13 Mart 2019 Çarşamba

NEDİM


On sekizinci yüzyıl dîvân edebiyatı şâirlerinden. 1680-81 yıllarında İstanbul’da doğdu. Asıl ismi Ahmed’dir. Nedîm lakabını sonradan aldı. Babası Kâdı Mehmed Efendi, annesi ise Karaçelebizâde ailesinden Sâlihâ Hâtûn’dur.
Nedîm, İstanbul’da kültürlü bir muhitte büyüdü. Zamanın büyük hocalarından kuvvetli bir medrese tahsili görerek yetişti. Arab, Fars dil ve edebiyatlarını öğrendi. Şeyhülislâm Ebezâde Abdullah Efendi’nin de bulunduğu bir imtihanda üstün başarı göstererek iyi bir dereceyle müderris oldu. Bu yıllarda şiir yazmaya başlayan Nedîm, Şehîd Ali Paşa’ya, 1713’de sadrâzam olması ve 1715’de Mora zaferini kazanması gibi vesilelerle kasîdeler sundu. Edebiyat çevresinde tanınmaya başladı.
Ali Paşa’nın 1716’da Varadin’de şehîd olmasından sonra İbrâhim Paşa’ya; mirahûrluk görevine tâyini, rikâb-ı hümâyûn kaymakamlığına getirilmesi, Pasarofça andlaşması, sadrâzam olması vesîleleriyle sunduğu kasîdeler ve düşürdüğü târihlerle kendini tanıtıp, 1720 yılında Paşa’nın özel kitaplığının müdürlüğüne getirildi.
İlmiyle de kendisini göstermeye başlayan Nedîm, bu yıllarda,Müneccimbaşı Târihini Türkçe’ye çevirecek komisyona dâhil edildi. 1723 yılı Ramazan’ından itibaren sadrâzam Dâmâd İbrâhim Paşa’nın konağındaBeydâvî tefsiri dersleri verdi. Bu derslerindeki başarısı sebebiyle İbrâhim Paşa onu sultan üçüncü Ahmed Han’a tanıttı.
Bu târihlerden sonra Nedîm iyice tanınmaya başladı. 1726’da Mahmûdpaşa mahkemesi naibliğine getirildi. Behâeddîn-i Aynî’nin umûmî İslâm târihi olup, Kaşgarlı Mahmûd’un Dîvân-ı Lugat-it-Türk’ünden me’hazlar aldığı çok kıymetli eseri Ikd-ül-Cümân’ı tercüme eden hey’ette bulundu. Medresedeki derecesinde de yükselerek 1727’de Molla Kırımî, bir yıl sonra da Sadî Efendi ve Eski Nişancı Paşa, 1729’da Sahn-ı semân ve 1730’da Sekban Ali medreseleri müderrisliklerine getirildi. Son görevinde iken meydana gelen Patrona Halîl isyânında vefât etti. Kabri Üsküdar’da, Tunusbağı kabristanına yakın yerdeki Çiçekçi mevkiindedir.
Nedim’in şiirinde zevk, neş’e ve coşkunluk vardır. Hayâtı, hep tatlı ve neş’eli yanlarıyla görmüş, üzüntü, acı ve kederi şiirine sokmamıştır.
Dîvân şiirinin çoğunda belirli bir mekân olmamasına karşılık, şiirlerinde günlük hayâta dâir pek çok sahneye yer vermiş, adetâ İstanbul’un tabiî ve bediî güzellikleri ile doldurmuştur. İki kasîde nesîbinde bu şehri konu ettiği gibi, o devrin mesire yerleri olan Haliç, Kâğıthane, Göksu, Hisar, Çubuklu gibi yerlerde yapılan Sâdâbâd, Hurremâbâd, Hüsrevâbâd, Şerefâbâd, Feyzâbâd, Aşfâbâd, Kasr-ı cinân, Kasr-ı neşât gibi kasrlar; Tavanlı, Nevpeydâ, Cisr-i sürür adlarındaki köprüler; Hayrâbâd tekkesi, çeşmeler, hamamlar, kanal ve havuzlar hep İstanbul’dan birer parça olarak şiirlerine girdi. On yedinci asırda başlayan mahallîleşme cereyanının on sekizinci yüzyılda belli başlı temsilcilerinden olan Nedîm, şarkılarının yanında, hece vezninde bir türkü de yazmıştır. Kullandığı dil kısmen açık bir İstanbul Türkçesidir. Bunun yanında tasavvufî unsurlara açık gazelleri de vardır. İstanbul’u anlatırken;
Bu şehr-i Stanbûl ki bî-misl ü bahâdır
Bir sengine yekpare Acem mülkü fedâdır.
beyti kadar güçlü ifâdelere başka şâirler de pek rastlanmaz. Nedîm’in İstanbul ile bütün Acem (İran) mülkünü bu şekilde mukayese etmesi, doğuda her türlü Osmanlı mülkünün baltalayıcısı olan İran’a sitem etmek istemesinden kaynaklanmaktadır. Tecellî dağı gibi câmiler, Maârif kumaşı satılan sokaklar gibi benzetmeleri de bol bol kullanarak, İstanbul’un zengin bir dekorunu çizmektedir. Bu husûsiyetiyle İstanbul’un gelişmiş kültürünü çok güzel temsil etmekte, sâdece şiirlerinin konusu bakımından değil, üslûbu açısından da İstanbul şâiri ünvânını haketmiştir.
