Osmanlı Devleti’nde yer alan hayır kurumlarından biri. Fakir ve muhtaçlara yemek yedirilen ve yemek dağıtılan yerlere imâret denilmiştir. İmâret; mâmur etmek, şenlendirmek, mâmurluk, hayır için fakirlere yemek verilen yer manasınadır. İmâr edilen her türlü yapı veya külliye için de bu tâbirin kullanıldığı görülmektedir. Sonradan aşevi, aşhâne denilen imâretler; umumiyetle bir külliye meydana getiren câmi, medrese, dârüşşifâ gibi bölümlerden biri olmuştur. Bir imâretten, medrese talebeleri, câmi ve hayratta vazifeli olanlar, fakir ve misafirler istifâde ederler ve günde dört-beş bin kişiye öğle ve akşam yemeği verilirdi.
İmâret, ilk defa asr-ı saadette kurulmuştur. Medîneli Ensâr ile Muhacirlerin fakirleri Mescid-i Nebî yanındaki Suffa denilen büyük çardak altında yaşarlar, ilim öğrenmek ve öğretmekle uğraşırlardı. Ömürlerinin çoğu, Resûlullah ile birlikte ilim öğrenmekle, cihâd etmekle geçerdi. Bunlara Eshâb-ı suffa denirdi. Sayıları değişirdi. Çok zaman yetmiş kişi olup, arttığı da olurdu. Bunlardan başka diğer eshâbın çoğu zengindi. İmaret müessesesi, Eshâb-ı kiram tarafından başlatılan daha sonraları da çok parlak devirler geçiren bir hayır kuruluşudur. Bu müesseseler dört halîfe, Emevîler, Abbasîler, Selçuklular devirlerinde devam ederek Osmanlılara geçen müesseselerdendir.
Cami, hastahâne, kervansaray, köprü, han, hamam ve çeşme gibi içtimaî müesseselerden biri de imâretler olup, bunların cemiyete ne kadar hayırlı oldukları yakın zamanlara kadar görülmüştür. Kuşları himaye ve onların kışın kar yağdığı zamanlarda bile yiyeceklerini ve yaz sıcaklarında içecekleri suyu te’mine kadar şefkat gösteren ecdadımızın, medreselerde okuyan talebelerle yolculara, muhtâc ve kimsesizlere ne kadar merhametli ve müşfik davrandıkları belli olmaktadır. Nitekim bugün eski vakıf ve arazi tahrir defterlerinden Osmanlı Devleti dâhilinde binlerce imâretin faaliyet hâlinde olduğu görülmektedir. Osmanlı Devleti, hâkimiyeti altında bulunan yerlerde ilmî müesseselerin yanısıra sosyal müesseselerin yapımına da büyük önem vermekteydi. Bu sosyal müesseseler (imâretler)’in muhafaza ve devamını sağlamak için de çevrelerinde han, hamam ve dükkan gibi yerler yaptırılarak, gelirleri bunlara bırakılırdı. Yine yeni fethedilen yerlerde yapılan imâretlere bir çok köyün malikâne hisseleri vakıf olarak veriliyordu. Diğer bütün sosyal müesseselerde olduğu gibi, imâretlere verilen vakıf gelirleri de evkaf defterlerinde kaydedilmiştir. Meselâ İstanbul’da Bâyezîd imâretinin yıllık geliri 9 milyon akçe idi. Yine Fâtih Câmii ve imâretini yaşatmak için Fâtih Sultan Mehmed, İstanbul’un çeşitli semtlerinde; 1.130 ev, 2.466 dükkan, 3 han, 54 değirmen, 14 Hamam, 9 bahçe gelirini vakfetmişti.
Osmanlılarda ilk İmareti 1336’da kuran Orhan Gâzi, müessesesinin açılışını yaparak fakirlere bizzat, yemek dağıttı. Osmanlıların son zamanlarına kadar devam eden bu müesseselerin yerine sonradan aşevleri kuruldu.
