11 Eylül 2015 Cuma

MABEYN-İ HÜMAYUN


Sarayda harem dairesiyle dış dâireler arasında yer alan ve selâmlık dâiresi denilen kısım. Mâbeyn-i hümâyûn-u cenâb-ı mülûkâne adı da verilir. Hükümdarlar gündüzleri saraydan çıkmayacak olurlarsa burada ikâmet ederlerdi. Sarayın dışarısı ile her türlü muhâberât ve münâsebeti mâbeyn dairesince görülürdü.
Dört halîfe (radıyallahü anhüm) zamanında halktan bir kimse istediği zaman halîfe ile görüşebilirdi. Zamanla devlet büyüyünce, Emevîler devrinde hâcibler kullanıldı. Bunlar hükümdara halkın dilek ve isteklerini arz ederdi.
Osmanlı Devleti’nin ilk kuruluşunda sadelik hüküm sürdüğü için, ilk pâdişâhlar herkesle teşrîfât ve merasime hacet kalmaksızın görüşürlerdi. Devletin büyümesi ve gelişmesi neticesinde saray ve saray teşrifatı ortaya çıktı. Fâtih Sultan Mehmed Han, kanunnâmeler çıkartıp teşrifat için maddeler koydurmuş ve; “Evvelâ bir arz odası yapılsın. Cenâb-ı şerîfim pes perdede oturup haftada dört gün vüzerâm ve kazaskerim ve defterdârlarım rikâb-ı hümâyûnuma arza girsünler” demiştir. Bu duruma göre acele hâller dışında vezirler bile haftada ancak dört gün pâdişâhla görüşebilecekti.
Pâdişâhla görüşebilmek için müracaatlar, kapıağasına yapılır, o da mâbeynci görevi yapan kapıcılar kethüdasına duyururdu. Daha sonra sırayla vezir ve kazaskerlere haber verilirdi. Sultan İkinci Mustafa Han’dan itibaren silâhdarlâr aynı zamanda mâbeyncilik de yapmaya başladılar. Çuhâdâr ve rikâbdâr da her zaman pâdişâhın huzuruna girebilirdi.
Osmanlılarda ilk defa mâbeynci ünvânıyla me’mûr istihdamı sultan üçüncü Selim Han zamanında vâki oldu. Ondan sonra bu ünvân ile me’mûrlar tâyin edildi ve ehemmiyetleri de arttı.
Sultan İkinci Abdülhamîd Han devrinde mâbeyn başlı başına bir dâire hâline geldi. Saraydaki mâbeyn dâiresinde başmâbeynci, ikinci mâbeynci ve öbür mâbeynciler kendilerine ayrılan odalarda oturur, sırayla nöbet tutarlardı. Abdülhamîd Han mâbeyncileri bizzat seçerdi. Sadrâzam ile vezirler saraya geldiklerinde kendilerine ayrılan odalarda, diğer ziyaretçiler mâbeyn dairesindeki odalarda beklerdi,
Mâbeyn vazifelileri şunlardı:
Mâbeyn başkâtibi: Sarayın yazı işlerini idare eden teşekkülün (kurumun) reisidir. Diğer bir tarifle Osmanlı sultânı ile hükümet teşkilâtının başında bulunan sadrâzam arasındaki haberleşme ve yazı işlerine bakan me’murun ünvânı olup, bu vazife sahibinin asıl adı sır kâtibi idi. Emrindeki diğer me’mûrlara mâbeyn kâtibi denirdi.
Mâbeyn başkâtibi olarak hizmet edenlerden vezirler ile yüksek devlet me’mûriyetinde bulunanların yanında, Sa’îd Paşa gibi sadrâzam olanlar da vardır.
Mâbeynci: Pâdişâhın dışarı ile olan işlerine bakan ve dilekleri kendisine ulaştıran saray me’murlarıdır. Bunun yerine, yakın mânâsında kurenâtâbiri de kullanılmıştır. Enderûn ağalarından silâhdâr, çuhadar, rikâbdâr, tülbent ve peşkir gulâmı ile baş müezzin, sır kâtibi baş çuhadar, sarıkçıbaşı, kahveci başı ve tüfekçibaşı Mâbeyn dâiresinde hizmet ettikleri için, kendilerine Mâbeynci adı verilmiştir.
Mâbeynciler, nöbetleşe sarayda kalırlar ve nöbetçi oldukları günün gecesi odalarında yatarlardı.
Mâbeyn çavuşu: Buna hünkâr çavuşu da denilmiştir. Pâdişâhı korumak, atla habercilik yapmak ve davetlileri saraya çağırmakla görevli askerî saray me’murudur.
Mâbeyn erkânı: Saray ileri gelenlerine verilen ad olup; başkâtip, başmâbeynci, mâbeyn müşiri, dârüsseâde ağası, baş imâm, hazîne-i hassa nâzırı, ıstabl-ı âmire müdiri ve emsâli bu kabildendir.
Mâbeyn ferîki: Pâdişâhı korumakla görevli askerlerin, tümgeneral rütbesindeki kumandanıdır. Mâbeyn müşiri: Sarayda pâdişâh maiyyetindeki mareşal rütbeli askerî mümessildir. Plevne kahramanı Osman Paşa, mâbeyn müşirlerinin en meşhurudur.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Büyük Türkiye Târihi; cild-8, sh. 342
2) Rehber Ansiklopedisi; cild-11, sh. 124
3) Osmanlı Târih Deyimleri; cild-2, sh. 375
4) Devlet-i Osmaniye Târihi (Hammer); cild-3, sh. 230