Büyük Türk denizcisi. 1470 (H. 875)’de Midilli’nin Bonova köyünde doğduğu tahmin edilmektedir. 1518 (H. 924)’de Cezâyir’de şehîd oldu. Babası Yâkûb Ağa adında bir sipâhî olup, Fâtih Sultan Mehmed Han’ın 1462’de Midilli’yi fethine katıldı. Fetihden sonra Bonova köyü, Yâkûb Ağa’ya tımar olarak verildi. Burada yerleşip evlendi. İshak, Oruç, Hızır ve İlyas adında dört oğlu oldu. Bu dört kardeş iyi bir tahsil gördüler. İtalyanca, İspanyolca, Fransızca, Latince ve Yunanca’yı öğrendiler.
Oruç Reis gençliğinde gemiciliği ve deniz ticâretini en iyi şekilde öğrendi. Zekâsı, çalışkanlığı ve cesareti ile kısa zamanda gemiler sahibi bir denizci oldu. Suriye, Mısır, İskenderiye, Trablusşam’a mal götürüyor, satın aldığı malları da Anadolu’ya getirip ticâret yapıyordu. Bir seferinde Trablus’a gitmek üzere küçük kardeşi İlyas ile Midilli adasından hareket ettiler. Yolda Rodos şövalyelerinin savaş gemileri ile karşılaştılar. Aralarında çıkan bir deniz savaşı neticesinde kardeşi İlyâs şehîd oldu. Esir düşen Oruç Reis ise zincirle bağlanıp Rodos adasına götürüldü. Bu acı haberi Midilli adasındaki kardeşi Hızır işitince çok üzüldü. Esir düşen ağabeyi Oruç Reis’i kurtarma çâreleri aramaya başladı. Oruç Reis’in zor ve sıkıntılı şartlar altında üç sene kadar esir kaldığı rivayet edilmiştir.
Oruç Reis’in kardeşi Hızır, Krigo adında bir gayr-i müslim vasıtasıyla onu Rodos şövalyelerinin elinden satın aldırmak istedi. Bu iş için pek çok para teklif etti. Ancak bir tüccar olan Krigo, bu iş için aldığı on sekiz bin akçeyi dolandırdığı gibi, kurtarma teşebbüslerini de açıkladı. Bunun üzerine Oruç Reis’e öncekilerden daha çok eziyet etmeye başladılar. Ellerinden, ayaklarından ve boynundan zincirle bağlayıp bir zindana kapattılar. Zindanda ağır işkenceler yaptılar. Oruç Reis Çaresiz bir hâlde, balçık kaplı zindanda çok zor durumda idi. Bir gece ızdırap hâlinde ağlayarak şöyle duâ etti: “Ey yüce Rabbim! Kimsesiz ve çaresiz kalmışlara derman sendedir. Habîbin Muhammed aleyhisselâm hakkı içün ben bîçâre kuluna imdâd eyle! Beni kısa zamanda bu kâfirlerin zulmünden kurtar!” Oruç Reis o gece takatsiz kalıncaya kadar duâ etti. Sonunda dermanı tükenip zindanın balçık kaplı zeminine düşüp, bitkin bir hâlde uyuya kaldı. Rüyasında nûr yüzlü bir mübarek zât karşısına çıkıp; “Ey Oruç! Gönlünü ferah tut. İslâmiyet’e hizmet uğrunda çektiğin eziyetlere katlanıp, sabret! Mahzun olma, kurtulman yakındır” dedi. Oruç Reis büyük bir sevinç içinde uyandı. Kederi ve sıkıntısı dağılıp ferahladı. O sabah Rodos kaptanları, Oruç Reis’in durumunu görüşmek üzere toplandılar. Neticede onu zindandan çıkarıp, bir teknede forsa olarak, kürek çekmekle vazifelendirdiler. Zindandan çıkıp çok sevdiği deniz hayâtına esir olarak da olsa kavuşmasından dolayı Allahü teâlâya çok şükretti. Akdeniz üzerinde Rodos şövalyelerine forsalık yapıyordu. Bu sırada Osmanlı pâdişâhı sultan İkinci Bâyezîd Han’ın ağabeyi sultan Korkud, Antalya’da vâli idi. Her sene Rodos’dan yüz esir Türk’ü satın alıp, Allah rızâsı için serbest bırakarak hürriyetlerine kavuştururdu. Oruç Reis’in deniz üzerinde esir olarak çalıştırılmaya başlandığı sene de kapıcıbaşını Rodos’a gönderip yüz esir satın aldırdı. Yapılan sözleşmeye göre satın alınan bu yüz esiri Antalya sahiline götürmek üzere Oruç Reis’in esir olarak çalıştırıldığı tekne seçildi. Oruç Reis, Rodoslular için önemli bir esir olduğundan, onu satılan esirler arasına dâhil etmediler.
