19 Mart 2016 Cumartesi

SOKULLU MEHMET PAŞA


Osmanlı Devleti’nin meşhur sadrâzamlarından. Bosna’nın Sokol kasabasından Şâhinoğulları ailesine mensubtur. 1505 yılında Sokol’da doğdu. Kânûnî Sultan Süleymân Han zamanında (1520-1566) Bosna’ya devşirme vazifesi ile gönderilen Yeşilce Mehmed Bey tarafından ailesinin rızasıyla devşirme olarak alındı. Mehmed adıyla Edirne Sarayı’nda Osmanlı tahsîl ve terbiyesiyle yetiştirildi. Sokullu, zekâ ve kabiliyeti ile devlet me’mûrlarının dikkatini çekti. Daha sonra Edirne’den İstanbul’a getirilerek Saray-ı âmireden Enderûn Mektebinde küçük odaya alındı. Sarayda üstün gayret ve hizmetleriyle takdîr gördü. İç hazînede vazifelendirildi. Evvelâ rikâbdârlık, sonra çuhadarlık mertebelerine yükseldi. Daha sonra da silâhdârlık gibi çok önemli bir vazifeye getirildi. Bu esnada pâdişâh tarafından daha yakından tanındı. Zekâ ve kabiliyeti takdîr edilerek, sık sık huzura kabul olundu. Sokullu bu sırada Bosna’daki ailesini de İstanbul’a getirtip İslâmiyet’le şereflenmelerini sağladı.
Sokullu Mehmed, Enderûn’daki hizmetlerini tamamladıktan sonra, Bîrûn’da kapıcılar kethüdası oldu. 1541’de kapıcıbaşılık, büyük denizci Barbaros Hayreddîn Paşa’nın vefâtıyla da 1546’da Gelibolu sancakbeyi olarak, kapdân-ı deryalığa tâyin edildi. Kapdân-ı deryalığında Trablusgarb seferine çıkarak, İspanyollara karşı başarılı oldu. Kânûnî, 1549 İran seferi sırasında Sokullu’yu Rumeli beylerbeyi tâyin etti. Osmanlı ordularının İran cephesinde olmasından istifâde etmek isteyen Avusturya Osmanlı tâbiiyyetindeki Erdel ile sıkı münâsebetler içine girerek bölgede hâkimiyet kurmak için faaliyetlerde bulunuyordu. Her ne kadar Erdel idarecilerinden Martunuzzi, Osmanlı Devletine bağlılığını bildirdiyse de, Budin beylerbeyi vasıtasıyla, gerçeğin tam tersi olduğu öğrenildi. Tesbit edilen bilgiye göre, Erdel Avusturya topraklarına katılma hazırlığı içindeydi. Bu hâince plânın ortaya çıkmasıyla, Sokullu, Erdel seferine me’mur edilip, emrine Semendire, Niğbolu sancakbeyleri ve Kırım, Dobruca kuvvetleri ile Eflak, Boğdan voyvodalarının birlikleri, ayrıca iki bin yeniçeri askeri verildi. Salankamen’de ordugâhı kuran Sokullu’ya Mihaloğlu Ali Bey’in akıncıları ile Budin beylerbeyi Hadım Ali Paşa’nın kuvvetleri de katıldılar. Martuzzi bu hazırlıklardan telâşa kapılıp, bir takım te’mînâtlarda bulundu ise de, seksen bin kişilik Osmanlı ordusu 1551 Eylül ayı başlarında Erdel üzerine hareket etti. Sokullu Mehmed Paşa tarafından 18 Eylül’de Tisza nehri üzerindeki Beçe, 21 Eylül’de Beçkerek, sonra Maroş nehri üzerindeki Çanad kaleleri alındı ve Lapova kalesi de ahâlisi tarafından teslim edildi. Bu muvaffakiyetlerden sonra, Sokullu, Tameşvar’ı muhasara etti. Ancak, kışın gelmesi ve şiddetli mukavemet yüzünden Belgrad’a çekildi. Ertesi sene Erdel harekâtına ikinci vezir Kara Ahmed Paşa me’mur ve serdâr olunca, Sokullu Mehmed Paşa da Rumeli beylerbeyliği kuvvetleri ile onun emrine verildi. Tameşvar’ın fethinden sonra (Temmuz 1552), serdâr ile birlikte daha bâzı kalelerin zaptında hizmet ve fedâkârlığı görülen Sokullu Mehmed Paşa, o sıralarda şimalî (kuzey) Macaristan’ın en müstahkem kalelerinden Eğri’nin muhasarasında bulundu.
