5 Ağustos 2020 Çarşamba

FATİH KÜLLİYESİ


İstanbul’un fethinden sonra, Fâtih Sultan Mehmed Han tarafından yaptırılan ilk büyük külliye. Külliyenin merkezinde Fâtih Câmii bulunur. Câmi, 1463’de yapılmaya başlandı ve 1471’de tamamlandı. Mimârı, kabri Fâtih’deki Kumrulu Mescidi’nin bahçesinde bulunan Sinânüddîn Yûsuf bin Abdullah’dır.
Osmanlılarda ilk medrese, Orhan Gâzi tarafından İznik’de yaptırıldı. Sonra Bursa’da medreseler açıldı. Daha sonra Edirne’de Dârülhadîs ve Üçşerefeli medrese te’sis edildi. Bu medreselerde devrin en mümtaz müderrisleri ders verdiler. Medreseleri binâ ettirip açan devlet adamları ve zenginler, bilhassa pâdişâhlar, zengin gelirlerle onların ihtiyâçlarını karşıladılar.
Fâtih Sultan Mehmed Han da, İstanbul’u fethedince, ilk önce, Ayasofya kilisesinin papaz odalarını, Ayasofya Medresesi, Zeyrek’teki kilisenin odalarını da müderrisinin adıyla Zeyrek Medresesi olarak eğitim ve öğretimin hizmetine açtı.
Bir taraftan Bizans İmparatoru’nun zulmüyle boşalan İstanbul’a, Anadolu’dan müslüman nüfus getirilip yerleştirilirken, diğer taraftan da cemâatsiz kalan kiliseleri câmiye tahvil edilerek, küçük öğretim birimleri teşkil edildi. Bu arada devlet adamları ve Pâdişâh, şanlarına yakışır câmi ve medreseler inşâ etmeye başladılar. Fâtih Sultan Mehmed Han, bu günkü Fâtih Câmii’nin yerine bir câmiyle büyük bir külliye inşâ ettirdi. Külliye, câmiden başka; sekiz medrese (sahn-ı semân), sekiz tetimme, dârüşşifâ, mekteb, kütübhâneler, hamamlar, imâret, ahır, kervansaray ve mutfaktan müteşekkildi. Sekiz medreseden dördü, câminin sağında, yâni Marmara tarafında, dördü de câminin solunda Haliç tarafındadır. İlk dördü Akdeniz cihetindeki medreseler, son dördü de Karadeniz cihetindeki medreseler adıyla anıldılar. Câminin kıble cihetindeki sağlı sollu ilk iki medreseye; başkurşunlu, bitişiğindeki İki medreseye çifte başkurşunlu, bunların da bitişiğindeki iki medreseye çifte ayak kurşunlu ve en sondaki iki medreseye de ayak kurşunlu medreseler adı verildi. Bu medreselerin her birinde bir dershâne, bir mescid ve on dokuz oda vardı. Bu odalardan on beşi talebeler için (iki talebeye bir oda), iki tanesi muîd, iki tanesi de diğer hizmetliler için yapılmıştı. Medreselerin arkalarında kalan tetiinmelerin de dördü Karadeniz, dördü de Akdeniz cihetinde idi. Mûsîle-i sahn diye de anılan tetimmeler, sahn-ı semân medreselerine talebe yetiştirirlerdi. Sahn-ı semân medreselerinde, aklî ve naklî ilimler yâni fen ve din bilgileri öğretilirdi. İstanbul’un ilk tıb fakültesi olan dârüşşifâda uygulamalı tıb eğitimi yapılırdı. İmarette müderris, talebe ve misafirler için yemek çıkarılırdı. Kervansarayda, gelen misafirler için konaklama imkânı sağlanırdı. Sıbyân mektebinde, küçük çocuklar okutulur, muvakkıthânede namaz vakitleri tâyin edilirdi. Medreselerde, câmi dolaplarında ve müstakil binada bulunan kütüphâneler, talebe ve müderrislerin devamlı hizmetinde idi. Talebe ve müderrislerin yıkanması için hamam, dinlenmesi için bahçe ve ağaçlı meydanlar, külliyeyi tamamlayan diğer unsurlardır. Ayrıca külliye çevresinde müderrislerin ikâmetleri için ev ve arsa tahsîs edilmişti.
Fâtih Sultan Mehmed Han, devletinin istikbâldeki eğitim ve kaza kadrosunu yetiştirmek için kurduğu bu külliyeyi, çok sayıdaki vakıflarıyla zenginleştirdi. Müderrise elli akçe yevmiye verirken, muîdlere beşer akçe ve her talebe için de iki akçe yevmiye tahsîs etmişti. Hazırlanan vakfiyeler, külliyenin tamâmı için bir yönetmelik şeklindeydi. Külliyede çalışanların vazifelerinden, imâret aşhânesinden verilecek yemek mikdârlarına kadar her şey tesbit edilip, yazılmıştı. Müderrislere ve talebelere her gün kuşluk yemeği verilirdi, öğle yemeği yoktu. Akşam da yemek verilirdi. Misafirlere ise ayrıca başka ikrâmlar yapılırdı.