Oruç Reis hoş mizaçlı birisi idi. Rumca’yı da gayet iyi bildiğinden gemisine gelen Rodoslu kaptanlar ile sohbet ederdi. Bir gün Rodoslu kaptanlar ona; “Ey Türk! Sen hoş sözlü bir kimsesin. Bizim lisanımızı da iyi biliyorsun. Gel müslümanlıktan dön, bizim dînimize gir! Aramızda meşhur bir kimse olursun!” dediler. Oruç Reis bu saçma teklif karşısında hiddetlenip; “Ey akılsız ahmaklar! Bugün İslâmiyet’ten başka hak bir din yok ve benim peygamberim Muhammed aleyhisselâm en üstün peygamberdir. Hiç sizin bozuk dîninize döner miyim!” dedi. Bu cevap karşısında Rodoslu hıristiyan kaptanlar; “O hâlde böyle esir kal. Bakalım peygamberin ve dînin seni bizim elimizden nasıl kurtarır. Sen şimdilik kürek çekedur” dediler. Vazifeli olduğu teknede bir de papaz vardı. Bu papaz; “Oruç Reis denilen bu adama dikkat edin. Okumuş ve bilgili bir kimseye benziyor. Müslümanlığı gayet iyi biliyor. Ben papaz olduğum hâlde dînimiz hıristiyanlığı, onun kendi dîni İslâmiyet’i bildiği kadar bilmiyorum. Gafil olmayın, hepinizi tepetaklak eder!” diye tembih etti. Bir taraftan gemi Antalya sahillerine doğru yol alıyordu.
Nihayet gemi yanaşıp satın alınan Türk esirler Antalya sahilinde bırakıldı. O gece rüzgâr şiddetli ve ters istikâmetten estiği için, Oruç Reis’in vazifeli olduğu gemi geri dönemedi. Sabahı beklemeye karar vererek tekneyi demirlediler. Teknenin sandalını indirip balık avlamak için tekneden uzaklaştılar. Ancak rüzgârın şiddetlenmesi üzerine sandalı tekneye yanaştıramadılar. Bu arada şiddetli fırtınayı ve karanlığı fırsat bilen Oruç Reis, bağlı olduğu zincirleri kırıp; “Bismillâhirrahmânirrahîm” diyerek kendini denizin dev dalgalan arasına atarak yüzmeye başladı. Dalgalar arasında çetin ve uzun bir mücâdeleden sonra, yüze yüze Antalya sahiline çıktı. Artık esirlikten kurtulmuştu. Vatan toprağında secdeye kapanıp Allahü teâlâya şükretti. Sonra sahilden karaya doğru yürüyerek bir köye vardı. Karşısına ihtiyar bir Osmanlı nine çıkıp; “Ey evlâd! Müşkil bir yoldan gelmişe benzersin. Seni misafir edeyim” diyerek misafir etti. Oruç Reis vardığı bu köyde on gün kaldı. Köylüler onu misafir etmek için birbirleriyle yarıştılar.
Rodoslu kaptanlar ise, sabahleyin Oruç Reis’in yerinde olmadığını görerek kaçıp kurtulduğunu anladılar. Şaşkınlıktan ve hayretten dona kaldılar.
Oruç Reis bulunduğu köyden ayrılıp üç gün sonra Antalya’ya ulaştı. Orada Ali Reis adında, Oruç Reis’in şöhretini duymuş bir denizci ile tanıştı. Ali Reis onu gemisine ikinci kaptan olarak aldı. Oruç Reis kaptan olduğu gemiyle İskenderiyye’ye varınca, Midilli’de bulunan kardeşi Hızır’a (Barbaros Hayreddîn Paşa) bir mektup göndererek kurtulduğunu bildirdi.
Oruç Reis’in şöhretini duyan Mısır sultânı onu yanına çağırıp hizmet teklif etti ve donanmasına kaptan tâyin edip emrine gemiler verdi. Oruç Reis on altı gemiyle Payas’a gitti. Rodoslular onun Mısır sultânının emrine girdiğini işitip Payas’a geldiğini öğrenince, büyük bir donanma ile üzerine hücum ettiler. Oruç Reis durumun çok tehlikeli olduğunu anlayıp, emrindeki gemileri karaya oturtarak, leventleriyle birlikte gemileri terkedip, oradan uzaklaştı. Leventler memleketlerine, Oruç Reis de Antalya’ya gitti.