Sokullu Mehmed Paşa, İran harblerinin tekrar başlaması ihtimâli üzerine, 1552-1553 kışını da Tokat’ta geçirdi. 5 Haziran 1554’de Erzurum istikâmetinde İran seferine giden ordu-yı hümâyûna katıldı. Bu sefer esnasında sol kanatta Nahcivan taarruzunda ve Gürcistan harekâtında vazîfe alarak üstün muvaffakiyet gösterdi. Sokullu, bu savaşlarda, gözüpekliği, cesareti ve askerlerini iyi sevk ve idare etmesinden dolayı, Pâdişâh’ın takdîrini kazandı. Sultan Süleymân Han, sefer hitâm bulup dönerken, Sokullu’yu Amasya’da üçüncü vezir tâyin etti ve kubbealtı vezirleri arasına aldı.
Sokullu Mehmed Paşa 1561 senesinde ikinci vezir oldu. Bu vazifesinde de başarılı faaliyetleriyle Pâdişâh’ın takdîrini kazandı. Semiz Ali Paşa’nın vefâtı üzerine 1565’de sadrâzam oldu.
Bu sırada Malta muhasarası devam etmekte olup, Avusturya ile münâsebetler bozulma yoluna girmişti. Avusturya kuvvetlerinin Osmanlı hududuna tecâvüz edip, Erdel’de bâzı kaleleri zaptettiklerini haber alınca, amcaoğlu olan, Bosna beylerbeyine harekete geçmesi için emir verdi. Bu emir gereğince Kruppa elde edildi. Sokullu Mehmed Paşa, harb tarafdârı olmasa da, devletin çıkarları ve geleceği için Avusturya’ya harb îlân edilmesini istedi. Avusturya’nın; yıllık haracı vermemiş, Osmanlılara karşı düşmanca bir tavır takınmış, daha da ileri giderek hudud ihlâllerinde bulunmuş ve nihayet Erdel’i de ele geçirme plânları yapıp faaliyete geçmiş olması, savaşın yeterli sebeplerindendi. Neticede Avusturya’ya harb îlân edildi.
Osmanlı Devleti’nin güçlenip büyümesi, her şeyden önce İslâmiyet’in yücelmesi için hiç durmadan cihâd eden sultan Süleymân Han, yaşlı ve hasta olduğu hâlde, bu sefere iştirak etti. Ordu-yı hümâyûn, 1 Mayıs 1566 târihinde, târihe Zigetvar seferi olarak geçecek olan harekât için, İstanbul’dan yola çıktı. 5 Ağustos’da Zigetvar kalesi muhasara edildi. Sokullu Mehmed Paşa, yapılan muhârebelerde büyük gayret sarfetti, hattâ gecelerini siperlerde geçirdi. Sultan Süleymân Han kalenin mutlaka alınmasını istiyordu. 7 Eylül günü Hakk’ın rahmetine kavuştu. Bir gün sonra da Zigetvar kalesi fethedildi. Sokullu, Sultan’ın vefâtını gizledi. Böylece şehzâde Selim, Kütahya’dan gelinceye kadar ordunun nizam ve intizâmını muhafaza ederek, muhtemel bir karışıklığın çıkmasına meydan vermedi. Bu hâdise onun hükümet ve idareye ne kadar hâkim olduğunu göstermektedir. Selîm Han, vâlilik yaptığı Kütahya’dan İstanbul’a gelerek cülûs edip (tahta çıkıp), derhâl Belgrad’a gitti.
