7 Ağustos 2020 Cuma

AHMET PAŞA (Kayserili)


Osmanlı Devleti’nin son devrinde pek az veya hiç olmayan tahsîline rağmen şahsî gayret, faaliyet ve cesaretiyle tanınmış, Abdülazîz Han’ın hunharca şehîd edilmesine katılmış olan paşa. 1806 (H. 1221)’de Kayseri’ye bağlı Develi kazasının Pusatlı köyünde doğdu. 1878 (H. 1295)’de İstanbul’da öldü.
On yaşında babasıyla beraber İstanbul’a geldi ve 1825 (H. 1241)’de bahriye neferi olarak askerliğe başladı. Daha sonra çavuş oldu ve donanmaya alındı. Gösterdiği bâzı başarılarla, önce mülâzımlığa, sonra da yüzbaşılığa terfi ettirilip, korvet kaptanlığına tâyin edilerek Sisam ihtilâlini bastırmakla vazifelendirildi. Burada ve daha sonraları Trablusgarp ve Mısır’da gösterdiği başarılar sebebiyle miralay, 1840’da riyale (liva amiral), 1845’de patrona (ferik amiral), 1850’de ise kapudâne (birinci ferik amiral) oldu. Bir ara görevden alınıp açıkta kalan Ahmed Paşa, Mustafa Reşîd Paşa tarafından mirliva sonra da ferik amiral yapıldı.
Kırım muhârebesinin ilk safhalarında kaptân-ı deryalık vazîfesini vekâleten yürüten Ahmed Paşa’ya, Sivastopol muhârebesindeki hizmetinden dolayı vezirlik (müşir) rütbesi verildi.
Kırım muhârebesinin bitmesinden sonra İstanbul’a gelen Kayserili Ahmed Paşa, 1857’de merkezi Rodos olan Cezâyir-i Bahr-i sefîd, 1860’da İzmir sonra da Sayda vâliliğine gönderildi. 1873’de ise, bahriye nâzırı oldu.
Bu yıllarda Abdülazîz Han’ı tahttan indirmek için İngilizler ve bunların güdümü altındaki bâzı paşalar tarafından yoğun bir faaliyet sürdürülüyordu. 1876’da ikinci defa bahriye nâzırlığına getirilen Ahmed Paşa da bu harekete katıldı. Abdülazîz Han’ın tahttan indirilmesinde sarayı emrindeki donanması ile denizden ablukaya aldı. Eğer bir muhalefetle karşılaşılırsa, gemilerle sarayı topa tutacaktı (Bkz. Abdülazîz Han).
Vak’anüvist ve meşhur Osmanlı tarihçisi Lütfi Efendi, İkinci Abdülhamîd Han’a takdîm ettiği bir kitabında; “... Kayserili Ahmed Paşa’dan bir mikdâr bahsedeceğim; merkum (zikri geçen bu adam) câhil ve cesur, bednazar (kötü görüşlü) bir şahs-ı menfur idi. Bunun da hainliğine sebeb meğer sultan Abdülazîz Han, kapudan paşalık ünvânını merkumdan diriğ buyurması (uzak tutması) imiş. Ne büyük mel’anet! Kayserili bayağı bir şahıs olup, bu kadar nîmet ve servete, vezârete nâif olmuşken, kapudan paşalık ünvânıyla bahriye nâzırlığı nâmı arasındaki fark-ı mevhumun bu rütbe cinayete kadar cür’et verecek efkârda bulunmasının ne derecelerde insana hayret vereceği kâbil-i tarif değildir; bu fikr-i humk-u cehaleti (ahmakça cahilliği) münâsebet-i şâyânı zabt ve tahrir ağzından söz almak ümidiyle bir gün civâr-ı fakir hânemde (evimin yakınında)ki kâin konağına gidip hin-i mülakatımda (konuşma sırasında) keyfiyeti mâlumeden (Abdülazîz Han’ın şehîd edilmesinden) bahis açıldıkta, bîmehâbâ (pervasızca) iftihar ederek; “Biz bir-iki seneden beri Avni Paşa ile bu işi kurmuş idik” demesini müteâkib, odadan içeri misafir gelmekle kesilecek lisanı, kesildi (sustu). Başka lakırdıya girişildi, ilerisini söylemedi...” satırları ile Ahmed Paşa’ya yer vermiştir.
Çerkez Hasan’ın Hüseyin Avni’yi vurduğu esnada kaçarak ufak sıyrıklarla canını kurtarmayı başardı.
İkinci Abdülhamîd Han tahta geçince bahriye nâzırlığından alınıp Tuna’ya vâli olarak gönderildi, ölümünden yirmi-otuz gün evvel İstanbul’a gelmesine müsâde edilen Ahmed Paşa, gelişinden az sonra öldü ve Süleymâniye Câmii kabristanına gömüldü.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
 1) Bir Darbenin Anatomisi; sh. 40, 534
 2) Mir’ât-ı hakikât; sh. 111, 128, 300, 387
 3) Musavver Medeniyet Gazetesi (30 Zilkade 1290)
 4) Tabsıre-i ibret (Midhat Paşa); sh. 166
 5) Nuhbet-ül-vekâyi, (Mehmet Süreyya); cild-3, sh. 79
 6) Kayserili Ahmed Paşa Hakkında İkinci Abdülhamîd’in Bir Hatt-ı Hümâyûnu (Uzunçarşılı), belleten, sayı-27, sene-1943)