Kânûnî Sultan Süleymân Han’ın ikinci sadrâzamı. 1493 yılında Epir’de Parga yakınlarında bir köyde doğdu. Altı yaşlarında iken Bosna beylerbeyi İskender Paşa’nın bir akını sırasında ele geçirildi. İstidat ve kabiliyeti görülerek Kefe sancakbeyi olan şehzâde Süleymân’a hediye edildi. Onunla beraber büyüdü. İslâm terbiyesi ile yetiştirildi. Şehzâde Süleymân’ın îtimât ve dostluğunu kazandı. Onun 1520’de babasının yerine tahta geçmesi üzerine, İstanbul’a geldi. Sarayda mühim vazîfeler gördü ve gittikçe nüfuz kazandı. 1521’de kapıağası (Bâbüsseâde ağası) oldu. Belgrad seferine katıldı. Bu esnada İstanbul’da onun için bir konak yapıldı. Sadrâzam Pîrî Mehmed Paşa, konağın inşâsı ile sefer esnasında bile alâkadar oldu. 1522’de yapılan Rodos seferine hasodabaşısı ve iç şahinciler ağası sıfatıyla katılan İbrâhim Ağa’nın, birçok işlerde nüfuz ve te’siri gün geçtikçe daha bariz şekilde görünmeye başladı. Pâdişâh; bilgisi, görgüsü ve kültürü ile vezir olacak şekilde yetiştirilmiş olan İbrâhim Ağa’yı sadrâzam yapmak istiyor, onun üstün vasıflarından bir an önce ve daha te’sirli şekilde istifâde etmeyi arzu ediyordu. Baba yadigârı sadrâzam Pîrî Mehmed Paşa’ya da bir şey diyemiyordu. Fakat Pîrî Mehmed Paşa, vaziyeti öteden beri biliyor, İbrâhim Ağa’nın ehil hâle gelmesi, yerine lâyık olması için elinden geleni esirgemiyordu. Pâdişâh bir gün Pîrî Mehmed Paşa’ya; “Hizmetinden gayet memnun olduğum bir hizmetkârımı Enderûn dışında bir işle görevlendirmek isterim, bilmem ne mansıbla çıkarsam?” dedi. Durumu hemen anlayan Pîrî Mehmed Paşa; “Ona bendenizin yeri münâsibdir” diyerek sadrâzamlık mührünü Kânûnî Sultan Süleymân Han’a teslim etti. Pâdişâh da hasodabaşı İbrâhim Ağa’yı Rumeli beylerbeyliği de uhdesinde olmak üzere sadrâzam yaptı. Pîrî Mehmed Paşa, emekliye ayrıldı. Sadrâzamlık bekleyen ikinci vezir Hâin Ahmed Paşa, Mısır beylerbeyliğini isteyerek İstanbul’dan ayrıldı. Mısır’a vardıktan bir müddet sonra da isyân etti.
Sadrâzamlığının birinci senesi sonunda, Hâin Ahmed Paşa isyânının bastırılmasını müteakip, ikinci defa Mısır beylerbeyi olan Güzelce Kâsım Paşa ile defterdârı arasındaki ihtilâfları hâlletmek ve Mısır halkının isyâna destek vermesinin sebeplerini yerinde görmek için sadrâzam İbrâhim Paşa donanma ile yola çıktı (1524). Yanında, defterdâr İskender Çelebi ile tezkireci Celâlzâde Mustafa Çelebi de vardı. Pâdişâh, adalara kadar teşyî etti. Fırtına sebebiyle deniz yolunu terk ederek Marmaris’de karaya çıkıp, Halep-Şam yolu ile Kâhire’ye ulaştı. Kâhire’de üç ay kalarak mâlî ve idâri ıslâhat yaptı. Mısır beylerbeyliğine Süleymân Paşa’yı, defterdârlığa da Hamravî’yi tâyin etti. Varîdât fazlası sekiz yüz altının her sene İstanbul’a gönderilmesini kararlaştırdı. Bu sırada İstanbul’da yeniçeriler arasında karışıklık oldu. İbrâhim Paşa Sarayı’nın hazîne ve eşyası yağmalandı. Bunun üzerine Pâdişâh, sadrâzamı İstanbul’a çağırdı.
