On dokuzuncu asır Osmanlı şâirlerinden. 25 Kasım 1839 târihinde bir Çarşamba günü Hersek’in Mostar kazasında doğdu. Babası Zülfikâr Nafiz Paşa, annesi Çerkes Ayşe Hanım’dır. Dedesi ise Hersek vâlisi İstolçalı Ali Galip Paşa’dır. Hersek’te tahsîle başlayan Arif Hikmet, önce babasının, sonra dedesinin ölümü üzerine ailesi ile birlikte Bosna’ya taşındı. Tahsiline devam etmek istediğinden 1853 senesinde gittiği İstanbul’da özel hocalardan sarf, nahiv, meânî, beyân ve mantık dersleri aldı.
Tahsilini tamamladıktan sonra 1856 senesi Mart ayında Mısır kapısı kethüdası Murâd Bey’in yardımları ile rütbe-i hâcegânîye (devlet yazı işlerine) geçti. İlk olarak sadâret mektûbî kaleminde (sadrâzamlık özel kalem müdürlüğü) vazife aldı. Burada yedi-sekiz sene kadar çalıştıktan sonra, kendi arzusuyla ayrıldı. Hersek ve Bosna’yı da içine alan ve altı ay kadar süren bir seyahatten sonra İstanbul’a döndü. 1868 senesinde Cevdet Paşa’nın tavsiyesine uyarak Adliye nezâretine bağlı çeşitli dâirelerde görev aldı. 1872’den beri sürdürdüğü Mahkeme-i İstinaf hukuk kısmı mümeyyiz-i sânîliği (üst mahkeme hukuk kısmı ikinci müdürlüğü) görevinden maddî sebeblerden dolayı istifa etti.
Arif Hikmet, 1883 senesinde Erzurum merkez Bidayet mahkemesi hukuk dâiresi riyasetine (Asliye hukuk mahkemesi reisliği) tâyin edilerek, İstanbul’dan uzaklaştırıldı. Bir müddet sonra Bursa’ya tâyin edildi. Üç sene Bursa’da çalıştıktan sonra annesinin ölümü üzerine istifa ederek İstanbul’a gitti. Bir müddet sonra, aynı görevle Manastır’a gönderildi. 1888 senesinde ise, Yanya’ya tâyin edildi. 1891 yılında ise Kastamonu merkez bidayet reis-i evveli Ahmed Rif’at Efendi ile makamları değiştirilmek suretiyle Kastamonu’ya gönderildi. Daha sonra Adana, Ege ve Akdeniz adaları vilâyetlerinde aynı görevde bulunduktan sonra, izinli olarak İstanbul’a gittiği zaman, Adliye nâzırı Abdurrahmân Paşa’nın yardımlarıyla 1897 senesinde Derseâdet İstinaf mahkemesi âzâlığına tâyin edildi. 1900’de İstînâf-ı hukuk mahkemesi riyaseti, 1901’de Mahkeme-i temyiz âzâlığına terfi etti. 20 Nisan 1903 târihinde Şehzâdebaşı’ndaki evinde öldü. Cenaze namazı Fâtih Câmii’nde kılındıktan sonra Topkapı mezarlığına defnedildi.
Kadirî yoluna mensub, âlim bir zât olan Ârif Hikmet, Tanzîmât’ın ilânından kısa bir süre sonra doğmuş ve Tanzîmât’ın getirdiği değişme ve yenileşme içinde büyümüş, askerî ve hukuki sahada elli beş sene hizmet verdiği devletin inkırazını (çöküşünü) yakından tâkib etme şansızlığını yaşamıştır. Ârif Hikmet Bey’e göre, Osmanlı Devleti hakikî bir Tanzîmât hareketi yaşamamıştır. Zîrâ bu inkılâplar, yabancı devletlerin baskısı ile yapılmıştır. Tanzîmât’a karşı olan Ârif Hikmet, eserlerindeki muhteva herkesin anlayamayacağı kadar yeni olduğundan, zamanında eserlerini kimseye göstermemiştir.
