13 Haziran 2015 Cumartesi

HALET EFENDİ


Sultan İkinci Mahmûd Han devri devlet adamlarından. Asıl ismi Mehmed Saîd olup, Hâlet Efendi denmekle meşhur oldu. 1760 târihinde İstanbul’da doğdu. Kırımlı Kâdı Hüseyin Efendi’nin oğludur. Nüfuz ve iktidarını kötüye kullandığından 1823 (H. 1238) târihinde Konya’ya sürülüp îdâm edildi ve oraya defnolundu.
Hâlet Efendi, babası gibi, şeyhülislâm Şerîf Efendi’nin yanında yetişti. Şerîf Efendi’nin vefâtından sonra bir müddet Atâullah Efendi’nin, sonra da rikâb-ı hümâyûn reisi Mehmed Râşid Efendi’nin mühürdar yamağı oldu. Bir müddet sonra buradan ayrılıp Rumeli vâlisi Ebû Bekr Sami Paşa dâiresine girmek için Manastır’a gitti ise de iltifat görmeyince Ohrili mîr-i mîrân Ahmed Paşa’nın hizmetine girdi. Burada da uzun süre kalamadı. İstanbul’a dönüp Galata mevlevîhânesi şeyhi meşhur Şâir Galip Dede’nin dergâhına girdi.
Hâlet Efendi, zahîre nâzırı Râsih Mustafa Efendi ve kasabbaşı Hacı Mehmed Efendi’nin kitabetinde de (sekreterliğinde) bulunduktan sonra, derya tercümanı Kallimaki vasıtasıyla Fenerli rumlarla dostluk kurdu. Mehmed Râşid Efendi sayesinde beylik kîsedârı maiyetine girerek hâcegânlık rütbesi aldı. Pek az zaman sonra da baş muhasebeci payesi ve ortaelçi ünvânıyla Paris’e gönderildi. O sırada Mısır’dan yeni dönen Bonapart, Mısır’daki başarısızlıkları ile Akka’da Türklere mağlûbiyetini bir türlü hazmedemediğinden, Hâlet Efendi’ye hiç yüz vermedi. Üç seneden fazla Paris’te kalan Hâlet Efendi’nin elçiliği çok sönük geçti. 1807 târihinde İstanbul’a döndü ve dîvân-ı hümâyûn beylîkçiliğine, kısa bir süre sonra da rikâb-ı hümâyûn reisliğine getirildi. Bu vazifesi sırasında Fransız elçisi Sebastiani’nin ihbarına göre İngilizlerle gizli işleri olduğu ortaya çıkarılınca, vazifesinden alınarak Kütahya’ya sürüldü. Bir sene sürgünde kaldıktan sonra İstanbul’a geri döndü.
Saîd Bey’in Bağdâd vâlisi olmasıyla, me’mûr olarak Bağdâd’a gönderildi. Buradaki bâzı hizmetleri sonucu İstanbul’a dönünce boş bulunan rikâb-ı hümâyûn kethüdâlığına tâyin edildi.
Fenerli rumların bâzılarına kâtiplik yaptığından, onlara tarafdâr olarak devlet aleyhine bâzı yolsuz hareketlerde bulundu. Fenerli rumlardan elde ettiği paralarla servetini çoğaltarak yeniçerilere para dağıtıp geleceğini garanti etmeye çalıştı. Hattâ bu sırada Mora’da kargaşalık belirtileri yeteri kadar açıklığa kavuştuğu zaman, Hâlet Efendi eskiden fenerlilerden (rumlardan) gördüğü iyilik yüzünden rumlara toz kondurmak istememiştir. “İhtilâl söylentileri Yanya vâlisi Tepedelenli Ali Paşa’nın karıştırıcılığı sonucudur. O adam, o tarafta kaldıkça halka rahat yüzü yoktur. Yunanistan’ı yatıştırmak, Tepedelenli’nin başını ezmeye bağlıdır”, gibi sözler söyliyerek, Yunan âsîlerinin hakkından gelebilecek biricik insanın kanına girdi. Nitekim paşanın öldürülmesi ile Yunan haydutluğu durmadı, tersine daha da gelişerek Yunan topraklarının dolaylarına ve bütün adalara sıçradı. Bütün bu olaylara rağmen Hâlet Efendi’nin iki yüzlü politikası devam ediyordu.
