13 Nisan 2017 Perşembe

HACI BAYRAM-I VELİ


Fâtih Sultan Mehmed Han’ın İstanbul’u fethedeceğini müjdeleyen büyük velî. İsmi, Nûmân bin Ahmed olup, lakabı Hacı Bayram’dır. 1352 (H. 753) târihinde Ankara’nın Çubuk çayı üzerindeki Zülfadl (Sol-fasol) köyünde doğdu. 1449 (H. 833) târihinde Ankara’da vefât etti. Türbesi, kendi ismiyle anılan Hacı Bayram Câmii’ne bitişik olup ziyaret mahallidir.
Bayram-ı Velî küçük yaşta ilim tahsîline başlayıp din ve fen ilimlerinde yetişti. Ankara’da Melike Hâtun’un yaptırdığı Kara Medrese’ye müderris oldu. İlmi ve talebe yetiştirmekteki mahareti ile kısa zamanda tanındı. Herkes tarafından sevilip hürmet gören kimse oldu.
Bir gün medreseye birisi gelerek; “İsmim Şücâ-i Karamânî’dir. Hocam Hamîdeddîn-i Velî’nin selâmı var. Sizi Kayseri’ye davet ediyor. Bu vazîfe ile huzurunuza geldim” dedi. O da, Hamîdeddîn ismini duyunca; “Baş üstüne, bu davete icabet lâzımdır. Hemen gidelim” diyerek müderrisliği bıraktı. Birlikte Kayseri’ye gittiler ve Hamîdeddîn-i Velî ile Kurban bayramında buluştular. O zaman Hamîdeddîn-i Velî; “İki bayramı birden kutluyoruz” buyurdu ve ona Bayram lakabını verdi. Talebeliğe kabul etti. Zahirî ve bâtını ilimlerde yüksek derecelere kavuşturdu.
Hacı Bayram-ı Velî, hocasının vefâtından sonra Ankara’ya gelerek doğduğu köye yerleşti. Yeniden talebe yetiştirmekle meşgul oldu. Sohbetleriyle hasta kalblere şifâ dağıttı. Talebelerini daha çok san’ata ve zirâaate sevkederdi. Kendisi de geçimini zirâatle sağlardı. Açtığı ilim ve irfan ocağına, devrinin meşhur âlimleri, hak âşıkları akın etti. Dâmâdı Eşrefoğlu Abdullah-ı Rûmî, Muhammed Üftâde, Şeyh Akbıyık, Göynüklü Uzun Selâhaddîn, Edirne ve Bursa ziyaretlerinde talebeliğe kabul ettiği Yazıcızâde Ahmed (Bîcân) ve Mehmed (Bîcân) kardeşler ile Fâtih Sultan Mehmed Han’ın hocası Akşemseddîn bunların en meşhurlarıdır.
Fâtih’in babası sultan İkinci Murâd Han, Hacı Bayram-ı Velî’yi Edirne’ye davet edip, ilim ve manevî derecesini anlayınca fevkalâde hürmet göstermiş, Eski Câmi’de vâz ettirmiş, tekrar Ankara’ya uğurlamıştır.
Hacı Bayram-ı Velî’ye sultan Murâd Han’ın verdiği fermanda, talebelerinin, ilim ile meşgul olmaları için, vergi ve askerlikten muaf tutulduğu bildiriliyordu. Bunu duyan pek çok kişi vergiden kurtulmak için, talebelik iddiasında bulunmaya başladı. Hattâ Ankara’nın mâlî ve askerî düzeni bozuldu. Bunun üzerine Sultan, Hacı Bayram-ı Velî’den talebelerinin listesini istemek zorunda kaldı.
Bunun üzerine o da Ankara’nın Kanlı gül mevkiinde bir çadır kurdurdu ve talebelerinin toplanmasını söyledi. Herkes akın akın geldi. Hacı Bayram-ı Velî onlara; “Bugün burada bana bağlı talebelerimi kurban etmem lâzım. Canını, malını bana feda eden gelsin girsin” dedi. Kendisi de keskin bir bıçakla kapısında beklemeye başladı. İki kişi girdi. O daha önce çadıra koydurduğu koyunu kesti. Kanlar çadırdan dışarı çıktı. Kanı gören herkes kaçtı. Sonra dışarı çıkarak; “Anladık ki, bu kadar talebemiz varmış, Bunlardan başka herkes vergİ vermek ve askerlik yapmak suretiyle devlete karşı olan borcunu ödemelidir” buyurdu.
Hacı Bayram-ı Velî, ömrünün sonuna kadar İslâmiyet’i yaymak için çalıştı. Vefâtından sonra Bayramiyye yolunu talebelerinden Akşemseddîn ve Bıçakçı Ömer Efendi devam ettirdiler.
Hacı Bayram-ı Velî hazretleri, Yûnus Emre tarzında şiirler söylemiştir.
Hacı Bayram-ı Velî (rahmetullahi aleyh) buyurdu ki:
“Hiddet ve kin, hakikatleri gören gözleri kör eder. Öfke, iyi düşünmeyi daraltır, yanıltır.”
“Ayıp ve kusurlarını gördüğünüz arkadaşlarınızın, komşularınızın sırlarını ifşa etmeyiniz. Çünkü bu sırlar, size emânettir. Emânete hıyanet ise, çirkin bir harekettir.”
“Nefsinizi dâima kontrol altında tutunuz. Ateşe sürüklenmemesi için onu kendi hâline bırakmayınız.”