Antalya’ya varınca Piyâle Bey nâmında bir eski dostuyla görüştü, hâlini anlattı. Piyâle Bey, Oruç Reis’in durumunu sultan Korkud’a anlatıp; “Oruç Reis mücâhid bir tebeanızdır. Gece gündüz kâfirle cenk edip nice zaferler kazanmıştır. Şimdi teknesini kaybetmiştir. Bu mücâhide bir tekne ihsân etmenizi arzederiz” dedi. Daha önceden Oruç Reis’in şöhretini bilen sultan Korkud, bu isteği memnuniyetle kabul etti ve Oruç Reis’i huzura çağırıp, ikrâm ve iltifat göstererek; “Ben seni teknesiz komam; elem üzre olma!” dedi. Sonra da İzmir kâdısına şöyle bir ferman yazdı: “Bu ferman sana ulaşır ulaşmaz, Oruç Reis oğlumuza dilediği üzre mükemmel bir tekne yaptırasın. Varsın yüce dînimiz uğruna kâfirlerle savaşsın, öcünü alsın. Hânedânımızı rahmetle ansın.” Oruç Reis’in durumunu sultan Korkud’a arzeden dostu Piyâle Bey de İzmir kâdısına şöyle bir mektup yazdı: “Oruç Reis dünyâ âhiret karındaşımdır. Size geldikde hemen hizmetinizi eksik etmeyin. Yirmi iki oturak bir tekne yapılmasına nezâret edip, tez zamanda Oruç Reis’e teslim eyleyin. Teknenin donanması için her türlü masrafı, efendim sultan Korkud’un hesabına yazın.”
Oruç Reis İzmir’e gitti; üç buçuk ay içinde, bir sultan Korkud adına, birde Piyâle Bey adına iki tekne yapılıp hediye edildi. Oruç Reis bu tekneleri alarak denize açılıp Foça’ya geldi. O sırada Manisa’da bulunan sultan Korkud’un huzuruna çıktı. El öpüp duâ aldı. Sultan Korkud; “Cenâb-ı Hak seni her işinde muvaffak etsin” diye duâ edip, uğurladı. Oruç Reis Foça’ya dönüp o geceyi ibâdetle ve zafer için duâ ederek geçirdi. Ertesi gün erkenden teknelerine demir aldırıp denize açıldı. Bir kaç gün sonra Fulya sahillerinde iki Venedik gemisi ile karşılaştı. Çıkan çarpışmada ikisini de zaptetti. Bu gemilerde yirmi dört bin altın vardı. Bu parayı ve diğer ganîmetleri leventlerine taksim etti. Oradan Rumeli sahillerine geçip Eğriboz adası civarında üç Venedik gemisi ile daha karşılaştı. Aralarında şiddetli bir deniz savaşı başladı. Oruç Reis düşman gemilerini top ateşine tuttu. İyice yaklaşan Venedik gemilerine atlayan leventler, kahramanca savaşıp, gemilerle beraber yüz seksen beş kişiyi de esir aldılar ve çok mikdârda ganîmet elde ettiler. Sonra zafer şenlikleriyle Midilli’ye döndüler. Bu sıralarda Yavuz Sultan Selim Han, Osmanlı pâdişâhı oldu. Oruç Reis onun tahta çıktığı sırada bir ara Mısır sultânına gidip pek çok hediyeler takdim ederek daha önce onun verdiği gemileri zayi etmesi sebebiyle af diledi. Mısır sultânı bu vefâkârlığından ziyadesiyle memnun kalıp affetti. O kışı İskenderiyye’de geçirerek sefer hazırlıklarını tamamlayan Oruç Reis, ilkbaharda Yahyâ Reis ve diğer maiyyeti ile birlikte hareket etti. Kendisine bir merkez ve hareket üssü yapmak isteyen Oruç Reis, bu iş için Cerbe’yi seçti ve kısa zamanda adayı ele geçirdi. Bu sırada Kardeşi hızır da gelerek kendisine katıldı. Bundan sonra iki kardeş Akdeniz’i; Ceneviz, İspanyol ve Venedik gemilerine dar etmeye başladılar. Oruç Reis, kahramanlığı, kararlığı, sebatı, güzel sevk ve idaresi ve hele akılları hayrete düşüren cesareti ile düşmanı dize getiriyor, büyük savaş gemilerini bir bir ele geçiriyordu. Meselâ denizcilik târihinde görülmemiş başarılarından biri, İtalyanlarla yaptığı bir deniz savaşında kürekle sevk edilen çektiri ile İtalyan donanmasının amiral gemisini (baştarde) ele geçirmesidir. Bu savaşta amiral gemisini ele geçirince kendisi dâhil bütün leventlerine bir harp hilesi olarak İtalyan askerlerinin elbisesini giydirdi. Bu hîle ile üzerlerine gelen İkinci İtalyan savaş gemisini de kolaylıkla ele geçirdi. Çünkü ateş başlayıncaya kadar İtalyanlar Oruç Reis’in gemisini kendi gemileri zannetmişlerdi.