Sultan İkinci Selîm Han babasının son yıllarında sadrâzamlığa getirdiği bu kudretli devlet adamının iktidar, dirayet ve sadâkatini takdir edip, onu icrâatta tamamen serbest bıraktı. Bu ise yeni memleketlerin fethi ve önemli teşebbüslere girişilmesi imkânını hazırladı. Sokullu’nun başarılı idaresi sayesinde Osmanlı Devleti Kânûnî devrindeki ihtişamı korudu. Üstelik bir çok memleketler de fethedildi.
Sokullu’nun sultan Selîm Han zamanında, ilk icrâatı Yemen ve Basra’da meydana gelen isyânları bastırmak oldu. 1568’de Edirne’ye tebrik için gelen Şâh Tahmasb’ın elçisi ile görüştü. Bu sırada Avusturya elçileri ile de müzâkerelerde bulunarak 17 Şubat 1568’de anlaşma yaptı.
Osmanlı Devleti, Asya’daki müslüman devletleriyle sıkı münâsebetler kurdu. Sumatra’daki Açe hükümdarı sultan Alâeddîn, sultan Süleymân Han’dan Portekizlilere karşı yardım istemiş, fakat Zigetvar seferi sebebiyle yardım gönderilememişti. Sokullu, Pâdişâh’ın da isteği doğrultusunda, ilk iş olarak, Açe sultânına istediği yardımı gönderdi. Bu kuvvetler 1568/1569 yıllarında çeşitli faaliyetlerde bulundular. Portekizlilerin müslümanlara yaptıkları baskıları etkisiz hâle getirmek ve ayrıca Habeş, Hicaz ve Yemen’in emniyetinin sağlanması için Süveyş kanalının açılması yolunda teşebbüslerde bulunuldu. Aralık 1568 târihinde bu hususda Mısır beylerbeyine bir ferman gönderilip, kanalın açılıp açılmayacağı, ne kadar para harcanacağı, kaç geminin girebileceği v.s. gibi konularda bilgi istendi. Ancak bu çok mühim teşebbüsün neden yapılmadığı bilinmemektedir. Sokullu, ileri görüşlü bir kimse olduğundan, Don-Volga arasında kanal açılması için de plânlar yaptı. Bu teşebbüsün sebebleri ise şunlardı: Orta Asya’daki Türk devletlerinin İran’daki Safevîler’den şikâyetçi olup, Osmanlılardan yardım istemesi, İran’ın Osmanlılar aleyhine Avrupa devletleriyle ittifak yapması, Astırhan Hanlığı’nın Ruslar eline geçmesi, Ruslar’ın gerek Orta Asya’yı, gerekse Osmanlı topraklarını ele geçirme istekleri. Osmanlı Devleti bu proje sayesinde, İran ile Rusya’yı birbirinden ayırmak istiyordu. Orta Asya’ya münâsebeti sağlanarak Sâfevîler, iki güç arasında bırakılacaktı. Herhangi bir sefer ânında Hazar denizine kadar mühimmat, yiyecek v.s. gibi erzak gemilerle getirilebilme imkânı sağlanacaktı. 1568 yılında Şıkk-ı sânî defterdârı Kâsım Bey, Kefe sancakbeyi tâyin edilerek, kanal projesi için gerekli incelemeleri yapmakla vazifelendirildi, incelemelerden sonra, 1569 Ağustos’unda Don ve Volga nehirleri arasındaki en dar bölgeden kanal açılmaya başlandı. Kırım hânı Devlet Giray’ın gereken ilgiyi göstermemesi ve ağır kış şartları sebebiyle kanal projesi gerçekleşemedi. Bir daha da teşebbüs edilmedi (Bkz. Astırhan Seferi).