Caminin ilk inşâ şekli, ortada büyük bir kubbe ile mihrâb tarafında yarım bir kubbe, yanlarda ise daha alçak üçer küçük kubbeli bölümler hâlinde idi. 1509’da İstanbul’da vuku bulan büyük zelzelede câminin kubbesi hasara uğrayıp, sütün başlıkları parçalandı. Ayrıca külliyenin dârüşşifâ, imâret ve medrese binalarının kubbelerinde de önemli hasarlar meydana geldi. 1557 ve 1754 zelzelelerinde de hasara uğrayan Fâtih Câmii tamir edildi. Ancak 1766’da vuku bulan zelzelede ana kubbe tamamen çöktü ve duvarları da yıkıldı.
Sultan üçüncü Mustafa Han, Hâşim Ali Bey’i bina emîni tâyin ederek önce türbe ve külliye binalarının, sonra da câminin yapılmasını istedi. Böylece, Fâtih Câmii kendi yerinde yeni bir plâna göre 1767’de inşâ edilmeye başlandı ve 1771’de tamamlandı.
Caminin ilk inşâsından sâdece şadırvan avlusunun üç duvarı, şadırvan, taçkapı, mihrab, birinci şerefeye kadar minareler ve çevre duvarının bir kısmı kalmıştı. Şadırvan avlusunda kıble duvarına paralel revak, diğer üç yöndeki revaklardan yüksektir. Kubbelerin dış kasnakları sekiz köşeli olarak yapılmış ve kemerlere oturtulmuştu. Kemerler genellikle kırmızı taştan ve beyaz mermerden işlenmiş, alt ve üst pencerelerin etrafı geniş silmelerle çevrelenmişti. Revak sütunlarının sekizi yeşil eğriboz, ikisi pembe, ikisi esmer granittendir. Başlıklarla kaideler tamamen mermerdendir. Avlunun üç kapısı olup ikisi yandadır.
Caminin ilk yapılışında câmi alanını genişletmek için duvarlar ve iki ayak üzerine bir kubbe oturtulmuştu. Bu kubbenin de önüne bir yarım kubbe ilâve edildi. Yirmi altı metre çapındaki ana kubbe bir asır boyunca en büyük kubbe özelliğini taşıdı. Câmi iki defa yapıldığından, payandalı câmilerin plânı tatbik edilerek küçük kubbeli sivri bir bina olarak yapılmıştı. Son durumunda merkezî kubbe dört fil ayağına oturtulmuş ve bunu dört yarım kubbe çerçevelemiştir. Yarım kubbelerin etrafında ikinci derecede yarım ve tam kubbeler; mahfeldeki ve dışdaki abdest musluklarının önündeki galerileri örtmektedir.
Mihrabın sol tarafında türbe yanından geniş bir rampa ile girilen hünkâr mahfili ve odalar vardır. Câminin geniş bir dış avlusu vardır. Bu avlunun tabhâneye çıkan kapısı eski câmiden kalmıştır.
Artık kullanılmaz hâle gelen Dârüşşifâ on dokuzuncu asırda yıktırılarak parsellenen arsası üzerinde bir mahalle kurulmuştur. Ayrıca Fâtih Câmii külliyesinin güney tarafında büyük bir çarşı kurulmuşsa da saraçlar çarşısı da denilen bu çarşı, sonradan kaldırılmışdır. Külliyenin değişik büyüklükteki dokuz kütüphânesi, sultan birinci Mahmûd Han zamanında birleştirilerek Fâtih Kütüphânesi meydâna getirilmiş ve daha sonra da Süleymâniye Kütüphânesi’ne nakledilmiştir. Tetimmelerden Akdeniz cihetinde olanlar yıkılarak bugünkü Fevzipaşa caddesi açılmıştır. Bugün külliyeden artakalan câmi, ibadethâne; medreseler de yurt olarak kullanılmaktadır.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
 1) Fâtih Külliyesi ve Zamanı İlim Hayâtı (A. Süheyl ünver, İstanbul-1946)
 2) Rehber Ansiklopedisi; cild-5, sh. 295
 3) Zamanın En Büyük Kültür Merkezi olan Fâtih Câmii (O. Şevket Yüksel, Hayat Târih Mecmuası, -1966, sayı-8); sh. 54
 4) Fâtih Dâr-üş-şifâsı (S. Ünver, Hayat Târih Mecmuası, 1970; sayı-7); sh. 76