Oruç Reis bütün bu başarılarından sonra Cezâyir’de bir devlet kurmaya karar verdi. Kısa zamanda bu toprakları ele geçirdi. İspanya kralı Şarlken, Oruç Reis’i Cezâyir’den çıkarmak için bir donanma ile hücum etti ise de başaramadı. Oruç Reis zaferler kazanmaya devam etti. Becâye kuşatması sırasında sol kolundan ağır bir yara aldı. Hekimler, kolunun dirsekten kesilmesi gerektiğini söylediler. Sol kolu dirseğinden kesildi. Kahraman Türk denizcisi Oruç Reis artık bir kolunu kaybetmişti. Fakat o haliyle cihâd aşkından, gazâ şevkinden hiç bir şey kaybetmeden yarası kapanınca tekrar denize açıldı. Yine pek çok düşman gemisi ve ganîmetler elde etti. O sırada hıristiyanların zulmü altında pek müşkil duruma düşmüş olan Endülüs’de müslümanlara yardım etti. Binlerce müslümanı Kuzey Afrika’ya taşıdı. Bu hizmeti, İslâm âleminde sevinçle karşılanıp, çok duâ almasına vesîle oldu. Oruç Reis kendisi gibi kahraman birer denizci olan kardeşleri İshak ve Hızır Reis’le birlikte Kuzey Afrika’yı hıristiyanlara karşı savundu. Oradaki zulümden kurtulmak, için gelen müslümanları himaye edip, barındırdı. Her türlü sıkıntılarını giderdi.
O târihde bir hıristiyan devleti olan İspanyollar, Avrupa’nın pek çok ülkesini ellerinde bulunduruyorlardı. Ayrıca Amerika müstemlekelerine de hâkim durumda idiler. Devrin büyük denizcisi Oruç Reis ve serdengeçtiler, İspanyollar ile pek çetin mücâdelelere girişti. Bitmek bilmeyen bu mücâdelelerinde tek gayesi cihâd edip müslümanları zulümden kurtarmak ve İslâmiyet’i yaymaktı.
Yine bu cihâdlarından birinde Cezâyir’in doğusunda bulunan ve İspanyolların hâkimiyeti altında olan Tlemsan’ı ele geçirdi. Tlemsan emîri İspanyollar’dan yardım almasına rağmen, Oruç Reis ele geçirdiği bu yeri kahramanca müdâfaa etti. Yedi ay süren müdâfaadan sonra yerli halkın ihaneti üzerine Cezâyir’e dönmek için hareket etti, Fakat kendisini düşman muhasara etmişti. Bu kuşatmayı yarıp geçmek için düşmanla çarpıştı. Kırk levendi ile düşmana karşı mücâdelesi, düşman kuşatmasını yarıp geçmeleri târihin destanlaşan kahramanlıklarındandır. Oruç Reis ve leventlerinden bir kısmı, muhasaradan kurtularak, Rio Solado ırmağının karşısına geçmeye muvaffak oldular. Ancak ırmakda İspanyollarla ümidsizce bir mücâdele içerisine düşen ve karşıya geçemeyen evlâdı gibi sevdiği leventlerinin ona; “Baba bizi bırakma!” diye haykırışları kalbini parçaladı. Nitekim, büyük bir vefâ ve şefkat ile yardıma koşmak için tekrar ırmağa daldı ve leventleriyle beraber çarpışa çarpışa şehîd oldu (1518). Şehîd olduğunda kırk sekiz yaşında olduğu tahmîn edilmektedir.
Oruç Reis; cömert, âlicenâb, yadım sever, merhametli, dirayetli ve ciddî bir kahraman idi. Bütün leventleri tarafından bir baba gibi sevilir ve kendisine “Baba Oruç” denirdi. Mükemmel ve cesur bir mücâhid idi. Tehlikeli ve nâzik anlarda en iyi çâreleri bulmakta emsaline az rastlanan bir Türk denizcisi idi. Bütün gayesi; İslâmiyet’i insanlara duyurmak, onların müslümanlık ile şereflenmesini sağlamak idi.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Deniz Kuvvetleri Dergisi; sene-1975, sayı-490
2) Rehber Ansiklopedisi; cild-13, sh. 257
3) Kâmûs-ül-a’lâm; cild-2, sh. 1079
4) Tuhfet-ül-kibâr; sh. 25
5) Gazevât-ı Hayreddîn Paşa (Üniversite Kütüphânesi; T.Y. No: 2639); vr. 5
6) Esfâr-ı bahriye-yi Osmaniye (M. Şükrü, İstanbul-1306); sh. 36, 364
7) Türklerin Deniz Muhârebeleri (F. Kurdoğlu, İstanbul-1932); sh. 213