Yeniçeriliğin ilgâsına karşı olan Hâlet Efendi, dâima sultan İkinci Mahmûd Han’a muhalif olmuştur. On üç sene süren ikbâl devrinde, gerek halkın gerek pâdişâhın üzerinde nüfuzunu sürdürebilmek için yeniçeri ocağını dâima elinde tutarak, kendisine dayanak noktası yapmıştır.
Hâlet Efendi, zamanındaki âlimlerin en büyüklerinden evliyânın kutbu Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî hazretlerinin şöhret ve îtibârını çekemeyerek, kendisini halîfeye çekiştirmiş; “On binlerle adamı vardır. Devlet ve saltanat için tehlikelidir. Ortadan kaldırılması lâzımdır” diyerek cezalandırılmasına çalışmış, sultan Mahmûd ise; “Din adamlarından devlete zarar gelmez” diyerek sözüne kıymet vermemiştir. Mevlânâ Hâlid hazretleri bunu duyunca halîfeye hayır ve selâmetle duâ edip; “Hâlet Efendi’nin işi (mevlevî olması dolayısıyla) pîri Celâleddîn-i Rûmî’ye havale olundu. Onu huzuruna çekip cezasını verecektir” buyurmuştur. Az zaman sonra sultan Mahmûd Hah Mora isyânına sebeb olduğu için Hâlet Efendi’yi Konya’ya sürdü ve kısa bir süre sonra Hassa hasekilerinden Arif ağa tarafından ikâmet ettiği Çelebi Efendi dâiresinde îdâm edildi.
Devrinin ilgi çekici şahsiyetlerinden olan Hâlet Efendi, zekî ve hitabeti kuvvetli bir şahıs olarak kendini göstermiştir. Son derece kindar olup, muhaliflerini ve menfaatine dokunanları bilhassa makamına rakîb gördüklerini kat’iyyen affetmez, onları uzaklaştırıp ezmedikçe kalbi rahat etmezdi.
Bir gün bahçede gezerken, bahçıvan bir incir fidanını söküp atmış. Yakınlarından biri bahçıvana; “Bu fidanı atma! Birinin ocağına dikmek için efendi hazretlerine gerekir” demiş. Hâlet Efendi, kethüdâlık mertebesine yükselen Moralı Osman Efendi’yi azlettirmiş, rütbesini aldırmış, geçim derdine sokmuştu. Bütün bunlara rağmen, Osman Efendi bayramlaşmak için Hâlet Efendi’ye geldiğinde, kapıda karşılar, kapıya kadar teşyi ederdi. Bu davranışı hakkında soranlara; “Evet ben bu adamı sevmem, elinden her şeyini aldım. Fakat üzerinde bir Osmanlı efendiliği var ki, işte onu alamıyorum” demiştir.
Sultan ikinci Mahmûd bir gün Galata mevlevîhânesine gittiği zaman mezar taşına gözü ilişince, dergâhın şeyhi olan Kudretullah Dede’ye dönerek; “Şeyhim bizim Hâlet’e ne dersin?” demesi üzerine, Dede; “Efendim o da bir hâlet idi geçti” cevâbını verdiği meşhurdur.
Hâlet Efendi’nin ölümünden sonra aşağıdaki mısralar halkın dilinde sık sık tekrarlanmıştır.
Ne kendi eyledi rahat ne halka verdi huzûr,
Yıkıldı gitti cihândan, dayansın ehl-i kubur.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
 1) Kâmûs-ül-a’lâm; cild-3, sh. 1915
 2) Tezkire (Fâtin Efendi, İstanbul-1271); sh. 54
 3) Sefînet-ur-rü’asâ; (İstanbul-1269); sh. 157
 4) Târih Musâhebeleri; sh. 27
 5) Târih-i Cevdet; cild-8, sh. 315
 6) Hâlet Efendi’nin Paris Büyükelçiliği (E. Z. Karal, İstanbul-1939)
 7) Rehber Ansiklopedisi; cild-7, sh. 38