Ruhî muhteva bakımından çok zengin olan dîvân edebiyatı, Nedîm ile beraber dışa açılmaya, tabîata da yönelmeye başladı.
Nedîm, devrinin ve çevresinin içtimaî hayâtı içerisine girip, san’atını; dîvân şiirinin esaslarından fedâkârlık yapmamakla beraber, onun katı kaidelerinden ölçülü bir şekilde kurtulabilmiş, bilhassa halk zevkini, halk ruhunu, halkın yaşama neş’esini benimsemiş, halk deyimlerinden, halk söyleyiş inceliklerinden seçmeler yapıp, dîvân edebiyatına bu kıymetleri getirmeye cesaret edebilmiş, serbest ruhlu, bilgisinden, zevkinden, zekâsından emîn bir şâirdi. Ayrıca şâir, okuyup düşündüğü, görüp heveslendiği, sevip benimsediği, ayrılıp özlediği her güzel şeyi, zarîf ve hayâl dolu ruhunun en ince ürperişleriyle birleştirerek, şiiri öylece söylemiştir. Bütün bunları çok ince, çok keskin ve neş’eli bir tabiat ile birleştirmesi, şiirine bir ahenk ve sevimlilik vermiştir.
Nedîm yine bu sebeplerle, sırası geldikçe dîvân şiiri kaidelerinden ustalıkla ayrılmış, vezinden kâfiyeye, şekilden söze ve söyleyişe kadar kendini serbest kabul etmekten çekinmemiştir. Ancak onun klasik kaidelerden uzaklaşırken, büyük tabiîlikle yakınlaştığı lisan, halk dili ve söyleyişi olmuştur. Hattâ bu kaide genişletici yönü sebebiyle devrinin bâzı san’atkârları Nedîm’i büyük şâir kabul etmek bir yana hiç kıymet vermemiş, şâirler arasında ismini bile anmamışlardır.
Nedîm’in iki büyük târihin Türkçe’ye çevrilmesine katkıları dışında tek eseriDîvânı’dır.
1719 yılında Müneccimbaşı Derviş Ahmed Efendi’nin Sahâif-ül-Ahbâr ya da Câmi-üd-düvel adlı eserinin Türkçe’ye çevrilmesi için meydana getirilen kurula Nedîm de alınmış ve kendisi 1868 yılında İstanbul’da üç cild olarak basılan bu eserin bir kısmını Türkçe’ye çevirmiştir. Ayrıca Nedîm, Bedreddîn Aynî’nin Ikd-ül-Cümân fî târihi ehl-iz- zaman adlı Arabça eseri için 1726 yılında kurulan kırk beş kişilik kurula da katılmıştır.
Nedîm’in bütün şiirlerini topladığı Dîvân’ı beş defa olmak üzere; birincisiDîvân-ı Nedîm ismiyle Bulak matbaasında, İkincisi aynı isimle 1874’de İstanbul’da, üçüncüsü Nedîm Dîvânı ismiyle 1919-21 yıllarında, dördüncüsü 1951’de ve sonuncusu da 1972’de İstanbul’da basılmıştır. Son üç baskının başlarında Nedîm ve şiirleri hakkında bir inceleme ve sonlarına birer sözlük eklenmiştir. Dîvân’ın son baskısına otuz dokuz kasîde (on bir tanesi Sultan Ahmed, on dokuzu Dâmâd İbrâhim Paşa, dördü hem pâdişâh hem sadrâzam, üçü şehîd Ali Paşa, ikisi de kapudan Mustafa Paşa hakkında), yüz elli dokuz gazel, iki müstezâd, bir muhammes, üç tahmis, bir müseddes, bir tesdîs, iki taştîr, yirmi yedi şarkı, bir türkü, bir terkîb-i bend, çoğu târih olan seksen iki kıt’a, on rubâî, üç mesnevî, yirmi yedi beyt vardır.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Büyük Türk Klasikleri; cild-6, sh. 241
2) Rehber Ansiklopedisi; cild-13, sh. 67
3) Resimli Türk Edebiyatı Târihi; cild-2, sh. 753
4) Nedîm (Yûsuf Ziya, İstanbul-1932)
5) Edebiyat Üzerine Makaleler(A. H. Tanpınar); sh. 178
6) Edebiyat Târihi Dersleri (A.Sırrı Levend, İstanbul-1938); sh. 321