13 Ağustos 2015 Perşembe

MAHMUD PAŞA (Veli)


Fâtih Sultan Mehmed Hanlın sadrâzamlarından. Doğum târihi bilinmemektedir. Sırp kavmine mensup, asîl bir ailenin çocuğudur. Küçük yaşta serhâd gâzileri tarafından, Yenidağ’dan Semendire’ye giderken esir edilip, Edirne’ye getirildikten sonra, ümerâdan Mehmed Ağa satın alarak okutmuş ve ikinci Murâd Han’a takdim etmiştir. Daha sonra Fâtih Sultan Mehmed Han’ın hizmetine verildi. Zekâsı, ilmi ve kuvvetli şahsiyeti, Fâtih Sultan Mehmed Han tarafından takdir edildiğinden, on beş yıl sadrâzam olarak devlete ve millete büyük hizmetlerde bulundu. 1474 senesi sonlarında İstanbul’da vefât etti.
Mehmed Ağa tarafından ikinci Murâd Han’a takdîm edilen Mahmûd Paşa, Edirne Sarayı’nda uzun süre tahsil görüp, Fâtih Sultan Mehmed Han’ın cülûsundan sonra yeni pâdişâhın teveccüh ve iltifatına mazhâr olarak, ocak ağalığı rütbesini aldı. İstanbul muhasarasında, pâdişâh tarafından Bizans’a elçi gönderildi ve beyhude yere kan dökülmemesi için şehrin teslimini istedi. Fakat bu istek, Bizanslılarca reddedildi. Mahmûd Paşa da kuşatma boyunca Anadolu beylerbeyi İshâk Paşa ile birlikte Haliç surları tarafında vazîfe aldı ve kahramanca çarpıştı.
İstanbul’un fethinden sonra, Fâtih’in maiyyetinde olarak, bir çok sefere katıldı ve büyük muvaffakiyetler gösterdi. Nitekim Belgrad muhâsarasındaki şecâatına mükâfat olarak vezirliğe yükseltildi ve Rumeli beylerbeyliğiyle taltîf edildi. Sırbistan’ı malikâne olarak Papa’ya vermek isteyen kraliçe Helene’nin, Mahmûd Paşa’nın kardeşi, Michail Abogoviteh’i bir hileyle bertaraf edip, katolik bir Bosnalıyı işbaşına getirmesi, Sırp boylarının hoşuna gitmedi. Fâtih Sultan Mehmed’e başvurarak Sırbistan’ı Osmanlı Devleti’ne teslim edeceklerini bildirdiler. Sultan bu işle Mahmûd Paşa’yı vazifelendirdi.
Rumeli askeri ve bin kadar yeniçeriyle Sırbistan’a giden Mahmûd Paşa, Sırpların menfî tavrıyla karşılaştı. İlk hamlede Resav ve Kuruca kalelerini alıp Semendire’yi muhasara etti. Kuvveti az olduğundan kaleyi düşüremeyeceğine kanâat getirip geri çekildi. Belgrad’ın karşısındaki Avala palangasını tamir edip, Ostcoviça ve Durnik kalelerini feth etti. Güvercinlik kalesini ele geçirip, tahkim etti ve Minnetoğlu Mehmed Bey’i Macaristan üzerine akıncı göndererek, Mora seferinden sonra Üsküb’e gelen Sultan’ın yanına döndü.
Mahmûd Paşa, Fâtih’in ikinci Mora seferinde despot Demetrius’un elindeki Mistra kalesinin fethiyle vazifelendirildi. Paşa kısa zamanda kaleyi kuşatarak despotu teslim olmaya razı etti ve Fâtih Sultan Mehmed Han’ın huzuruna getirdi.
Mahmûd Paşa ertesi sene, Fâtih’in maiyyetinde; Amasra, Sinop ve Trabzon seferine iştirak ederek büyük muvaffakiyet gösterdi. Bilhassa Trabzon’un teslim alınmasında, imparatorun baş mâbeyncisi ve aynı zamanda kendisinin de akrabası olan Gorgüs Amiratzes’i kullanarak büyük rol oynadı.
