İslâmiyet’e uygun şekilde yerine getirilip getirilmediğini kontrol etmek, vefât edenlerin mirasına el koyup geride kalan, mirasçıları ve bunların hisselerini tesbit etmek de vardır. Bu suretle, mirasçılar arasında küçük yaşta çocuklar bulunduğu takdirde, bunların hisseleri vasîlerine teslim edilir ve vasînin muameleleri kâdı tarafından, devamlı olarak kontrol edilirdi. Bunun yanında, mîrâsçılar arasında malların taksimi hususunda, anlaşmazlık hâllerinde veya vefât edenin alacak veya borçlarının mahkeme kararıyla isbât, tâkib ve tahsili îcâb eden hâllerde, kâdının ihtisas sahibi me’muru (âdil, emin, ferâiz ilmini iyi bilen) kassam vazifeli idi. Kassâmlar yaptıkları iş karşılığında, resm-i kısmet adıyla terekeden bir ücret alırlardı. Bu ücretler, kanunnâmelerde belirtildiği şekilde alınırdı.
Kassâmlar, kazasker kassâmları ve kâdılık kassâmları olmak üzere ikiye ayrılırdı. Kazasker kassâmları, askerî sınıfın terekesini vârisleri arasında pay ederlerdi. Rumeli’dekiler, Rumeli kazaskerleri; Anadolu’dakiler, Anadolu kazaskerleri tarafından tâyin edilirdi. Bu askerî kassâmların askerler nâmına aldıkları resimleri, tahsîl etmek üzere müfettişleri de vardı. Bundan başka, yine askerî yâni, kazasker kassâmlarının muamelâtını gözden geçirip, bakiye resimleri tahsîl için, zaman zaman Anadolu ve Rumeli’ye üç koldan süvari kassâmları yollanır ve ellerine fermanlar verilirdi. Süvârî kassâmları her teftiş ettiği yerde tahsîl edilen kısmet-i askeriyyeyi, kâdılık sandığından tesellüm ederek, elindeki mühürlü defteri, bu resimleri kendisine teslîm eden kâdı veya naibine mühürletirdi. Mahallî ve askerî kassâmların azli ve yerine başkasının tâyini, süvârî kassâmının selâhiyeti dâhilinde olduğu gibi, bunlar hakkındaki şikâyetler veya taltif edilmeleri hakkında verdikleri raporlar da hükûmetçe dikkate alınırdı.
Eyâlet, sancak ve kazalarda kâdıların maiyyetindeki, kâdı ve mevâlî kassâmları, askerî sınıfın dışındaki şehirlinin mîrâs işlerine bakarlardı. Her kâdılıkta ayrı bir kassâm (tereke) defteri tutulur, vefât edenin terekesinde bulunan eşya ve mallar, kassâmın önünde birer birer deftere geçirilirdi. Bilirkişi (ehl-i hibre), yardımıyla her birinin kıymeti takdir olunup, vefât edenin techîz, tekfîn ve ıskat masrafları ile kassâmın emeği karşılığı alacağı ücret, tereke yekûnünden çıkarıldıktan sonra, kalan mallar kânuna göre vârisler arasında taksîm edilirdi.
Bâzan, kazasker kassâmı ile mahallî kâdı veya nâibler arasında resm-i kısmetin ne tarafa âid olduğuna dâir, ihtilâf çıkar ve mes’ele Dîvân-ı hümâyûna kadar gelirdi. Bunun için, kazaskerlere âid askerî rüsumların neler olduğu, hüküm yâni fermanla açıklanarak, aradaki ihtilâf halledilirdi.
Tanzîmât’ın ilânından sonra, bütün kassâmlıklar kaldırılmış, yalnız İstanbul’da bir tek kassâmlık bırakılmıştır. Eyâlet ve sancaklardaki mîrâs taksim işleri mahallî kâdılara verilmiştir.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Osmanlı Târih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü; cild-2, sh. 209
2) Edirne Askerî Kassâmına Âid Tereke Defterleri (Ö.L. Barkan, Belgeler, T.T.K. Yayını, sayı 5-6)
3) El-İhtiyâr; cild-2, sh. 73
4) Osmanlı Devletinin İlmîye Teşkilâtı; Sh. 121
5) Redd-ül-Muhtâr; cild-5, sh. 222