Tanzîmât dönemi Osmanlı sadrâzamlarından. Şam ve Bağdâd vâliliklerinde bulunmuş olan vezirlerden Gürcü Mehmed Necîb Paşa’nın oğludur. 1818’de İstanbul’da doğdu. Zamanının usûlüne göre tahsilini tamamladıktan sonra, 1831’de sadâret mektûbî kalemine girdi. 1834’de hâcegânlık rütbesine terfî eden Mahmûd Nedim Efendi, 1837’de serasker Dâmâd Bursalı Saîd Paşa’ya dîvân kâtibi, daha sonra da sadâret mektûbî muavini olau. 1841’de Âmedî kalemine girdi. Mustafa Reşîd Paşa’nın birinci sadâretinde 1847’de rütbe-i ûlâ sınıf-ı sânîsiyle sadâret mektubculuğuna tâyin edildi. Sadrâzamın iltifatını kazanarak, 1849’da vekâleten, 1850’de asil olarak dîvân-ı hümâyûn amedciliğine, 1853’de dîvân-ı hümâyûn beylikçiliğine, 1854’de rütbe-i bâlâ ile sadâret ve hâriciye müsteşarlığına getirildi. 1855’de vezirlik rütbesi verilerek Sayda vâliliğine tâyin olundu. Aynı sene içinde Şâm vâliliğine, 1856’da İzmir vâliliğine getirildi. 1858’de Meclis-i Tanzîmât âzâlığına ve Fuâd Paşa’nın Paris’e gitmesi üzerine hâriciye nezâreti vekâletine tâyin edildi. Aynı sene içinde Ticâret nezâretine getirildi. 1859’da bu vazifeden azledildi. Kendi isteği üzerine 1860’da Trablusgarb vâliliğine tâyin olundu. Bu sırada İstanbul’da toplanan Yeni Osmanlılar cemiyeti mensûblarının, Âlî Paşa’nın ve diğer nâzırların ortadan kaldırılarak, Mahmûd Nedîm Paşa’nın sadrâzamlığa aday gösterilmesini kararlaştırmalarıyla ilgili haber yayılınca, Alî Paşa ile arası açıldı. İstanbul’a gelen Mahmûd Nedîm Paşa, çeşitli yollara başvurarak kendini Âlî Paşa’ya affettirdi.
Yedi sene bulunduğu Trablusgarb vâliliğinden affedilmesini istedi. İstifası kabul edilerek, 1867’de Meclis-i vâlâ âzâlığına tâyin edildi. Aynı sene içinde Deâvî nezâretine nasbedildi. 1868’de İkinci defa sadâret müsteşarlığına getirildi. Müsteşarlığa tâyin edilmesinden bir hafta sonra, Hakkı Paşa’nın ölümü sebebiyle boşalan Bahriye nezâretine getirildi. Serasker Hüseyin Avni Paşa’nın maaşı arttırıldığında, kendi maaşının da arttırılmasını istemek üzere sadrâzamın isteği dışında saraya müracaat ettiği için yeniden Âlî Paşa ile arası açılmaya başladı. Âlî Paşa’nın hastalanarak 1871’de ölümü üzerine sadârete getirildi.
Mahmûd Nedîm Paşa, sadrâzam olunca, Âlî Paşa’ya karşı öteden beri beslediği kini açığa vurarak, Âlî Paşa’nın yakınlarından başlamak üzere, onun bütün dostlarını ve iş arkadaşlarını bulundukları vazifelerden alıp, başka yerlere tâyin etti. Bu arada meziyetsizliklerinden ve kötülüklerinden dolayı zaman zaman vazifesinden azledilip, çeşitli entrikalarla tekrar bir makam kapmayı başaran Hüseyin Avni Paşa’yı, rütbe ve nişanlarını sökerek Isparta’ya sürdü. Bu sebeple Hüseyin Avni Paşa, Mahmûd Nedîm Paşa’ya ve Mahmûd Nedîm Paşa’nın sadârete getirilmesini istememesine rağmen, sadârete getirdiği için sultan Abdülazîz Han’a karşı kin beslemeye başladı. Böylece Abdülazîz Han’ın ileride tahttan indirilmesine ve şehîd edilmesine sebeb olacak hâdiselerin tohumu atıldı.