Sokullu Mehmed Paşa’nın sadrâzamlığı zamanında Doğu Akdeniz’de Osmanlı hâkimiyetinin yerleşmesi ve bölgede emniyetin sağlanması için Kıbrıs adasının fethi kararlaştırıldı. Kıbrıs bu sırada Venediklilerin elindeydi. Venedikliler Anadolu sahillerine çok yakın olan bu ada vasıtasıyla Anadolu ve Suriye’de isyânları destekliyor, Türk tüccar ve yolcu gemilerini yağmalıyorlardı. Bu sebeple 1570 yılında vezir Lala Mustafa Paşa kumandasında gönderilen kuvvetli bir donanma ve ordu, on üç ayda adayı fethetti. Kıbrıs’ın fethi üzerine Venedikliler, Papalık, İspanya, Malta ve bâzı İtalya devletleriyle bir ittifak yaptılar. Meydana getirilen Haçlı donanması, 1571 yılında İnebahtı’da Osmanlı donanmasını yaktı (Bkz. İnebahtı Muhârebesi). Fakat ertesi yıl altı ay gibi kısa bir zamanda daha güçlü bir Osmanlı donanması inşâ edilip, Akdeniz’e çıkarılınca Venedikliler sulh istemek zorunda kaldılar. Mora ve Adriyatik sahilleri düşmandan temizlendi.
Sokullu Mehmed Paşa, sultan üçüncü Murâd Han devrinde de sadârette kaldı. Bu devirde Venedik ve Avusturya ile barış andlaşması yapıldı. Lehistan Osmanlı tâbiiyyetine girdi. Osmanlı topraklarına tecâvüzü sebebiyle İran’a harb îlân edildi. Lala Mustafa Paşâ’nın komutasındaki Osmanlı kuvvetleri Gürcistan ve Kafkasya’da fütûhatta bulundular.
İspanya mes’elesiyle de yakından alâkadar olan Sokullu Mehmed Paşa, Gırnata’daki müslümanların kurtarılması için Garb Ocakları’na gerekli talimatı verdiği gibi, Fas üzerinde Portekiz’in nüfuz te’sisini de engellemek üzere Trablusgarb beylerbeyi Ramazan Paşa’yı görevlendirdi. Ramazan Paşa’nın Portekizlilere karşı kazandığı zaferlerle, Osmanlı Devleti siyâsî nüfuzunun en yüksek derecesine ulaşmış oldu. Uzakdoğu dışında kalan bütün ülkeler üzerinde Osmanlı nüfuzu te’sirini gösterdiği gibi, büyük Avrupa devletleri de kendi politikalarını Sokullu Mehmed Paşa’nın politikasına yakınlaştırmak gayreti içine girdiler.
Kânûnî Sultan Süleymân Han, ikinci Selîm Han ve üçüncü Murâd Han devirlerinde on beş sene kadar süren sadrâzamlığıyla içte ve dışta Osmanlı Devleti’nin gücünün korunmasında büyük hizmetleri geçen Sokullu Mehmed Paşa, 12 Ekim 1579’da dîvân toplantısında iken bir meczûb tarafından şehîd edildi. Eyyûb Sultan’da şeyhülislâm Ebüssü’ûd Efendi’nin kabri yanındaki türbesine defnedildi.
Ömrünü din ve devletine hizmette geçiren Sokullu Mehmed Paşa, güzel konuşan, ikna kabiliyetli, nâzik, mükemmel ahlâklı ve İslâm âlemi için faydalı hizmetlerde bulunmuş bir zât idi. Son derece de dînine bağlı olup, Halvetî tarikatına mensuptu. Sultan Selîm Han’ın kızı İsmihan Sultan ile evlenip, dâmâdı şehriyârî oldu. İsmihan Sultan, Kumkapı civarında Muhammed Paşa Câmii’ni yaptırmıştır. Orta kapısı, mihrabı ve minber kapısı üstlerinde birer Hacer-ül-esved taşı parçaları vardır. Sokullu, geniş vakıflar ve hayır te’sisleri kurdu. Sokullu, Azap Kapısı Câmii ile Kadırga’da kendi ismiyle anılan câmi, medrese ve hayrat te’sislerini yaptırmıştır. Lüleburgaz’da câmi ve medrese; Edirne’nin Çavuş Bey mahallesinde dükkânlar, odalar ve çifte hamam; Erdel Beçkerek’de câmi, han, çeşme, dârülkurrâ ve köprü; Vişegrad’da Mîmâr Sinân’a yaptırdığı nadide bir köprü; Vişegrad-Saraybosna arasına büyük bir kervansaray yaptırdı. Bunlardan başka, ülkenin bir çok yerinde câmi, han, hamam, imaret vs. gibi hayır müesseseleri yaptırıp, bu te’sislere de çeşitli vakıflar kurmuştu. Sokullu ailesinden önemli devlet adamları yetişmiştir.