Fâtih’in Karadeniz kıyısında seferde olmasından faydalanan Eflâk voyvodası Vlad, hâince tuzak kurup Silistre beyi Yûnus Bey ile Niğbolu beyi Çakırcıbaşı Hamzâ’yı ve askerlerini vahşîce katlederek Osmanlı topraklarını yağma edince, 1462’de Eflâk seferine karar verildi. Düşman uzun süre görünmeyince, Sultan, Evrenos Bey’i Eflâk içlerine akıncı gönderdi. Aldığı görevi yerine getiren Evrenos Bey’in akından döndüğünü haber alan voyvada Vlad (Kazıklı Voyvoda), akıncıların yolunu kesmeye karar verdi. Mahmûd Paşa bunu farkederek sür’atle bölgeye yetişip akıncıları büyük bir tehlikeden kurtarıp Eflâk kuvvetlerini imha etti.
1462 yılında Midilli’nin fethiyle görevlendirilen Paşa, 60 kadırga ve 7 nakliye gemisinden ibaret donanma ile adayı muhasara etti. Mukavemetin imkânsız olduğunu gören şehir kumandanı müdafaasız teslim oldu.
Osmanlı kalelerine tecâvüz eden Bosna kralının Ağaçhisarı’nı da yakması üzerine, Bosna’ya sefere karar verildi. Ordu, Bosna topraklarına girince kaçan kralın yakalanması görevi, Mahmûd Paşa’ya verildi. Yirmi beş bin kişilik kuvvetle Bosna’nın merkezi olan Yayça’yı kuşatan Paşa, kralın buradan birgün önce Sokol kasabasına kaçtığını öğrenince, hemen hareketle burayı kuşattı. Kralın yine kaçtığını öğrenince takibe karar vererek kuşatmayı kaldırdı. Kralın kaçtığı Kliuteh’e gitmek için dar bir boğazdan geçmek lâzımdı. Çok sarp ve tehlikeli olan bu boğazdan geçmeyi istemeyen Paşa’nın maiyyeti, Sokol kasabasının muhasarasında ısrar ettilerse de, paşa, karârını değiştirmedi ve bütün gece, meş’alelerin ışığında boğazı geçip ovaya ulaştı.
Bu boğazın kolayca geçilemeyeceğine inanarak kaleden ayrılmayan kral, şehrin sabah akıncı kuvvetleri tarafından kuşatıldığını görünce, asıl kuvvetleri görmediğinden hemen saldırdı. Mahmûd Paşa arkadan yetişerek kralın askerini bozdu ve kaleye çekilmeye mecbur etti. Bunu beklemeyen kral, mukavemetin mânâsız kalacağını, kalelerinin bir bir Türklerin eline geçtiğini anlayarak teslim oldu.
Mahmûd Paşa bundan sonra, Mora’daki Rum şehirlerini isyâna teşvik eden Venediklilerin, tecâvüzlerini önlemeye me’mûr edildi. Mora’ya çıkarak, Germe-Hisata doğru yürüdü ve Venediklileri hezimete uğratıp kaleyi zaptetti. Bu muzafferiyet üzerine diğer rum şehirleri de teslim oldu. Mahmûd Paşa, Venedik kuvvetlerince kuşatılan Midilli’ye imdâd etmekle vazifelendirdiğinden, Mora’ya Ömer Bey’i bırakıp yüz on parçalık filoyla hareket etti ve adayı kurtardı.
1464’de Yayça’yı muhasara eden Fâtih, Macarların taarruza geçip Sıwornik’i kuşatmaları üzerine, Mahmûd Paşa’yı kış ortasında Macar seferiyle görevlendirdi. Gönderdiği habercilerle Swornik’i mukavemete teşvik eden Paşa, Mihaioğlu Ali Bey ile akıncıları kaleye göndererek Macarları geri çekilmeye mecbur etti.
Karamanoğlu İbrâhim Bey’in ölümünden sonra ortaya çıkan problemleri çözmek için düzenlenen seferde, Konya ve Gevele’ye kadar giden Mahmûd Paşa, Karamanoğlu Pîr Ahmed’in takibiyle görevlendirildi ise de yakalayamadı. Karaman ilindeki amele ve san’at erbabının İstanbul’a nakli için yine Mahmûd Paşa’yı görevlendirdi. Fakat rakibleri boş durmayarak, zenginlerden rüşvet alarak yerlerinde bıraktığını ve sâdece fakirleri İstanbul’a naklettiğini iddia ettiler. Bu çalışmalar semeresini göstermekte gecikmedi ve Mahmûd Paşa sadrâzamlıktan azledildi.
Mahmûd Paşa bu azilden sonra hassına çekilmiş ise de, çok geçmeden Gelibolu sancakbeyliği uhdesinde kalmak üzere kapdân-ı deryalığa getirildi. Ağrıboz seferinin hazırlıklarını yapmakla vazifelendirildi.