Mahmûd Nedîm Paşa, sadrâzamlığı sırasında, üsdâdı olan Mustafa Reşîd Paşa’nın İngiliz hayranlığı, Âlî ve Fuâd paşaların Fransız hayranlığına dayanan politikalarının tersine, Rus hayranı bir dış politika tâkib etti. Rusya’ya yaklaşıp, Rusya’nın bütün isteklerini yerine getirdi. Bu sebeple halk arasında Nedimof diye kınandı. Rusya taraflısı bir dış siyâset tâkib ettiği için diğer Avrupa devletleri karşısında Osmanlı Devleti yalnız kaldı. Ayrıca Osmanlı mâliyesini ıslâh edeceğim diyerek me’murların maaşlarında kısıntıya başvurdu. Vilâyet nizamnamesini değiştirerek, vâlilerin ödeneklerini kesti. Îcâb etmediği hâlde yeni vilâyetler kurdu ve devletin idaresini zorlaştırdı. Me’murlar arasında sürekli tâyin ve nakiller ise, tedirginliğin artmasına sebeb oldu. On bir ay süren sadrâzamlığı sırasında 5 serasker, 4 bahriye nâzın, 4 adliye nâzırı, 5 mâliye nâzırı, 6 tophane müşîri, 5 sadâret müsteşarı, 6 serasker müsteşarı değiştirdi. Vâliler ve taşra me’murları arasında sık sık yer değişikliği yaptı.
Mahmûd Nedîm Paşa’nın tedirgin edici, uygunsuz ve beceriksiz muameleleri, sultan Abdülazîz Han tarafından tasvip edilmediği için, 1872’de sadrâzamlıktan azledildi. Kastamonu vâliliğine tâyin edilerek İstanbul’dan uzaklaştırıldı. Sonra da Adana vâliliğine nakledildi ve üç sene sonra İstanbul’a geldi. Tekrar ikbâl ve makam sevdasına düşen Mahmûd Nedîm Paşa, Hersek’te başlayan ayaklanmanın bastırılmasında sadrâzam Es’ad Paşa’nın âciz kalmasını fırsat bilerek, gezdiği yerlerde; “Bu mes’ele bir haftada hallolacak bir iştir. Bâb-ı âlî acizlik gösteriyor” kabilinde sözler sarf etti. Sadârete getirilirse mes’eleyi derhâl hâlledeceğini îmâ etti. Sultan Abdülazîz Han, muhalifleriyle arasını bulmak için 1875’de Mahmûd Nedîm Paşa’yı Şûra-yi devlet reisliğine, Midhat Paşa’yı Adliye nezâretine, Hüseyin Avni Paşa’yı seraskerliğe tâyin etti. Daha sonra da kaht-ı rical (adam kıtlığı) sebebiyle, mecbur kaldığından, Mahmûd Nedîm Paşa’yı aynı sene içinde ikinci defa sadârete getirdi. Hersek’de çıkan isyâna, Sırbistan’da zuhur eden karışıklıklara mâni olamayan Mahmûd Nedîm Paşa, yayımlattığı bir beyânname ile devletin dış borçlarının 6 Ekim 1875’de o yıla âid devlet bütçesinin, vâdesi gelmiş borçların faiz ve amortisman paylarının ödenmesine müsait olmadığı gerekçesiyle ancak yarısının ödeneceğini îlân etti. Zâten fena olan mâlî durum iyice bozuldu. Bu sebeple Avrupa’da çıkan gazeteler, Osmanlı Devleti’nin îtibârı aleyhinde pekçok neşriyat yaptılar. Aslında bu karar Hüseyin Avni Paşa, Mütercim Rüşdî Paşa ve diğer ileri gelenlerin hazır bulunduğu bir toplantıda alınmıştı. Buna rağmen tek sorumlu olarak Mahmûd Nedîm Paşa’nın gösterilmesi, onun banker Hristaki ile beraber borsa oyunları ile büyük kazanç sağlaması sebebiyledir.
Rusya tarafdârı olan Mahmûd Nedîm Paşa, Rus elçisi İgnatiyef’in telkinlerine kapılarak Bulgaristan’da çıkan isyâna karşı yeterli tedbir almadı. O bölgeye yeterli asker gönderme imkânı varken göndermedi. Balkanlarda vuku bulan çeşitli hâdiseler büyük devletlerin müdâhalesine zemin hazırladı.