İznik ve Bursa’da pâdişâhlar ile hayırsever zengin kimselerin kurduğu imâretler yirmi dörde ulaşmıştı. Anadolu ve Rumeli gibi bir çok yer ile; İstanbul, Ankara, Edirne, Manisa, Amasya, Kayseri, Erzurum, Filibe, Selanik, Bolayır, Gelibolu ve daha bunun gibi bir çok yerde imâretler vardı. Bunlar misafirlere, medreselerde okuyan talebelere ve fakir halka en büyük destekdi. İmâretlerde verilen yemeklerin derecesi, onu besleyen vakfın veya şahsın zenginliğine göre değişirdi. Günde iki öğün yemek verileceği, mübarek gecelerde helva yapılıp dağıtılacağı ve vakıf sahibinin ruhuna Kur’ân-ı kerîm okunacağı vakfiyelere şart olarak konurdu. Mütevellî hey’eti bu hükümlere uymaya mecburdu. İmâretlerin yaptıkları hayırlı işler arasında bir kısım kimsesiz çocukların yetiştirilmesi işini üzerine alarak hayatlarını kazanacak bir çağa gelinceye kadar yetimlere maaş bağlanması da vardı. Nitekim Ayasofya vakfından 200, Edirne’deki sultan İkinci Murâd vakfından 40 ve Fâtih imâreti vakfından 250 yetime maaş bağlanmıştı. Bu yetimlerin seçilmesi işi ile İstanbul kâdısı meşgul olmakta ve her türlü işler kâdı siciline geçirilmekteydi.
İmâretlerin vakfiyelerinde vakfın idâresinin kimler elinde ve nasıl olacağı da belirtiliyordu. Buna göre vakıfla alâkalı bütün vazîfeliler sene sonunda adetâ bir umûmî hey’et hâlinde toplanarak vakfiyeyi beraberce okumakta ve sene içinde her şartın yerine getirilip getirilmediğini müzâkere etmekteydiler.
İmâretler bir tek yapı olabildiği gibi, külliye hâlinde teşkil edilenleri de vardı. On altıncı asra kadar tek yapı hâlinde olanlar meşhurdu. Bu asırdan sonra daha çok külliye hâlinde olanlara rastlanıyordu. İmarethâne binâları, Türk mîmârî geleneklerine uygun plânlara sâhib olarak yapılır, iki yanında bitişik birer misafirhâne ile ortada namaz kılacak yeri bulunurdu. Misafirhâne odalarının içinde birer ocak ile dışarıya açılan kapıları vardı. Ortada bulunan namaz kılma yerinin genellikle yüksek bir kulesi bulunur, kule üzerindeki aydınlatma feneri ile şadırvan ve iç bölmeler aydınlatılırdı.
Fâtih Sultan Mehmed Han’ın câmi, medrese ve dârüşşifâ ile beraber yaptırdığı imârette, günde iki defa yemek pişer ve medrese talebeleriyle hastahâne ve kütüphâne me’murları ile külliyenin bütün hizmetlileri, misafirler ve fakirler olmak üzere, her öğünde bin kişi yemek yerdi. Bütün İstanbul’daki imâretlerde bu sırada otuz binin üzerinde kişiye yemek verilirdi. İmârette hizmetlerin muntazam yürütülmesi için kâfi derecede idareci, me’mur ve hizmetçi vazîfelendirilmişti. Fâtih dârüşşifâsının da ayrı bir imâreti vardı.
İmâretler Osmanlıların hayırseverliliğini, adalet ve insafını, insanlık anlayışını, kültür ve medeniyet seviyesini gösteren yüzlerce müesseselerden biri idi.
“Hüner, bir şehir bünyâd eylemektir.
Reâyâ kalbin âbâd eylemektir”
Reâyâ kalbin âbâd eylemektir”
beytindeki anlayış ve davranışla bayındırlık ve sosyal yardım mes’eleleriyle meşgul olan Osmanlı sultanları, günümüzde hastalık hâlini almış dilencilik, kötü yola düşme ve intihar gibi fiillerin önünü kesmişlerdi.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Rehber Ansiklopedisi; cild-8, sh. 156
2) Mîmâr Sinân ve Eserleri; cild-1, sh. 332
3) Osmanlı Târih Deyimleri; cild-2, sh. 61
4) Osmanlı Târihi (Uzunçarşılı); cild-1, sh. 542
5) Büyük Türkiye Târihi; cild-10, sh. 190
6) Şehirlerin Teşekkül ve İnkişâfı Târihi Bakımından Osmanlı İmparatorluğunda İmâret Sitelerinin Kuruluş ve İşleyiş Tarzına Ait Araştırmalar (Ö.L. Barkan. İ.F.M. sayı-23)