5 Haziran 1470’de idaresi altındaki büyük bir donanma ile harekete geçen Mahmûd Paşa, yolu üzerindeki Şira adasını zaptederek 14 Haziran’da Ağrıboz’u kuşattı. Öte yandan Fâtih Sultan Mehmed Han da, 70 veya 100.000 kişilik bir kuvvetle karadan Ağrıboz’un karşısına gelmişti. Adanın karaya en yakın yerinde gemiler toplanıp geceli-gündüzlü çalışarak karayla adayı birbirine bağladılar. Bu suretle ordu adaya geçirildi.
Bütün ağırlık adaya geçirildikten sonra Pâdişâh da adaya geçerek surlara yakın bir yerde otağını kurdurdu. Kale üç yerden kuşatılmasına rağmen deniz yolunun bir tarafı açıkta kalmıştı. Düşmanın buradan yardım alması mümkündü. Burayı gemilerle sarmak, ancak kalenin önünden geçmekle mümkündü. Bu ise pek güç ve tehlikeli idi. Onun için İstanbul’un fethinde olduğu gibi gemilerden bir kısmı karadan yürütülerek kalenin öte tarafına geçirilmiş ve bu suretle o yol da kapatılmıştı. Bir kaç defa hücum edilip çok müstahkem olan kaleye girilemeyince, kalenin alınamayacağını düşünenler, hattâ Pâdişâh’ı geri dönmeye teşvik edenler oldu. Fakat Fâtih Sultan Mehmed Han ve Mahmûd Paşa’nın kararlı tutumları bunları düşüncelerinden vazgeçirdi. Bu arada yardıma gelen Venedik donanması karaya asker çıkarmaya çalıştı. Mahmûd Paşa bölgeye gönderilerek, düşmanın bu teşebbüsü önlendi. Köprüye saldırdıklarında da ağır kayıplar verdirilerek geriye çekilmeye mecbur edildi. Yardım ulaşamamasına rağmen kale bir aya yakın cesaretle mukavemet etti. Bütün surlarda açılan gediklerden sonra, 11 Temmuz Çarşamba günü başlayan hücum, bütün gece devam etti ve sabahleyin kale düştü. Bunu gören Venedik donanması bölgeyi terketti.
Bu seferdeki başarılarından dolayı Mahmûd Paşa tekrar sadârete getirildi.
1472 senesi sonlarında Venedik ve Papa ile ittifak kuran Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan, Osmanlı Devleti’ni ortadan kaldırma hazırlıklarına başladı. Bu arada Uzun Hasan’ın, Macar kralına gönderdiği elçi yakalanarak, İstanbul’a getirildi. Sorgulama sonunda Uzun Hasan’ın Osmanlı’ya karşı kendisine yardım için Avrupa’da bir haçlı ittifakı meydana getirmeye çalıştığını öğrenen Sultan, 1473 kışını harb hazırlıkları ile geçirip, sefere çıktı.
Öncü kuvvetlerinde Has Murâd Paşa’yla beraber görevli olan Mahmûd Paşa, Erzincan civarında Fırat nehrinin genişlediği yerde Akkoyunlu kuvvetleri ile karşılaştı. Çarpışma başlayınca düşmanın hîle ile geri çekilmesine aldanan tecrübesiz Murâd Paşa’nın, ileri atılıp şehîd olmasına rağmen, Mahmûd Paşa tedbirli hareketleriyle fazla bir zâyiât vermeden başarıyla geri çekildi.
11 Ağustos’da Tercan civarındaki üç ağızlı mevkiine gelen Osmanlı kuvvetleri, burada ordugâh kurmak ve istirahat etmek mecburiyetinde kaldılar. Çünkü etrafı yüksek dağlarla çevrilmiş olan bu dar vadinin geçilmesi oldukça güçtü ve artık hayvanların bile yürüyecek hâli kalmamıştı.
Burada, ordunun henüz tertipten mahrum olduğu bir sırada, Otlukbeli denilen karşı tepelerde Uzun Hasan’ın komutanlarından Gavur İshak’ın kuvvetleri görüldü. Otlukbeli sırtlarını tutan Akkoyunlular, Osmanlı ordusunu bu tehlikeli yerde harbi kabule mecbur bırakmışlardı. Burası öyle bir yerdi ki, bozulan mutlaka mahvolurdu. Durumu değerlendiren Sultan, Gavur İshak’ın kuvvetlerini karşılamak üzere Dâvûd ve Mahmûd paşalara görev verdi. Aldıkları emir üzerine hızla harekete geçen Dâvûd ve Mahmûd paşalar, düşmanın tepeden aşağı inmesine mâni oldular. Aynı zamanda kahramanca çarpışarak düzlüğe çıktılar ve şiddetli bir çarpışmadan sonra tepeyi tutarak düşmanın geri çekilmesini sağladılar. Bu sırada Sultan da, kuvvetleriyle tepeye tırmandı. Dâvûd ve Mahmûd paşaların düşmanı yeterince oyalayıp ordunun tepeye çıkmasını sağlamaları, durumu Osmanlı lehine döndürdü (Bkz. Otlukbeli Savaşı).
