13 Mart 2019 Çarşamba

NUREDDİN CERRAHİ




Evliyanın büyüklerinden. İsmi Muhammed bin Abdullah’dır. 1671 (H. 1082) senesi Rebî’ul-evvel ayının on ikinci gecesi, Cerrahpaşa Câmii’nin karşısındaki Yağcızâde konağında doğdu. 1720 (H. 1133) senesi Zilhicce ayının dokuzunda Pazartesi günü İstanbul’da vefât etti. Cenaze namazı, Fâtih Câmii’nde öğle namazından sonra kalabalık bir cemâat tarafından kılındı. Kabri Karagümrük semti civarındadır.
Nûreddîn Cerrâhî’nin soyu, Ebû Ubeyde bin Cerrâh’a (radıyallahü anh) ulaştığı için, Cerrahî denilmiştir. Cerrahpaşa’lı olduğu için öyle denildiği de söylenmiştir. Çoğunluk birinci rivayette ittifak etmişlerdir. Nûreddin Cerrahî, daha küçük yaşta Kur’ân-ı kerîmi, Cerrahpaşa mektebinde öğrendi. Kur’ân-ı kerîm hocası Yûsuf Efendi’dir. Tahsilini tamamlayan Nûreddîn Cerrahî, zahirî ilimleri öğrenmek için medreseye gitti. Medrese tahsilini tamamladıktan sonra, genç yaşta Mısır kâdılığına tâyin edildi.
Nûreddîn Cerrahî Mısır’a gitmeden önce, veda etmek için Üsküdar’daki dayısı Hüseyin Efendi’nin konağına gitti. Hava iyi olmadığı için bir süre burada kaldı. Bir gece dayısı, onu evin karşısında bulunan Selâmi dergâhına götürdü. Yatsı namazından sonra dergâhta ders veren Ali Efendi’nin yanına gittiler. Nûreddîn Cerrahî, Ali Efendi’nin elini öpünce Ali Efendi; “Oğlum Nûreddîn! Safa geldiniz” diye ismini söyledi. Bunun üzerine Nûreddîn Cerrahîyi bir muhabbet ve cezbe hâli kapladı. Daha sonra Allahü teâlâyı zikrederken vecde geldi. Nûreddîn Cerrahî, daha sonra Ali Efendi’den kendisini talebeliğe kabul etmesini rica etti. Alî Efendi de, onun ricasını, kabul buyurup; “Oğlum Nûreddîn! Mâsivâdan (Allahü teâlâdan başka şeylerden) sıyrılıp abdestini tazele” diye uyardı. Bunun üzerine kendisine verilen Mısır kadılığı vazifesini kabul etmeyerek, tâyin fermanını şeyhülislâma geri gönderdi. Nûreddîn Cerâhî, Ali Efendi’ye tam teslim oldu. Ali Efendi Nûreddîn Cerrâbî’yi abdest aldıktan sonra halvete koydu. Onda büyük bir huzur hâli, meydana geldi. Ali Efendi, bir müddet sonra ona icazet vererek hırka giydirdi. Sonra Ali Efendi; “Oğlum Nûreddîn! İstanbul’a git. Karagümrük yakınında ve dört yol ağzında, Kethüda Canfedâ’nın yaptırdığı Câmi-i şerifin yanında Bakkal İsmâil Efendi isminde bir zât senin için bir oda yaptırdı. O odada ibâdetle meşgul ol. Umulur ki, senin için o civarda bir dergâh yapılır. O zaman insanlara doğru yolu göstermeye çalış. Süleymân Veliyyüddîn ve Muhammed Hüsâmeddîn efendiler senin yanında kemâle gelecekler” buyurdu. Nûreddîn Efendi, hocasının emri ile Süleymân Veliyyüddîn ve Muhammed Hüsâmeddîn yanında olduğu hâlde Karagümrük’e gittiler. İsmâil Efendi, hocasının bahsettiği odanın anahtarını Nûreddîn Cerrâhî’ye teslim etti. İsmail Efendi bu odayı rüyada gördüğü Resûl-i ekremin emri ile yaptığını söyledi.
1703 senesinde kapı kethüdalarından Bekir Efendi’nin vefât etmesi üzerine, Karagümrük civârında bulunan konağı boş kaldı. Dârüsseâde ağası Beşir Ağa, bu konağı alacağı sırada rüyasında Nûreddîn Efendi’yi gördü. Konağı satın almamasını söyledi. Aynı gece sultan Ahmed Han’a da rüyasında Nûreddîn Efendi’nin ihtiyâcını gidermesi emredildi. Pâdişâh ertesi gün, boş kalan konağı satın alsınlar diye, Yahyâ Efendi’yle Nûreddîn Cerrâhî’ye üçyüz altın gönderdi. Nûreddîn Cerrahî bu altınları kabul etmedi. Bir dergâh yaptırsalar, daha makbûle geçeceğini söyledi. Yahyâ Efendi, huzurundan ayrılırken, Nûreddîn Cerrâhî’nin ellerini öpeceği sırada, Nûreddîn Efendi’nin Ali Efendi’ye talebe olması sırasında meydana gelen manevî hâlin aynısı, Yahyâ Efendi’de de meydana geldi. Bu sırada Yahyâ Efendi, Nûreddîn Efendi’den kendisini talebeliğe kabul etmesini rica etti. Yahyâ Efendi, getirdiği paraları başka birisi vasıtasıyla Sultan’a gönderdi. Bunun üzerine Sultan o konağı aldırarak, orayı dergâh hâline getirdi ve Nûreddîn Efendi’ye tahsis etti. Nûreddîn Cerrâhî, burada ibâdet yapmak ve insanlara doğru yolu göstermek için çalıştı.
Nûreddîn Cerrâhî’nin eserlerinden bâzıları şunlardır: 1- Mürşid-i Dervişân Risalesi, 2- Nutk-ı şerîf, 3- Nasîhat-ı âli. Ayrıca çok güzel ilâhîleri vardır.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Sefînet-ül-evliyâ; cild-5, sh. 40
2) Osmanlı Müellifleri; cild-1, sh. 178
3) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; cild-17, sh. 193