FETHİ, SEN DE BEN DE GÖREMEYİZ!..

Şeyh Edebâlî ile Anadolu’da kökleşen ilim ve irfan ağacı, Hacı Bayram-ı Velî ile en olgun meyvelerini verdi. Hadîs-i şerif de İstanbul’u fethedeceği müjdelenen o güzel emîr’i kalb gözü ile görüp, onu ve yardımcısı Akşemseddîn’i ve benzeri büyükleri yetiştirdi. Kendisine; “Bâzı dervişlere kırk yıldır hizmet ettikleri hâlde hilâfet vermediniz. Hâlbuki bu, Akşemseddîn’e kısa zamanda nasîb oldu. Acaba hikmeti nedir?” diye sorduklarında; “Bu bir zeyrek köse imiş. Bizde ne gördü ve işitti ise, inandı, hikmetini sonra kendisi anladı. Hâlbuki kırk yıldan beri hizmet edenler, gördüklerinin ve işittiklerinin hemen hikmetini sorarlar” demiştir. Sultan İkinci Murâd Han kendisinden nasihat isteyince; İmâm-ı a’zam’ın, talebesi Ebû Yûsuf’a yaptığı uzun nasihati yaptı: “Tebean içinde herkesin yerini tanıyıp bil; ileri gelenlere ikrâmda bulun. İlim sahiplerine hürmet et. Yaşlılara saygı, gençlere sevgi göster. Halka yaklaş, fâsıklardan uzaklaş, iyilerle düşüp kalk. Kimseyi küçümseyip hafife alma. İnsanlığında kusur etme. Sırrını kimseye açma. İyice yakınlık peyda etmedikçe kimsenin arkadaşlığına güvenme. Cimri ve alçak kimselerle ahbablık kurma. Kötü olduğunu bildiğin hiç bir şeye ülfet etme. Bir şeye hemen muhalefet etme. Sana birşey sorulursa ona herkesin bildiği şekilde cevap ver. Seni ziyarete gelenlere faydalanmaları için ilimden bir şey öğret ve herkes öğrettiğin şeyi belleyip tatbik etsin. Onlara umûmî şeyleri öğret, ince mes’eleleri açma. Onlara îtimâd ver, ahbablık kur. Zîrâ dostluk, ilme devamı sağlar. Bâzan da onlara yemek ihram et. İhtiyaçlarını te’min et. Onların değer ve itibârlarını iyi tanı ve kusurlarını görme. Halka yumuşak muamele et. Müsamaha göster. Hiç bir şeye karşı bıkkınlık gösterme, onlardan biri imişsin gibi davran.”
Sultan Murâd Han, oğlu Fâtih için de duâ isteyince; “Onu hocasına bırakmak lâzım” diyerek, Akşemseddîn’in hâce-i sultânî (sultan hocası) olacağını işaret etmişti. Yine bir sohbet sırasında sultan İkinci Murâd Han, İstanbul’un fethinin kendisine nasîb olup olmayacağını sorunca, bu suâle de; “Hayır! O fethi sen de bende göremeyeceğiz. Bu, şu bizim köse ile şu mübarek şehzâdeye nasîb olsa gerektir” diye cevap vermiş; Akşemseddîn ile küçük Mehmed’i göstermiştir.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; sh. 1008
 2) Şakâyık-ı Nu’mâniyye Tercümesi; sh. 77
 3) Kâmûs-ül-a’lâm; cild-2, sh. 1429
 4) Tâc-üt-tevârih; cild-2, sh. 428
 5) Osmanlı Müellifleri; cild-1, sh. 56
 6) Nefehât-ül-üns; sh. 684
 7) Rehber Ansiklopedisi; cild-7, sh. 7
 8) Bedâyi-ül-vekâyî; vr. 190
 9) Menâkıb-ı Hacı Bayram-ı Velî
10) A. History of Ottoman Poetry; cild-1, sh. 299