Mahmûd Nedîm Paşa’yı sadârete getirdiği için sultan Abdülazîz Han’a karşı düşmanlıkları fazlalaşan Midhat ve Hüseyin Avni paşalar, yeni oyunlar hazırlamaya başladılar. Medrese talebelerine para dağıtarak, pâdişâh aleyhinde gösteriler yaptırdılar. Fâtih ve Bâyezîd meydanlarında toplanan medrese talebelerinin arasına ard niyetli kışkırtıcılar da katıldı. Zuhur eden bu hâdiseler, Bosna-Hersek isyânını bastıramaması ve mâlî krizin iyice artması üzerine 12 Nisan 1876’da sadâretten azledilen Mahmûd Nedîm Paşa’nın yerine Mütercim Rüşdî Paşa getirildi. Mahmûd Nedîm Paşa Çeşme’de ikâmete mecbur edildi. Serasker Hüseyin Avni Paşa gizlice onu öldürtmek istediyse de Midhat Paşa’nın karşı çıkması üzerine muvaffak olamadı. Daha sonra Sakız adasına gönderilen Mahmûd Nedîm Paşa, sultan İkinci Abdülhamîd Han zamanında saraya yazdığı arîza (dilekçe) üzerine affedilerek İstanbul’a getirildi. Musul vâliliğine tâyin edildi ise de, özür beyân ederek Midilli’ye gitti. Daha sonra tekrar İstanbul’a getirtilerek 1879’da Saîd Paşa kabinesinde Dâhiliye nâzırlığına tâyin edildi. Midhat Paşa’nın muhakemesi için tahkikatı yürütecek hey’ette vazifelendirildi. Dâhiliye nâzırlığı sırasında halka ve me’murlara çok iyi muamelede bulundu. Ahmed Vefik Paşa’nın ikinci sadâretinden azli üzerine sadâret makamına tâyin edildiyse de daha sonra vaz geçildi. Hastalığı sebebiyle 1883’de Dâhiliye nezâretinden azledildi. 15 Mayıs 1883’de İstanbul’da öldü. Vasiyeti üzerine Cağaloğlu Kapalıfırın civarında satın alınan arsaya defnedildi. Daha sonra kabri üzerine türbe yapıldı.
Şiirlerinin toplandığı bir Dîvan’ı ve basılmamış olan Reddiye adlı eseriyleHikâye-i Melik-i Muzaffer, devlet idaresine dâir Âyine-i devlet ve nazm şeklinde yazılmış Hasbihâl adlı eserleri bulunan Mahmûd Nedîm Paşa, menfaatine düşkün, bilhassa ikbâl ihtirası içinde bir kimse idi. Meziyetleriyle yüksek mevkilere çıkamıyacağını bildiği için, Pâdişâh’ın gözüne girmeye çalışırdı. Mustafa Reşîd Paşa bile; “Bizim mektubcu bey cıvık sabuna benzer, ne el yıkar, ne çamaşıra gelir” demek suretiyle onun işe yaramaz birisi olduğunu bildirmiştir.
Bir zamanı diğer zamanına uymaz, uzun müddet iltifat ettiği bir kimseye ehemmiyetsiz bir sebeple gücenir, her şeyden şüphelenir ve yaptığı işin sonunu düşünmezdi. Bütün halk kendini medh etse aldırmaz, fakat aleyhinde söylenen önemsiz bir sözden nem kapıp incinirdi. Gayet alıngan olduğu için; “Bir adam yalınıza bakıyordu” dense, bundan türlü türlü mânâ çıkarırdı.
Devlet idaresinde bir programı olmayan Mahmûd Nedîm Paşa, keyfî ve gelişigüzel hareket ederdi. Kültürü, târih bilgisi; Rusya’nın bize dost olamıyacağını, dost göründüğü zamanlarda ise, daha ziyâde fenalık yapacağını tahmin edemeyecek kadar noksandı. Nitekim Rus elçisi İgnatiyef’in telkinleriyle yaptığı işler yüzünden devletin başına büyük gaileler açılmıştı.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Mâruzât; sh. 4, 5, 197
2) Tezâkir; cüz-1-12, sh. 16 v.d.
3) Son Sadrâzamlar; cild-1, sh. 264
4) Kâmâs-ül-a’lâm; cild-6, sh. 4230
5) Osmanlı İmparatorluğu Târihi; cild-12, sh. 249
6) Bîr Darbenin Anatomisi; sh. 538
7) Osmanlı Târihi (E. Z. Karal); cild-7, sh. 131
8) Eshâb-ı Kiram; sh. 282
9) Rehber Ansiklopedisi; cild-11, sh. 161
10) Târih Musâhebeleri; sh. 120
11) Mesâil-i Mühimme-i Siyâsiyye; cild-2, sh. 373