İkinci Mahmûd Han devrinde 1808’de âyân ile hükümet arasında yapılan sözleşme. On sekizinci asra girerken askerî teşkilâtın bozulması neticesinde, devletin merkezî otoritesi zayıflamıştı. Devlet, mültezimlerin (Bkz. İltizâm) reâyayı ezmeleri sonunda, vergi toplama işini mahallî eşrafa devretme siyâsetini gütmüş, bu da âyânların ortaya çıkmasına sebeb olmuştu (Bkz. Âyân). Yerli halk arasından veya dışardan gelip halka söz geçirebilecek durumdaki kimselerden meydana gelen âyânların nüfuzları zamanla arttı. Yeniçeri ve tımar sisteminin bozulması sebebiyle, ihtiyâç duyduğu askeri te’min edemeyen devlet de, âyânların nüfuzundan istifâde yoluna gitti. 1768-1774 Osmanlı-Rus savaşı sırasında hükûmet, kaza merkezlerinde idareyi ele geçirmiş olan âyân ve mütegallibeye baş vurarak para ve asker te’minine çalıştı. Bu durum, âyânlar üzerindeki hükümet kontrolünün kalkmasına sebeb oldu ve taşrada idareye tamamen hâkim oldular. Sultan üçüncü Selîm Han, Rusçuk âyânı Alemdâr Mustafa Paşa gibi devlete faydalı olanlara rütbeler verdi. Nizâm-ı cedîdi tasvîb etmeyen yeniçerilerin, sultan üçüncü Selîm Han’ı tahttan indirmeleri üzerine, Alemdâr Mustafa Paşa, onu tekrar tahta geçirmek için hazırlıklara başladı. 28 Temmuz 1808’de Bâb-ı âlî’yi basıp sadâret mührünü ele geçirdi. Fakat bu arada sultan üçüncü Selîm Han şehîd edildi. Alemdâr Mustafa Paşa da, şehzâde Mahmûd’u sultan îlân etti. Yeniçeri ocağının kaldırılması ve devlete çeki-düzen verilmesi için çalışmalara başladı. Rumeli ve Anadolu’daki âyânlar çağrılarak meşveret-i âmme adı verilen büyük bir toplantı yapıldı. Yeniçeri ocağının düzeltilmesi ve düzenli şekilde eğitilmesi için karar alındı. Alemdâr Mustafa Paşa, kalabalık sayıda askeri ile İstanbul’a gelmiş olan âyânlarla, devlet arasındaki ihtilâf ve mücâdelenin kaldırılarak, devletin zafiyetinin önlenebileceğini düşünüyordu. Yapılan görüşmeler sonunda aşağıdaki hususları ihtiva eden sened-i ittifak imzalandı.
1 ve 4. maddede, âyân ve eyâlet vâlileri pâdişâha bağlılıklarını belirtiyor, sadrâzamı onun mutlak temsilcisi olarak kabul etmeye devam ediyordu.
3. maddeye göre; Osmanlı vergi düzeni ülkenin tamâmında, bütün eyâletlerde uygulanacak, pâdişâha âit gelirlere âyânlar el koyamayacaklardı.
7. maddeye göre; vergi miktarları âyân ve hükümetin görüşmeleri sonunda belirlenecekti.
2. maddeye göre; devletin geleceği ordunun gücüne bağlı olduğu için, âyânlar eyâletlerde asker toplanmasına yardımcı olacaklar, ordu, nizâm-ı cedîd sistemine göre teşkîlâtlanacaktı.
5. maddeye göre; âyânlar, kendi eyâletlerinde âdil bir idare kuracaklardı. Birbirlerinin topraklarına ve haklarına taarruz etmeyecekler, birbirlerine kefil olacaklardı.
6. maddeye göre; devlet merkezinde çıkacak herhangi bir kargaşalık ânında, pâdişâhdan izin almak için vakit harcamadan İstanbul’a yürüyeceklerdi.
Bu vesîkanın altındaki ekte ise, özetle şöyle deniliyordu: Yapılacak işlerde bu şartların esas tutulması gerektiğinden, zamanla değişmesini önlemek üzere, bundan sonra sadrâzam ve şeyhülislâm olacaklar, bu makama geçtikleri zaman bu senedi imzalayacaklar ve harfi harfine uygulanmasına çalışacaklardır. Bu senedin bir sureti beylikçi kaleminde, bir sureti pâdişâhın yanında bulunacak ve gereken kimselere oradan kopyeleri verilecek, pâdişâh, kendisi bu şartların uygulanmasına nezâret edecekti.
Devletin âyâna ipotek edildiği, pâdişâhın yetkilerinin kısıtlandığı bu senedi imza edenler arasında, bir taraftan en yüksek derecedeki ulemâ (şeyhülislâm, nakîb-ül-eşrâf ve kazaskerler), devlet ricali (generaller, yeniçeri ağası, sipahiler ağası) öbür taraftan o zaman payitahtta hâzır bulunan belli başlı âyânlar (Cebbârzâde, Karaosmanoğlu, Sirozlu İsmâli Bey ve Çirmen mutasarrıfı) vardı.
Pâdişâhın tuğrası konulan bu sened, pâdişâhın âyânlara taahhüdleri şeklinde idi. İş başına gelen her sadrâzamın bu senede yeminle bağlı olması, yalnız pâdişâha karşı değil, âyânlara karşı da sorumlu olması durumunu çıkarıyordu. Vergiler bile, vükelâ ile âyânlar arasında kararlaştırılacaktı. Bütün bu sebepler, pâdişâh ve saray çevresinin sened-i ittifaka muhalefetini îcâb ettiriyordu. İdareye tam hâkim olan Alemdâr’ın korkusundan kimse ses çıkaramıyordu.
Alemdâr Mustafa Paşa, bir kaç aylık iktidarında sekbân-ı cedîd adıyla bir askerî teşkîlât kurdu. Yeniçeri ocağının hoşuna gitmeyecek bâzı ıslâhatlara girişti. Kendisinin bâzı hareketleri ve yeniçerilerin hoşuna gitmeyen işleri isyâna sebeb oldu. İsyanda Alemdâr öldü. Islâhatları netîcesiz kaldı. Âyânlar arasında birlik kalmayıp kısa zamanda dağılmaları üzerine sened-i ittifak hükümsüz kaldı. Âyânların ileri gelenleri zamanla ortadan kaldırıldı. Sultan ikinci Mahmûd Han’ın dirayetli idaresi neticesinde merkezî otorite sağlandı.
Sened-i ittifakla, 1839’da Mustafa Reşîd Paşa tarafından îlân edilen Tanzîmât fermanı arasında bâzı benzerlikler vardır. Bunların en barizi, her ikisinin de devleti ipotek altına almasıdır. Sened-i ittifak, devleti âyânlara ipotek ederken, Tanzîmât fermanı yabancı devletlere ipotek etmiştir.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Senedi İttifak ve Gülhâne hatt-ı hümâyûnu, Tanzîmât’ın uygulanması ve sosyal tepkiler (Halil İnalcık, Belleten; Ekim-1964); cild-28, sayı-112, sh. 603
2) Târihi Cevded; cild-9, sh. 6
3) Anayasa Hukûku Dersleri (A. Selçuk Özçelik); sh. 38.