Devletin daimî ve fevkalâde giderleri için ülülemrin irâdesi ile toplanan vergiler. Örfî vergilerden maksat, şer’î olmayan vergiler demek değildir. Çünkü şer’î ölçülere aykırı olmayan vergiler de İslâm hukukunun şümûlüne girer. Çünkü İslâmiyet, devlet başkanına lüzumunda vergi koyma selâhiyeti de vermiştir. Halkın imkânları nisbetinde alınan tekâlîf-i örfiyye iki kısımda mütâlâa edilir:
1- Tekâlîf-i dîvâniyye; Harb, aniden ortaya çıkan ve büyük masraflar isteyen kamu hizmetlerini îfâ edebilmek için konan vergilerdir. Avârız-ı dîvâniye veya sâdece avârız da denir. Başlangıçta savaş masraflarını karşılamak için konan bu vergiler, on yedinci yüzyıl sonlarından îtibâren normal vergiler hâline gelmiştir. Avârız vergileri bütçe gelirlerinin % 10-20’sini teşkil ediyordu. Tekâlif-i dîvâniyye; Suriye, Bağdâd, Girid ve Yemen gibi eyâletlerin dışındaki eyâletlerin halkından alınırdı. Her sene vâli, voyvoda ve kâdılar vasıtasıyla, senede iki taksitle alınmak üzere tevzî defterleri tanzim edilirdi. Bu defterler şer’iyye sicilleri arasında saklanırdı. Avârız gelirleri, mâliye teşkilâtının mevkûfât kalemi tarafından teftîş edilirdi. Avârız vergisi alınan kimseler köyde toprağa, şehirde ise daimî bir işe sahiptiler. Asker, dîni ve devlete faydalı mâlî ve bedenî hizmetlerde bulunanlarla, çalışamıyacak durumda olanlar avârız vergilerinden muaf idiler.
Avârız vergisi çok çeşitli olup, bâzıları şunlardır:
a) İmdâdiyye-i seferiyye: Harb sırasında hazînenin (beytülmâlın) durumu müsâid olmadığı zaman, orduya maddî destek için halkdan alınan vergidir. Mikdârı fermanla bildirilirdi. Tanzîmâdla birlikte normal vergiye çevrilmiştir.
b) İmdâdiyye-i hadariyye: İhtiyat sebebiyle sulh zamanlarında alınan vergi olup, Rûz-ı hızır ve Rûz-ı Kasım olmak üzere iki taksitte alınırdı.
c) İâne-i cihâdiyye: Muharebe sırasında geçici olarak toplanıp, İmdâdiyye-i seferiyyeden farklı olarak doğrudan merkeze gönderilir, kaza ve sancaklara merkezden dağıtılırdı.
d) Nüzûl bedeli: Çoğunlukla ülkenin savaş alanına yakın veya ordunun geçeceği yol üzerindeki konaklara komşu bölgeler için aynî; bu bölgeler dışındaki yerler için ise nakdî bir mükellefiyet idi. 1683’den sonra ağır savaş şartları sebebiyle devamlı toplanan bir vergi hâline gelmiştir.
e) Sürsat bedeli: Reâyanın, ihtiyâç hâlinde, askerî birliklere; yem, yiyecek maddesi ve yakacağın tesbit edilen fiyat üzerinden satılmasıdır. Arpa, saman, un, koyun, et, yağ, bal ve odun bu şekilde bedeli tesbit edilen maddeler arasındadır. Sürsat, hukukî bakımdan sözleşmeye dayanan bir mükellefiyetti. Sürsat bedeli zaman zaman toplanırdı. 1693 ağır savaş şartları sebebiyle nakden toplanmasına karar verildi.
f) İştira (satın alma) bedeli: Devlet, ordu için gerekli zahireyi nüzûl ve sürsat yoluyla te’min edemeyince, bu açığı zahire satınalma yoluyla kapatmaya çalışırdı. Her kazanın iştira yoluyla teslim edeceği, zahîrenin mikdârı, önceden kazalara bildirilir, bu surette bir mükellefiyet hâlini alırdı. İştirada fiyat piyasa fiyatı olup, halkbu fiyattan devletin istediği kadar zahîre ve erzağı satmakla yükümlüydü.
g) Diğer avârız vergileri: Ayrı ayrı isimlerle sayıları, yüze kadar ulaşır. Boğazlardan geçen gemilerden alınan izn-i sefîne, konak masrafı, kürekçi bedeli, muafiyet bedeli, kereste bedeli, yol resmi bunlardan bâzılarıdır. Dîne uygun olmayarak alınan bâzı avârız vergileri için zaman zaman bu hususu belirten fermanlar gönderilirdi.
2) Rüsüm-ı örfiyye (örfî vergiler): Devletin idâri hüküm mercîlerinin (organlarının) îfâ ettikleri, icra ve hüküm vazifeleri karşılığında halkdan aldıkları vergilerdir. İcrâ (yürütme) ve hüküm (yargı) mercileri olan beylerbeyi, sancakbeyi, subaşı, sipâhî ve kâdılara ehl-i örf denirdi. Rüsûm-ı örfiyye, umumiyetle hizmetleri karşılığı bunlara verilirdi. Ancak istisnaî olarak bu vergileri tamamen tımar sahibinin alacağı kabul edilebilirdi. Bu çeşit tımarlara serbest tımarlar denir.
Rüsûm-ı örfiyyenin bâzıları şunlardır:
a) Bâd-ı hevâ: Kânunnâmelerdeki tarifi şöyledir: Tapu tahrir defterlerinde kaydolunan resm-i arûs, resm-i cürm-i cinâyet, çiftlik tapusu, ev tapusu ve bir tımar arâzisine hâricden gelip kışlayanlardan alınan tütün resmidir.
Resm-i arûs: Gerdek resmi de denir ve düğünlerde alınırdı.
Resm-i cürm-i cinâyet: Buna cerîme de denir, örf ehlinin tımar içindeki cezaları infazına karşılık aldıkları resimlerdir. Mikdârı cürüm ve cinayete göre değişirdi.
Çiftlik tapusu: Resmî tapudur. Tımar arazilerinde ev yapanlardan alınır.
b) Diğer rüsûm-i örfiyye: Bâzıları şunlardır: Şehir ve kasabalarda kesilen koyun ve keçilerden alınan kasabhâne, kellehâne, paçahâne, kelle, ayak, ciğer parası ve benzeri resimler, otlatılan, yaylanan ve kışlaklayan davarlardan alınan ağıl, çit, otlak, yaylak ve kışlak resimlerini muhtesiblerin belediye hizmetleri karşılığında aldıkları ihtisâb resmi v.s.’dir. Kısaca, ehl-i örfün hizmetlerine karşılık, reâyanın (halkın) vereceği bedel hâline getirilmiş ve buna; rüsûm-ı örfiyye denmiştir.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Tekâlif Kavâidi (Abdurrahmân Vefik, İstanbul-1328); cild-1, sh. 70
2) İslâm Arazi ve Vergi Sisteminin Teşekkülü ve Osmanlı Devrindeki Şekillerle Mukayesesi (Halil İnalcık, İstanbul-1959); sh. 13
3) Asaf-nâme (Lütfi Paşa, İstanbul-1326); sh. 26
4) Topkapı Sarayı Arşivi; vesika No: 3601
5) Osmanlı Kanunnâmeleri (Ebüs-sü’ûd Efendi, Millî Tetebbûlar Mecmuası, 1331) cild-1/1, sh. 49
6) Osmanlı Târih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü; cild-3, sh. 437