5 Eylül 2015 Cumartesi

MAHMUT SAMİNİ


Evliyanın meşhurlarından. Erzurum’un Palu kasabasının Hun köyünde doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. 1897 (H. 1315)’de Palu’da vefât etti, seyyiddir. Kabri Murâd suyunun kenarındadır. Şafiî mezhebinde ve tasavvuf da mütehassıs idi. Tasavvufda hocası Ali Septî’dir. On üç sene hocasına hizmet ederek, ders ve sohbetlerinde kemâle erdi. Tasavvufda yirmiye yakın velî yetiştirdi. En meşhur talebeleri; Harput’lu Hâfız Osman Bedreddîn Efendi (İmâm Efendi) ve o zamanın Erzurum kazası olan Kığı kasabasında Hacı Yûsuf Efendi ile oğlu Muhammed Efendi ve Kığı müftîsi Muhammed Nûreddîn Efendi’dir. Mahmûd Sâminî hazretleri, en başta gelen talebesi Hâfız Osman Bedreddîn’i yetiştirmek için çok gayret sarfetmiş, onu tasavvufda kemâle erdirmek için manevî işaretler almıştır. Daha o, huzuruna gelip talebe olmadan geleceğini, vasıflarını belirtmiş, başından geçen önemli hâdiselere işaret etmiştir. Neticede onun tasavvufda yetiştirip kemâle erdirmiş ve böylece iki yüz bin kişiden ziyâde insanın kurtularak, sâlih mü’min olmasına sebep olmuştur.
Sâminî hazretlerinin Hâfız Osman Bedreddîn hazretlerine nasihatlerinden bâzıları:
“Hafız! Bir çocuk tahsîl çağına geldiği zaman, okuyup yazmaya nasıl harfleri öğrenmekle başlarsa, Hakk’a ermek de tavsiye edeceğim şu hususlara uymakla gerçekleşir:
1- Allahü teâlâyı tanımak, 2- Muhabbetullah (Allahü teâlâya muhabbet), 3- Gönlü toplamak, 4- Teslimiyet, 5- Nefsin arzularına uymamak, 6- Bu yolda gayret göstermek, 7- Kesrette vahdet, 8- Çok salevât okumak, 9- Kelime-i Tevhidi çok söylemek, 10- Az yemek, 11- Temiz giyinmek, 12- Halka faydalı olmak, 13- Mütehallik olmak (Güzel ahlâk sahibi olmak), 14- Mürşide itaat, 15- Arkadaşlarına şefkat, 16- Âleme ibret nazarı ile bakmak, 17- Vaktin kıymetini bilmek, 18- Hükümete itaat, 19- Hasedden ârî (uzak olmak), 20- Kimseye buğz ve düşmanlık etmemek, 21- Komşu hakkını ileri tutmak, 22- Sözünün eri olmak, 23- Kendini tanımak, 24-Dünyâdan lüzumlu kadar nasîb almak, 25- Âhireti unutmamak, 26- Doğruluktan ayrılmamak, 27- Haddi aşmamak, 28- Huzurla sükûn bulmak. Tasavvufun elifbası bunlardır. İnsanlar arasında aşk ateşiyle dolaş, fenalıkları yak, iyilikleri besle. İnsanı insana yaklaştır, Hakk’a ulaştır. Asla ilmine güvenme, fadlına kanma. Dünyâya aldanma, nefsine uyma, şeytanı at. Aşk ile yan, şevk ile kalk. Peşinden gelenleri ne olursa olsun iyi gözet, sapıkları düzelt. Huzûra dikkat, her sözün hakîkat, görüşlerin marifet olsun.
Hafız! Makâm-ı irşâd bir şimşektir. Çaktığı vakit etrafını aydınlatır ve düştüğü yeri de yakar. Marifet; o aydınlığı insanların kararan kalbine nüfuz ettirmek (sokmak) ve kalbleri aydınlatmaktır.
Tasavvufda yol bir arı kovanına benzetilmiştir. Arı gibi gayet muntazam çalışmak ve arı gibi bal yapmak, karıncalar gibi kanaatkar olmak lâzımdır. Bal yapmak idrâkine eriştiğinde, bu şifalı baldan müslüman kardeşlerine tattırmak elzemdir. Çalışanlar tadını alır. Çalışmayanları da çalıştırmak rehberin vazifesidir. Mahlûkâtın yaratılışındaki güzellikde, ilâhî hikmetler var. Bunlarda esrâr-ı mevcûddur. Evliyâ zâtlar iğnenin ufacık deliğinden Hindistan’ı seyrederler. Bu hâl ise, âlem-i misâlin altında bir hâldir. Âlem-i misâl bunun üstündedir. Resûl-i ekrem efendimizden nurlarını alırlar ve ondan sonra vahdet sarayının ezelî ve ebedî varlığında erirler. Benliklerinden sıyrılırlar. Sırr-ı Sübhânda, mazhâr-ı lutfa ererler” (Bkz. Osman Bedreddîn).
Hafız Osman Bedreddîn hazretleri hocası Mahmûd Sâminî hazretleri için yazmış olduğu bir şiiri şöyledir:
Kim gelip girse bu gün Sâminî gülzârına
Bir kademde vâsıl olur her kişi dildârına
Bir nefesde mürde dil bulur hayât-ı câvidan
Sâminî enfâs-ı kudsîden erer hem yârına
Âlem-i mânâda şâh olmak dilersen tâlibâ
Gel bugün ver varlığın Sâminî’nin vârına
Hem gönül âyinesin derd-i sivâdan pâk kıl
Er huzûr-i hazrete yanma bu furkat nârına
Âlem-i kudse erişmek ister isen Bedriyâ
Sıdk ile gel bende ol gir Sâminî bâzârına.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; sh. 1092
2) Osman Bedreddîn Efendi, Hayatı ve Hocaları (Ahmed Yazıcı, Türkiye Gazetesi kütüphânesi)
3) Harput Yollarında (İshak Sungur)