İlme son derece önem veren, cehalete çok kızan Ârif Hikmet’in şöhreti, şiirlerin den gelmekle beraber, nesirde de başarılıdır. Kendisini zorlamadan, hızlı ve kolay yazı yazması, yazdıklarında tekrara düşmemesi, ifâdesindeki samimiyet ve şiir dilini ustalıkla kullanması, şâir olarak en önemli özelliklerindendir. Hikmet ve tasavvufa dâir şiirleri çoğunlukta olup, en güzelleri gazelleridir.
Arif Hikmet, özellikle şiir konusunda çok yeni düşüncelere sahiptir. Ona göre, şiir için vezin ve kâfiye gerekli değildir. Dolayısıyla şiir mensur da olabilir. Şiir sadece estetik sebeplerle yazılır. Şiirin mâhiyeti tahayyülden ibarettir. On yedinci asır şâirlerinden etkilenen Arif Hikmet, kendi zamanında ise, Leskofçalı Galip’in te’siri altında kalmıştır. Ârif Hikmet, şahsiyeti ile insanları kolayca etkisi altına alırdı. Çok güzel konuşur ve şiir okurdu. Hafızası fevkalâde kuvvetliydi. Sohbetlerinde karışık ve zor konuları basit ve anlaşılır hâle koyarak, dinleyenlerin takdirini toplardı. Bu özelliği nesrinde de görülür.
On dokuzuncu asra kadar şâirlerin beraber bulundukları, toplandıkları belli bir yer yoktu. Şiirde üstâd tanınan Ârif Hikmet, şâir dostlarıyla beraber bir Encümen-i şuarânın kurulmasına ön ayak oldu. 1861 senesi Haziran ayından itibaren Arif Hikmet’in Lâleli’de Çukurçeşme’deki evine her Salı toplanan bu meclise tanınmış şâirler katıldı. Bunlar arasında Osman Şems Efendi, Lebîb Efendi, Kâzım Paşa, Manastırlı Hoca Nailî Efendi, Halet Bey, Recâizâde Celâl Bey gibi tamâmiyle eski görüşlü şâirler bulunduğu gibi. Ziya Paşa ve Nâmık Kemâl gibi yeni düşüncenin kavgasını yapanlar da vardı.
Bunların bir araya gelmelerinin sebebi hepsinin şâir olmasıydı. Diğer sebebler ise, aralarında çeşitli vesilelerle kurulan dostluklarını samimi bir mecliste devam ettirmeye gayret eden bu şâirlerin hemen hepsi doğum ve me’mûriyet gibi sebeplerle Rumeli ile bağları vardır. Birbirlerinden farklı sebeplerle de olsa, encümendeki şâirlerin ekseriyeti Tanzîmât’a ve bilhassa ilim ve teknikte olmayan bir batılılaşmaya karşıdırlar. Bir sene kadar devam eden encümende, yazılan şiirlerin cemiyet içinde okuma işini Nâmık Kemâl, eserlerin kritiği yolunda meclisin yönetilmesi ve yönlendirilmesi işini de Leskofçalı Galip üstlenmişti. Aynı zamanda birer devlet me’muru olan meclis üyelerinin değişik yerlere tâyini bu meclisin dağılmasına sebeb oldu.
Arif Hikmet’in eserlerinden bâzıları şunlardır: 1- Levâyih-ül-hikem, 2- Cevâmi-ül-efkâr, 3- Sevânik-ül-beyân, 4- Misbâh-ül-îzâh, 5- Asâr-ı Hikmet, 6- Dîvân: Bunlardan en meşhur olanı Dîvân’ıdır. 1757 beytten meydana gelen Dîvân’ı devrin umûmî havasında dış Türklerin düştüğü kötü durumlar, Ehl-i Beyt ve İslâm âlimleri hakkında yazılmış mersiyelerle doludur.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Hersekli Ârif Hikmet (Metin Kayahan Özgür); sh. 1
2) Son asır Türk şâirleri; sh. 654
3) Büyük Türk Klasikleri; cild-8, sh. 169
4) XIX Asır Türk Edebiyatı; sh. 237
5) Rehber Ansiklopedisi; cild-7, sh. 235