Otlukbeli muhârebesinin zaferle sonuçlanmasında büyük yararlıklar gösteren Mahmûd Paşa aleyhine, rakipleri yeni tertipler peşine düştüler. Neticede mevcûd târihi kaynaklardan kesin olarak anlaşılmayan bâzı siyâsî sebeblerle zindana atılmasına ve boğdurulmasına sebeb oldular. Türbesi Mahmûd Paşa Câmii’nin kıble duvarı önündedir.
Adnî mahlası ile şiirler de yazan Mahmûd Paşa’nın, devrine göre sâde ve ahenkli bir dili vardır. Tezkereciler ondan takdir ile bahsederler. Zâhiri, Faryâbî, Hâfız gibi meşhur İran şâirlerine nazîreler yazmış ve Hâce-i cihân tarafından bir kasîde ile medhedilmiştir.
Halk arasında çok sevilen ve İslâmî ilimlerde ileri derece sahibi olan Mahmûd Paşa’yı, Fâtih Sultan Mehmed Han çok sever, medreselere derse gittiği zaman onu da yanında götürürdü. Ali Tûsî ile beraber Tetimme ve Sahn-ı semân medreselerinin kurucularındandır. İstanbul’un bilinen ilk kütüphânelerinden biri de onun evindeydi. Devrin ricali, şeyhleri ve âlimleri ile dost olan Mahmûd Paşa, İstanbul’da faaliyetlerde bulunan sapık hurûfîlerin te’sirsiz hâle getirilmesini sağlamış, maddî, manevî destek vererek pek çok ilmî eserin yazılmasına önayak olmuştur.
Farsça şiirleri kadar nesirleriyle de şöhret kazanmıştır. Fâtih Sultan Mehmed Han’ı metheden bir kasîdeyle başlayan ve bugün üç nüshası bulunan Dîvân’ı henüz basılmamıştır. Dîvân’ın sonunda Fâtih tarafından, bâzı hükümdarlara gönderilmiş Farsça altı mektup sureti bulunmaktadır.
İyi bir komutan, değerli bir âlim ve şâir olan Mahmûd Paşa, bir çok hayır eseri yaptırmış ve vakıflarıyla yüzyıllarca yaşamasını te’min etmiştir. Mahmûd Paşa’nın Ankara’da yaptırdığı bedesteni ve hanı, yüzyıllar boyunca san’at ve ticâret merkezi olmuş, 1940’lardan sonra restore edilerek, Arkeoloji müzesi olarak kullanılmaya başlanmıştır. İstanbul ve Sofya’da Mahmûd Paşa câmileri, İstanbul’da Mahmûd Paşa hamamı, Bursa’da Mahmûd Paşa hanı ve İstanbul’daki Mahmûd Paşa kervansarayı bunlardan bâzılarıdır.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Kâmûs-ül-a’lâm; cild-6, sh. 4223
2) Rehber Ansiklopedisi; cild-11, sh. 162
3) Osmanlı Târihi (Uzunçarşılı); cild-2, sh. 530
4) Hadîkat-ül-Vüzerâ; sh. 9
5) Şakâyık-ı nu’mâniyye Tercümesi; sh. 176
6) Menâkıb-ı Mahmûd Paşa-i Velî (Üniversite Kütüphânesi, TY. No: 2425)
7) Osmanlı Müellifleri; cild-2, sh. 15
8) Türk Klasikleri; cild-2, sh. 218
9) Adnî Dîvânı (Bercis Miskioğlu, Üniversite Kütüphânesi, tez, 2123)
10) Resimli Türk Edebiyatı Târihi; cild-1, sh. 447
11) Fâtih Sultan Mehmed’in Siyâsî ve Askerî Faâliyetleri (S. Tansel, İstanbul-1971).
12) Îzahlı Osmanlı Târihi Kronolojisi (Danişmend); cild-1
13) Tezkiret-üs-Şuârâ (Kınalızâde Hasan); cild-2, sh. 612