TRAŞ EDİLMİŞ SAKAL DAHA GÜR ÇIKAR!

İnebahtı’da Osmanlı donanmasının büyük bir kısmının yok edilmesi üzerine, kapdân-ı derya Kılıç Ali Paşa, donanmayı yeniden kurmak için canla başla çalışmakla beraber, işin azameti karşısında irkilmekte, bilhassa gemileri donatacak malzemenin yetiştirilemeyeceğinden korkmaktaydı. Bu sebeple bahara kadar 200 geminin hazırlanmasını isteyen vezîriâzam Sokullu Mehmed Paşa’ya:
“Gemilerin teknesinin yapılması mümkündür; lâkin iki yüz gemiye beş-altı yüz lenger (gemi demiri), ona göre âlât ve yelken ve sâir levazımın tekmili muhal (tamamlanması mümkün değil gibi) görünür” demesi, vezîriâzamın ona, şu meşhur sözü söylemesine vesile oldu:
“Paşa! Paşa! Sen bu devlet-i âliye-i Osmaniye’yi tanımamışsın. Bu Devlet-i âliye’nin kuvvet ve kudreti ol mertebedür ki, cümle donanma lengerleri gümüşten, resenleri (ipleri) ibrişimden, yelkenleri atlastan etmek ferman olunsa, müyesserdir. Hangi geminin mühimmatı yetişmezse, bu minval üzere benden al”
İmparatorluğun kudret ve imkân derecesini en iyi bilen Sokullu’nun bu sözü üzerine, Kılıç Ali Paşa kalkıp vezîriâzamın elini öptü ve;
“Hakîkaten bildim ki, bu donanmayı siz tekmil edersiniz” dedi.
Bu büyük gayretin sonunda bütün kış çalışılarak yeniden bir donanma meydana getirildi. Başbakanlık Osmanlı arşivindeki 19 numaralı Mühimme defterinin 89. sayfasında mevcut olan 29 Muharrem 980 (11 Haziran 1572) tarihli hükümde; “Tersâne-i âmiremde iki yüz elli pare mürettep ve mükemmel kadırga tedârük ve izhâr olunup” ibaresi vardır. Buna göre, o kış içinde yapılan gemilerin 200’den aşağı olmadığı anlaşılmaktadır.
Kıbrıs’ın fethi esnasında Venedik elçisi Barbaro memleketten çıkarılmayarak İstanbul’da bırakılmıştı. Elçi, Türk donanmasının 1571 yılında İnebahtı’da mahvından sonra Osmanlı hükümetinin sulhe tarafdâr ve haçlılara tâviz verip vermeyeceğini anlamak istediğinden mülakat esnasında Sokullu’yu yoklamıştı. Bunun üzerine vezîriâzam Sokullu Mehmed Paşa ona şu târihî cevâbını verdi:
“İnebahtı muhârebesinden sonra cesaretimizin sönmediğini görüyorsun. Sizin zayiatınızla bizimki arasında fark vardır. Biz sizden bir krallık yer (yâni Kıbrıs adasını) alarak kolunuzu kestik. Siz ise, donanmamızı yok etmekle sakalımızı traş etmiş oldunuz. Kesilmiş kol yerine gelmez. Lâkin traş edilmiş sakal daha gür çıkar.”
Sokullu’nun verdiği cevap, Osmanlı diplomasisinin teşkilât, müessese ve ordusu gibi kuvvetinin de ifâdesidir.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Solakzâde Târihi; sh. 514
2) Târihi Peçevî; cild-1, sh. 498-500
3) Târih-i Selânikî; sh. 130 v.d.
4) Rehber Ansiklopedisi; cild-15, sh. 273
5) Îzâhlı Osmanlı Târihi Kronolojisi (İ. H. Danişmend); cild-2, sh. 335
6) Osmanlı Târihi; cild-2, sh. 552
7) Osmanlı İmparatorluğu Târihi (Z. Danışman); cild-7, sh. 288