1525 Eylül’ünde İstanbul’a gelen İbrâhim Paşa, Mısır’daki icrâatı ile Pâdişâh’ı gayet memnun etmişti. Onu, 1526’da açılan Macaristan seferine serdar tâyin etti. Başta Pâdişâh olduğu hâlde İstanbul’dan hareket eden ordu, Sofya-Belgrad yolu ile ilerledi. İbrâhim Paşa, Petervaradin kalesini muhasara ile zabtedip, Uylak kalesini teslim aldıktan sonra, Mohaç ovasına yaklaşırken, sefer maksadının Budin’in fethi olduğu îlân edildi. 29 Ağustos’da, askeri yerli yerine yerleştirdikten sonra, pâdişâh huzurunda serhâd beyleriyle yapılan istişare toplantı sırasında düşmanın görülmesi üzerine, harp nizâmına geçildi. Rumeli kuvvetlerinin başında savaşa katılan İbrâhim Paşa, emrindeki kuvvetlerle ilk safta düşmanın hücumunu karşıladı. Macar kuvvetleri karşısında bir hayli hırpalanan Rumeli kuvvetleri, Hüsrev ve Bâli beylerin düşmanı yandan çevirmesi ve Osmanlı topçusunun müessir ateşi sayesinde tehlikeden kurtuldu. Bir kaç saat içinde Mohaç meydan muhârebesi kazanıldı (Bkz. Mohaç Meydan Muhârebesi). Pâdişâh sadrâzamla birlikte Budin’e girdi. Kurban bayramını burada geçirdikten sonra, Segedin’den Tisa yoluyla dönüşe geçen İbrâhim Paşa, Tuna yakınlarında Titel kalesini fethettikten sonra, köprü kurarak karşıya geçip Pâdişâh’la buluştu. Birlikte İstanbul’a döndüler. Ordu, Mohaç meydan muhârebesi ile meşgulken; Anadolu’da Kalender Şâh adında biri, İran’dan destek alarak başına topladığı bazı kimselerle isyâna kalkıştı. Mohaç seferi dönüşünde Kalender Şâh üzerine serdâr tâyin edilen İbrâhim Paşa, isabetli tedbirler alarak Başsız yaylasında âsileri mağlûb edip dağıttı (1527). Pâdişâh’ın dördüncü sefer-i hümâyûnu olan, birinci Viyana muhasarasının yapıldığı seferde orduya yine serasker tâyin edildi. Sefer esnasında Rumeli kuvvetlerinin başında Sofya’dan îtibâren öncü olan İbrâhim Paşa, Belgrad’da Osmanlı ordusunu karşılayıp, Mohaç’da bağlılığını arz için gelen Macar kralı Zapolya’yı karşıladı. Budin’i beş günlük bir muhasaradan sonra Avusturyalılardan teslim aldı. Viyana muhasarasında bir hayli gayretleri görüldü. Tebdîl-i kıyâfetle surların etrafını dolaşıyor, hücuma kalkan askeri teşyî ediyordu. Mühimmat ve zahîrenin azalması ve kış mevsiminin yaklaşması üzerine, kumandanlarla yaptığı istişare netîcesinde muhasara kaldırıldı (Ekim 1529). İstanbul’a dönen İbrâhim Paşa, Avusturya kralı Ferdinand’ın elçilerine yüz vermedi. O devirde hiçbir Avrupa devleti pâdişâha hitâb edemez, en büyük kral ve imparatorları bile sadrâzamla muhabere ederlerdi. Kral Ferdinand’ın elçileri İstanbul’da barış müzâkereleri ile uğraşırken, kumandanlarından biri de Budin’i muhasaraya kalkıştı. Bunun üzerine Alaman sefer-i hümâyûnu gerçekleşti (1532). Pâdişâh’ın beşinci seferi olan bu savaşta da İbrâhim Paşa’ya serdarlıkla birlikte, Rumeli beylerbeyliği tekrar verildi. Köseg kalesini muhasara eden İbrâhim Paşa, bir müddet sıkıştırdıktan sonra kaleyi sulhla teslim aldı. Muhafızını yerinde bırakarak, Osmanlı Devleti’ne tâbi olan Macar kralı Zapolya’ya itaati şart kılındı. Düşman kralları yine ortada görünmüyordu. Habsburg imparatoru ve İspanya kralı Şarlken’i meydanlara çekemeyen Osmanlı ordusu, akıncıları düşman ülkesine sokup geniş çapta bir yıpratma hareketi yaptırdıktan sonra, İstanbul’a döndü. İbrâhim Paşa, kral Ferdinand’a gönderdiği mektupda Şarlken’i bulamayan Pâdişâh’ın İstanbul’a döndüğünü alaylı bir dille anlattı. Osmanlı Pâdişâhı’nın bu işdeki kararlılığını gören kral Ferdinand, İstanbul’a elçi göndererek Osmanlı Devleti’nin bütün isteklerini kabul ederek sulh yaptı. Osmanlı Devleti’ne tâbi bir kral hâline gelen Ferdinand, Kânûnî Sultan Süleymân Han’ı babası, İbrâhim Paşa’yı da biraderi bilecek, Pâdişâh da Avusturya topraklarını kendi toprağı, halkını da tebeası kabul etme lütfunda bulunacaktı (1533). Batıda barış yapılması, İran tarafına rahat sefer yapılmasını te’min etti. Serasker ünvânıyla İbrâhim Paşa, Ekim 1533’de İstanbul’dan İran seferi için öncü olarak hareket etti. Kışı Halep’de geçirdi. Burada, İstanbul’dan gelen Barbaros Hayreddîn Paşa’yı kabul etti. 1534 Nisan’ında Diyarbekir’e doğru yola çıktı. Pâdişâh da Haziran’da İstanbul’dan hareket etti. İbrâhim Paşa, Doğu Anadolu’daki Osmanlı Devleti’ne tâbi olmayan yerleri itaate aldı. Van’ı alıp Azerbaycan’a girdi. İran ordusunu mağlûb ederek Ağustos 1534’de Tebriz’i aldı. Geylân ve Şirvan vâlilerinin itaatlerini kabul etti. Van ve Tebriz’i tahkim ettirdi.
İran Şahı Tahmasb’ın geldiğini haber alınca da Pâdişâh’ı haberdâr etti. Eylül sonlarında Tebriz’e gelen Pâdişâh’la birlikte, 30 Kasım 1534’de savaşsız olarak Bağdâd’a girdiler. İmâm-ı a’zam ve Abdülkâdir-i Geylânî (rahmetullahi aleyhim) gibi büyüklerin kabirlerini ziyaret edip, türbelerini tamir ve tezyin ettirdiler. Kışı Bağdâd’da geçiren Pâdişâh, İran Şâh’ı Tahmasb’ın Tebriz’i alıp Van’ı kuşatması sebebiyle tekrar Tebriz üzerine yürüdü. Osmanlı ordusu ile savaşmayı göze alamayan Tahmasb, İran içlerine çekildi. Tebriz’e tekrar giren Kânûnî Sultan Süleymân Han, şehirde lüzumlu tahkimatı yaptıktan sonra, İbrâhim Paşa ile birlikte İstanbul’a döndü (1536) (Bkz. İran Harpleri).
İstanbul’da Fransızlara verilen imtiyazlarla (kapitülasyonlarla) ilgili andlaşmayı yapan İbrâhim Paşa, sarayda kaldığı bir gece, bilinmeyen bir sebeple verilen bir emir üzerine boğularak öldürüldü. Cesedi gizlice kaldırılarak, Galata’da Tersane arkasındaki Canfedâ zaviyesi mezarlığında defnedildi.
Bir kaç lisan bilen İbrâhim Paşa, târih, coğrafya ve harp târihi ile ilgili kitaplar okurdu. Osmanlı Devleti târihi içinde hiç bir sadrâzamın erişemiyeceği bir ihtişama sahipti. Galata’da eski Yağkapanı Câmii, Mekke, Selanik, Hezargrad ve Kavala’da; câmi, imaret, mektep, medrese, dârülhadîs, tâbhâne, hamam, çeşme, sebil ve bâzı kasabalarda; mescid, tekke ve zaviyeler yaptırdı. Yaptığı zengin vakıflarla bunların uzun süre yaşamasını te’min etti. Ayrıca Muhsîne Hâtûn ismindeki hanımı da, İbrâhim Paşa adına Kumkapı’daki câmi ile bitişiğindeki zâviyeyi yaptırdı.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Hadîkat-ül-vüzerâ; sh. 24
2) Peçevî Târihi; cild-1, sh. 20
3) Tabakât-ül-memâlik (Celâlâde Mustafa Çelebi, Millet Kütüphânesi, 779); sh. 119
4) Âli Târihi; cild-2, sh. 5
5) Rehber Ansiklopedisi; cild-8, sh. 48
6) Münşeât-üs-selâtîn; cild-1. sh 508
7) Osmanlı Târihi (Uzunçarşılı); cild-2, sh. 545
8) Devlet-i Osmaniye Târihi (Hammer); cild-5, sh. 36, 160
9) Mufassal Osmanlı Târihi; cild-2, sh. 888
10) Osmanlı Târihinde Gizli Kalmış Vesikalar (Uzunçarşılı, Belleten, sayı-163, 1977)
11) Târih-i Solakzâde; sh. 446
12) Kânûnî Sultan Süleymân’ın vezîriâzamı
13) Makbûl ve Maktûl İbrâhim Paşa, Pâdişâh Dâmâdı Değildi (Uzunçarşılı, Belleten, sayı-114, 1965)